Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
‘Haklısın!’ dedi Cevval her zamanki nesnel duruşuyla. ‘Her kitap tebliğcidir aslında. Ben de merak ettim şimdi. Ama gerçekten çok ilginç bir roman olacak. Kitaplar hakkında hiç konuşmadık seninle. Genel olarak nasıl bakıyorsun kitaplara?’
‘Eski ve
yeni kitaplar diye ayırmak gerek kitapları bence!’ dedim. ‘Bir de güvenilir
olan ve olmayan kitaplar!’
‘Tam sana
göre bir ayrım!’ dedi Cevval gülümseyerek. ‘Ne farkları var sence, senin
çıkardığın sonuçlara göre?
‘Gençliğimin
kitapları, eski kitaplar!’ diye esefle söylendim o günleri hatırlatarak. ‘Ben
onları okumadan önce, onların bana neler anlatacağını biliyordum hep.
Kitapların adı ve türü belliydi; üzerinde yazardı. 'Peygamberler Tarihi'
yazıyorsa, sırayla anlatılmalıydı peygamberlerin hayatı. Soy kütüğü, annesi,
babası, eşi, çocukları ve ona inananlardan öne çıkanlar. Ve kaynaklar güvenilir
olmalıydı. Kitabı okumaya başladığımda
edineceğim bilginin formuna ilişkin bir kanaatim olurdu ve bu kanaatimin açtığı
hafıza odaları kitap bittiğinde dolardı. Pazarlıklı bir alışveriş gibi. Güzel
günlerdi o günler!’
‘Ne oldu
peki sonra?’ dedi İD.
‘Kitaplardan
kuşkulanmaya başladığımda kaç yaşındaydım; hatırlamıyorum!’ dedim ona bakarak. ‘Kitap
yazabilmiş birinin, insanları aldatacak bir alçaklıkla yaşayabileceğini tahmin
edemezdim de. Sonsuza dek bunun bedelini ödemesi gerektiğini bilen yazar
olabilmiş bir yetişkin, elbette yalan söylemez, insanları yanlış bilgilendirmez
ve kesinlikle iyi biri olurdu. Kitap yazan biri nasıl kötü olabilirdi ki? Kitap
yazmak iyiliktir zaten. Okuyana bilmediğini öğretmek, onu bilinen bilginin
kollarına taşımak ve onu iyi biri yapmak, gözümde çok büyük bir iyilikti.
Peygamber mesleği idi öğretmek; zaten peygamberler de iyiydi!’
‘Hiç böyle
bakmamıştım kitaplara!’ dedi Cevval. ‘Çok şaşırtıcı ve dikkat çekici; lütfen
devam et!’
‘Kitaplar
zihnimin saç diplerini besliyor, tarıyordu, güzelleştiriyordu!’ dedim derin bir
nefes alarak. ‘Okumayanlardan çok daha fazla şey biliyor, onların göremediği
şeyleri görüyordum. Stratejik aklım sürekli besleniyordu ve kendimce olasılıklı
düşünme biçimleri geliştirmeyi öğrenmiştim!’
‘Kimi
okuyordun mesela?’ dedi Cevval derinleşen bir merakla. ‘Ne tür kitaplar?
‘Ian
Fleming, Agatha Christie, Clive Cussler, Alexander Dumas, Conan Doyle, Mark
Twain, Jules Verne çok hızlı akan romanlar yazıyorlardı ve ben roman okuyarak
öğrenmeyi seviyordum. Gezginler gibi!’ dedim ‘Hatırlıyorum geçmiş çocukluk
zamanımı; bir ata, gemiye, uçağa, balona binip dünyayı gezmek gibiydi roman
okumak, roman okuyarak öğrenmek. Keyifliydi!’
‘Senin
zihninin çalışma biçiminin nasıl oluştuğunu anlıyorum artık biraz!’ dedi Cevval
gülümseyerek. ‘Romancılık senin ruhunda varmış!’
‘Tarihî,
dinî romanlar, özellikle macera içeren her türden roman, hikâye okuyordum. Hikâyeler
kısaydı ve hemen bitiyorlardı. Hikâye kitapları ise birbirinden bağımsız
kahramanlar ve kurgularla doluydu; bu yüzden onları pek sevmezdim!’ dedim
çayımdan bir yudum daha alarak. ‘Seri romanlar, karakterlerle yakın dostluk
kurmamı sağlıyorlardı ve onların hangi olaylarda hangi düşünme biçimleri ile
organizasyon örgüsü kurduklarını tahmin edebiliyordum. Zaten hatırladıklarım
ise, seri roman yazarlarıydı. Diğerleri, o kadar çok sayıda ve hatırlanmazdılar
ki!’
‘Yerli
romanlar okumuyor muydun?’ dedi Cevval. ‘Okumamış olman beni şaşırtır!’
