9 Temmuz 2023 Pazar

SA10259/SD2799: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 34

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

‘Kitaplar zihnimin saç diplerini besliyor, tarıyordu, güzelleştiriyordu!’ dedim derin bir nefes alarak. ‘Okumayanlardan çok daha fazla şey biliyor, onların göremediği şeyleri görüyordum. Stratejik aklım sürekli besleniyordu ve kendimce olasılıklı düşünme biçimleri geliştirmeyi öğrenmiştim!’

‘Haklısın!’ dedi Cevval her zamanki nesnel duruşuyla. ‘Her kitap tebliğcidir aslında. Ben de merak ettim şimdi. Ama gerçekten çok ilginç bir roman olacak. Kitaplar hakkında hiç konuşmadık seninle. Genel olarak nasıl bakıyorsun kitaplara?’

‘Eski ve yeni kitaplar diye ayırmak gerek kitapları bence!’ dedim. ‘Bir de güvenilir olan ve olmayan kitaplar!’

‘Tam sana göre bir ayrım!’ dedi Cevval gülümseyerek. ‘Ne farkları var sence, senin çıkardığın sonuçlara göre?

‘Gençliğimin kitapları, eski kitaplar!’ diye esefle söylendim o günleri hatırlatarak. ‘Ben onları okumadan önce, onların bana neler anlatacağını biliyordum hep. Kitapların adı ve türü belliydi; üzerinde yazardı. 'Peygamberler Tarihi' yazıyorsa, sırayla anlatılmalıydı peygamberlerin hayatı. Soy kütüğü, annesi, babası, eşi, çocukları ve ona inananlardan öne çıkanlar. Ve kaynaklar güvenilir olmalıydı. Kitabı okumaya başladığımda edineceğim bilginin formuna ilişkin bir kanaatim olurdu ve bu kanaatimin açtığı hafıza odaları kitap bittiğinde dolardı. Pazarlıklı bir alışveriş gibi. Güzel günlerdi o günler!’

‘Ne oldu peki sonra?’ dedi İD.

‘Kitaplardan kuşkulanmaya başladığımda kaç yaşındaydım; hatırlamıyorum!’ dedim ona bakarak. ‘Kitap yazabilmiş birinin, insanları aldatacak bir alçaklıkla yaşayabileceğini tahmin edemezdim de. Sonsuza dek bunun bedelini ödemesi gerektiğini bilen yazar olabilmiş bir yetişkin, elbette yalan söylemez, insanları yanlış bilgilendirmez ve kesinlikle iyi biri olurdu. Kitap yazan biri nasıl kötü olabilirdi ki? Kitap yazmak iyiliktir zaten. Okuyana bilmediğini öğretmek, onu bilinen bilginin kollarına taşımak ve onu iyi biri yapmak, gözümde çok büyük bir iyilikti. Peygamber mesleği idi öğretmek; zaten peygamberler de iyiydi!’

‘Hiç böyle bakmamıştım kitaplara!’ dedi Cevval. ‘Çok şaşırtıcı ve dikkat çekici; lütfen devam et!’

‘Kitaplar zihnimin saç diplerini besliyor, tarıyordu, güzelleştiriyordu!’ dedim derin bir nefes alarak. ‘Okumayanlardan çok daha fazla şey biliyor, onların göremediği şeyleri görüyordum. Stratejik aklım sürekli besleniyordu ve kendimce olasılıklı düşünme biçimleri geliştirmeyi öğrenmiştim!’

‘Kimi okuyordun mesela?’ dedi Cevval derinleşen bir merakla. ‘Ne tür kitaplar?

‘Ian Fleming, Agatha Christie, Clive Cussler, Alexander Dumas, Conan Doyle, Mark Twain, Jules Verne çok hızlı akan romanlar yazıyorlardı ve ben roman okuyarak öğrenmeyi seviyordum. Gezginler gibi!’ dedim ‘Hatırlıyorum geçmiş çocukluk zamanımı; bir ata, gemiye, uçağa, balona binip dünyayı gezmek gibiydi roman okumak, roman okuyarak öğrenmek. Keyifliydi!’

‘Senin zihninin çalışma biçiminin nasıl oluştuğunu anlıyorum artık biraz!’ dedi Cevval gülümseyerek. ‘Romancılık senin ruhunda varmış!’

‘Tarihî, dinî romanlar, özellikle macera içeren her türden roman, hikâye okuyordum. Hikâyeler kısaydı ve hemen bitiyorlardı. Hikâye kitapları ise birbirinden bağımsız kahramanlar ve kurgularla doluydu; bu yüzden onları pek sevmezdim!’ dedim çayımdan bir yudum daha alarak. ‘Seri romanlar, karakterlerle yakın dostluk kurmamı sağlıyorlardı ve onların hangi olaylarda hangi düşünme biçimleri ile organizasyon örgüsü kurduklarını tahmin edebiliyordum. Zaten hatırladıklarım ise, seri roman yazarlarıydı. Diğerleri, o kadar çok sayıda ve hatırlanmazdılar ki!’

