Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Cevval dinlenme salonuna girerken yüzüne yayılan samimi tebessümü çarpmıştı gözüme ilk. Kumral saçları dağınıktı. Onu görünce zihnimin gerçekten yorulduğunu fark etmiştim. Bu deli çocuk hiç yorulmuyordu. Yanıma geldi ve kollarını açarak ‘Ayağa kalkar mısın?’ dedi.
Ayağa kalktım, boyu benimkinden
biraz kısaydı, bana bir kardeş gibi sarıldı; defalarca teşekkür etti. Ben onu
ilk kez böyle görüyordum. Teşekkür etme alışkanlığı yoktu, teşekkür yerine daha
sıcak ve samimi davranırdı hep...
Otururken şaşırdığımı
söyledim gülümseyerek. Niye teşekkür ettiğini anlamamıştım.
‘Sana iş için teşekkür etmiyorum
ki!’ dedi iki kolunu yana açarak. ‘Sen beni karanlıklarımdan çekip aldın. İlk
defa yaşadığımı, hayat diye bir şeyin var olduğunu hissediyorum, ruhumdaki
fırtınalar dindi!’
‘Abartma!’ dedim
umursamaz bir şekilde. ‘İnsan insanın ilacıdır da!’
‘Mutlaka bir gün bunun
karşılığını ödeyeceğim sana, Mühendis!’ dedi heyecanla, yeşil-gri arası gözleri
parlıyordu: ‘Sen istersen karşılık bekleme; bu beni ilgilendirmiyor. Bu
yaşadığım iyilik hissi hiçbir şeye benzemez ve ben de sana böyle bir karşılık
vereceğim!’
‘Geç bunları!’ dedim
soğuk soğuk. ‘Toplantı istediğin gibi bitti mi?’
‘Geçmeyeceğim bunları,
ama neyse, toplantı istediklerimizden daha fazlasını almamızı sağladı!’ dedi
keyifle. ‘Şirketi batmaktan kurtardın!’
‘İşimi yaptım diyeceğim
ama, işim bu değildi zaten!’ dedim. ‘Senin zorlamanla oldu her şey!’
‘Hayır, hayır!’ dedi
Cevval ısrarla. ‘Bu işi dünyada senden başka yapacak kimse yoktu, tek seçenek
sendin. Sen işi kabul edince de ben sonuçtan zerre kadar kuşku duymadım. Ama
inanılmazdın, nelerden bahsedeceğini hiç söylemedin, üzerinde çalıştığımız her
şey benim konuşacaklarımla ilgili imiş; nasıl bir kafa var sende ya?’
‘Sana nelerden
bahsedeceğimi söyleseydim, sen kendi konuşmana odaklanmakta zorluk çekerdin!’
dedim serinkanlı bir şekilde.
‘Amerikan sinemasını,
sanatını, ruhunu, toplumsal ve siyasal yarılmasını ve iş-siyaset dünyasını
bütünleşik bir şekilde koydun önlerine!’ dedi heyecanla. ‘Amerikan
İmparatorluğu’nun can çekiştiğini gösterdin onlara. Türkiye’nin Amerika için
tek kurtarıcı olduğuna ikna oldular. Senatörü görmedin mi, nasıl da büyük bir
saygıyla davrandı sana?’
‘O beni bir Osmanlı
olarak gördü!’ dedim usulca. ‘Amerikalı bir elite denk ve asla ezik hissetmeyen
ve öyle de görünmeyen bir tarih kaçkını olarak saygı gösterdi!’
Kahkahayla güldü Cevval.
‘Bu konuda çok haklı, ama!’ dedi coşkusunu saklamayarak. ‘İD ile toplantı salonuna
girişin ve çıkışın mükemmeldi; o anda kendini ve bizi dokunulmazlaştırdın!’
‘Tarih bilmeli bence her
insan!’ dedim yine soğuk bir dille.
‘Sadece Tarih bilmek
yetmez Mühendis!’ dedi Cevval. ‘İnançlı olmalı ve senin gibi hiç aralıksız
çalışan bir zihne de sahip olmalı her insan!’
Kahvelerimizi sipariş
etti gelen görevliye, ‘CIA-FBI sizi takip etti mi sonra?’ diye sordu.
‘Hayır!’ dedim. ‘Senatör
sözünü tuttu!’
İD’yi sormuyordu. Dikkatimi
çekmişti. ‘Senatör ısrarla seni Kongre’ye davet ediyor!’ dedi. ‘Ben de senin
istemediğini bildiğim için, değerlendireceğimizi söyledim. İrtibata geçerse
bakarız!’
Kahvelerimizi içtikten
sonra ikindi namazı için ayrıldım Cevval’den; akşam yemeğinde buradaydık.
Büyükelçi’nin nezâketi takdir edilecek düzeydeydi. Muhtemelen Ankara’dan kesin
talimatlar almıştı; bu toplantı sadece özel bir şirketin iş ilişkileri ile
sınırlı değildi. Yaptırımlarla sindirilmeye çalışılan Erdoğan liderliğindeki
Türkiye’nin çıkarları söz konusuydu. Yemek neşeli geçecek gibi görünüyordu.
Namaz sonrası tekrar
dinlenme salonuna döndüm. Cevval yoktu. Zihnim biraz daha sakinleşmişti. Karıma
mesajla elçilikte olduğumuzu bildirdim, onun ve çocukların iyi olup olmadığını
sordum. Asla işimi sormazdı, ben anlatırsam dinlerdi.
‘İyisin değil mi?’ diye
yazdı bana, sanki her şeyi biliyormuş gibi.
Bir an fotoğrafların
eline geçmiş olabileceğini düşündüm, ama bu imkansızdı. Ki o fotoğraflar eline
geçseydi benden kuşkulanmazdı ama üzülürdü; bana da üzüldüğünü belli etmezdi.
‘Şükür, Allah’a emanet olun hepiniz!’ diye yazdım kısaca. ‘Elhamdülillah.
Allah’a emanet ol, sağ-salim gel!’ diye karşılık verdi.
İçimi bir huzursuzluk
kaplamıştı. İD’den haberdârdı, onun duygularını hissetmişti ve haklı çıkmıştı.
Şimdi olanlardan sonra neyi, nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. İD’den
etkilenmiştim ve bunun neden-nasıl mümkün olduğu sorusu derinlerde bir yerde
zihnimi kemiriyordu.
İnsan zihninin iradeden
habersiz işlediği zamanlar yaşlandıkça artıyor muydu? Bu soru bir süredir cevap
arıyordu zihnimin hiç kesintisiz akan, okyanus genişliğinde ama usul usul akan
küçük derecelikler gibi hareketli derinliklerinde.
Zaman çok şey
biriktiriyordu bu akışta. Her birikinti kendi bağımsızlığını ilan ederek zihnin
en işlek caddelerini ansızın işgal edebiliyordu, en küçük boşluklarda
birdenbire kabarıyor ve kendisini belli ediyordu.
Bu benim için büyük bir
problemdi, bu problemi çözmeliydim. İrademin geçen yılların askıntılığına
mahkûm olmasına izin veremezdim. Kontrol dışına çıkmış bir zihnin çok tehlikeli
olduğunu biliyordum, ‘Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul!’ diyordu
Allah. Zihnim boş durmamalıydı.
İnşirâh Suresi’nin 1-8. ayetlerini
okudum sessizce: ‘Senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü
üzerinden kaldırmadık mı? Senin şânını yükseltmedik mi? Şüphesiz güçlükle
beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse,
bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar!’
Kur’an zihni
dinginleştiriyordu, ancak her an Kur’an’a odaklanmak üzere yaratılmamıştı
insan; hayat devam ediyordu ve devam eden her şey kendi ihtiyaçlarını
dayatıyordu.
Su içmeliydi insan, o
halde suyu bulmalıydı. Zaten ‘su bulma’ sorunu diğer sorunların bağıl olarak
ortaya çıkmasına neden oluyordu. İşte insan Kur’an’ı böyle unutuyordu hayatın
akışı içerisinde…
İnsan zihninin işlerliğinin en aktif olduğu yaşanan ânlarda hissedilen sıkışmalarda, yani göğüs sıkıştığında ne yapacağını bilmeyenler için cehennem azabı gibi ruhsal kasılmalar, dağılmalar, bozulmalar, şizofreni ve diğer psiko-nevrotik sorunlar ortaya çıkıyordu.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.