‘Okuyordum
tabi, ama hepsini değil!’ dedim. ‘Yerli romanları okurken de macera arıyordum.
Peyami Safa'nın Server Bedi müstearı ile yazdığı romanlar, Cingöz Recai'yi
aklımda kalacak kadar iyi tanıtmıştı. Niyazi Birinci'nin Yavuz Bahadıroğlu'nun
asıl adı olduğunu biliyorum mesela. Ergenlik döneminde Sunguroğlu serisini
okumuştum. Niyazi Birinci'nin kahramanları Müslümandı, namaz da kılıyorlardı,
savaşıyorlardı da. Sürekliliği seviyordum ve tanıdıklarımla yol almak daha
keyifli geliyordu. Murat Sertoğlu'nu hatırlıyorum, sonra Abdullah Ziya
Kozanoğlu'nu. Kahramanları biraz daha milliyetçi biraz daha az dinî motifler
taşıyorlardı. Gönül maceraları da renkliydi. Bazen yüzüm kızararak okuduğum
aklımda!’
İD yüzünde
geniş bir tebessümle, ‘Demek ki o tür romanlar da okumuşsun!’ dedi.
‘Senin
okuduğun ‘Lolita’ gibi değildi onlar her şeyden önce!’ diyerek itiraz ettim.
‘Nasıl kaçınabilir ki bu kitaplar cehenneminde bir okur bu tür denk
gelişlerden? Ama önemli olan şey farkına vardığında o tür kitapları bir kenara
atabilmendir. Geçmiş zamanın saflığını, kitapların damıtılmış saydığım tekdüze
iyilik kafesinde epey koruduğuma inanıyorum. Madame Bovary'yi yarıda
bıraktığımda da esas nedenim ahlaktı. Sefiller'in o kirli dünyasında aradığım
Ömer Seyfettin'in alıştırdığı yardımsever iyilikti. Victor Hugo'ya iyi adam
diyen Müslümanlar vardı o zaman. Herhalde Hugo'nun Müslümanları sevmediğini
onlar da bilmiyordu. Tıpkı Cervantes'in Don Kişot'la gelen tanıdıklığı içinde
atalarımıza karşı savaştığı da gizli saklıydı. Ya da bizden saklanmıştı.
Voltaire, duyup da okumadığım...’
‘Wooovv!’
dedi İD ciddi ciddi. ‘Bir edebiyat eleştirmeni konuşuyor sanıyorum şimdi ben!’
‘Hayır,
hayır!’ dedim ayağa kalkarak. ‘Kendi yorumum bu sadece. Aslında ağır anlatımlı
klasik romanları okumaktan hoşlanmıyordum. Saatlerce bir bakışı ya da fikri
hastalıklı bir şekilde anlatmak ne işe yarayacaktı ki? İnsanın dikkati o kadar
basit ayrıntılara boğulduğunda ruhu da kabalaşıyordu. Aç birine vereceğiniz bir
lokma ekmeğin saatlerce felsefesini yapmak o lokmanın iyiliğini de öldürüyordu.
Ya da bir kadın yüzünü sayfalar dolusu harften fırça ile tasvir etmek tipik bir
hayalî karakter bağımlığı oluşturmak değil miydi?’
Cevval
ağzı açık dinliyordu; inanamıyordu:
‘Uzaydan
geldiğine kesin kanaat getirdim senin!’ dedi ayağa kalkarak. ‘Ne kadar çok
kitap okudun?’
Şimdi
ikimiz de ayaktaydık; ben küçük adımlarla ileri-geri gidip geliyordum
konuşurken, çay bardağım sağ elimdeydi.
‘Bilmiyorum!’
dedim. ‘Binlerce kitap okuduğumu binlerce kitap bittikten sonra durup
dinlendiğim bir zaman aralığında fark etmiştim. Aklımda yazar ismi kalmazdı; o kadar çok tutmazdım da okuduğum kitapları aklımda. Hızlıca okur, aldığım yere
iade ederdim. Günde iki-üç yüz sayfalık kitaplardan en az iki- üç tane okuyan
bir çocuk, bir ergen, hangi kitabın adını ve yazarını aklında tutabilirdi ki? Okuduğum
kitapların özetini çıkarmayı düşünmüştüm, hatta bunun için kalın bir defter de
almıştım. Ama okumaktan yazmaya fırsat bulamadığım için vazgeçmiştim.’
‘Büyük bir
kütüphanen vardır senin şimdi?’ diye sordu İD.
‘Okuduğum kitapların hepsini satın alacak param yoktu ki!’ dedim. ‘Faydalandığım üç yer vardı; Okul Kütüphanesi, Hacı Ömer Sabancı Kültür Sitesi ve özel bir Kitabevi... binlerce kitap. Lise son sınıfta üniversite sınavları için bu koşuya ara verdiğimde çok sıkılmıştım!’
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.