‘Yerli romanlar okumuyor muydun?’ dedi Cevval. ‘Okumamış olman beni şaşırtır!’

‘Okuyordum tabi, ama hepsini değil!’ dedim. ‘Yerli romanları okurken de macera arıyordum. Peyami Safa'nın Server Bedi müstearı ile yazdığı romanlar, Cingöz Recai'yi aklımda kalacak kadar iyi tanıtmıştı. Niyazi Birinci'nin Yavuz Bahadıroğlu'nun asıl adı olduğunu biliyorum mesela. Ergenlik döneminde Sunguroğlu serisini okumuştum. Niyazi Birinci'nin kahramanları Müslümandı, namaz da kılıyorlardı, savaşıyorlardı da. Sürekliliği seviyordum ve tanıdıklarımla yol almak daha keyifli geliyordu. Murat Sertoğlu'nu hatırlıyorum, sonra Abdullah Ziya Kozanoğlu'nu. Kahramanları biraz daha milliyetçi biraz daha az dinî motifler taşıyorlardı. Gönül maceraları da renkliydi. Bazen yüzüm kızararak okuduğum aklımda!’

İD yüzünde geniş bir tebessümle, ‘Demek ki o tür romanlar da okumuşsun!’ dedi.

‘Senin okuduğun ‘Lolita’ gibi değildi onlar her şeyden önce!’ diyerek itiraz ettim. ‘Nasıl kaçınabilir ki bu kitaplar cehenneminde bir okur bu tür denk gelişlerden? Ama önemli olan şey farkına vardığında o tür kitapları bir kenara atabilmendir. Geçmiş zamanın saflığını, kitapların damıtılmış saydığım tekdüze iyilik kafesinde epey koruduğuma inanıyorum. Madame Bovary'yi yarıda bıraktığımda da esas nedenim ahlaktı. Sefiller'in o kirli dünyasında aradığım Ömer Seyfettin'in alıştırdığı yardımsever iyilikti. Victor Hugo'ya iyi adam diyen Müslümanlar vardı o zaman. Herhalde Hugo'nun Müslümanları sevmediğini onlar da bilmiyordu. Tıpkı Cervantes'in Don Kişot'la gelen tanıdıklığı içinde atalarımıza karşı savaştığı da gizli saklıydı. Ya da bizden saklanmıştı. Voltaire, duyup da okumadığım...’

‘Wooovv!’ dedi İD ciddi ciddi. ‘Bir edebiyat eleştirmeni konuşuyor sanıyorum şimdi ben!’

‘Hayır, hayır!’ dedim ayağa kalkarak. ‘Kendi yorumum bu sadece. Aslında ağır anlatımlı klasik romanları okumaktan hoşlanmıyordum. Saatlerce bir bakışı ya da fikri hastalıklı bir şekilde anlatmak ne işe yarayacaktı ki? İnsanın dikkati o kadar basit ayrıntılara boğulduğunda ruhu da kabalaşıyordu. Aç birine vereceğiniz bir lokma ekmeğin saatlerce felsefesini yapmak o lokmanın iyiliğini de öldürüyordu. Ya da bir kadın yüzünü sayfalar dolusu harften fırça ile tasvir etmek tipik bir hayalî karakter bağımlığı oluşturmak değil miydi?’

Cevval ağzı açık dinliyordu; inanamıyordu:

‘Uzaydan geldiğine kesin kanaat getirdim senin!’ dedi ayağa kalkarak. ‘Ne kadar çok kitap okudun?’

Şimdi ikimiz de ayaktaydık; ben küçük adımlarla ileri-geri gidip geliyordum konuşurken, çay bardağım sağ elimdeydi.

‘Bilmiyorum!’ dedim. ‘Binlerce kitap okuduğumu binlerce kitap bittikten sonra durup dinlendiğim bir zaman aralığında fark etmiştim. Aklımda yazar ismi kalmazdı; o kadar çok tutmazdım da okuduğum kitapları aklımda. Hızlıca okur, aldığım yere iade ederdim. Günde iki-üç yüz sayfalık kitaplardan en az iki- üç tane okuyan bir çocuk, bir ergen, hangi kitabın adını ve yazarını aklında tutabilirdi ki? Okuduğum kitapların özetini çıkarmayı düşünmüştüm, hatta bunun için kalın bir defter de almıştım. Ama okumaktan yazmaya fırsat bulamadığım için vazgeçmiştim.’

‘Büyük bir kütüphanen vardır senin şimdi?’ diye sordu İD.

‘Okuduğum kitapların hepsini satın alacak param yoktu ki!’ dedim. ‘Faydalandığım üç yer vardı; Okul Kütüphanesi, Hacı Ömer Sabancı Kültür Sitesi ve özel bir Kitabevi... binlerce kitap. Lise son sınıfta üniversite sınavları için bu koşuya ara verdiğimde çok sıkılmıştım!’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[29.06.2023, (5/69 (493))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 09.07.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı