Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
‘Adana’ya
gelip o Kültür Sitesi’ni ziyaret etmek istiyorum!’ dedi İD.
‘Adı değişti sonra, ‘Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi’ yaptılar adını!’ dedim. ‘İstediğin zaman gelip gezebilirsin, ama bensiz gezmek zorundasın!’
‘Niye ya?!!’
diye bağırdı hafifçe İD. ‘Kime ne zararım var?’
‘Hiç
kusura bakma!’ dedim. ‘Sarışın bir afetle Adana’da gezemem ben!’
‘Burada,
Avrupa’da geziyorsun ama!’ diyerek itiraz etti İD.
‘Burada ve
Avrupa’da asistan asistandır; özel hayatlar karışır ya da karışmaz bu kimseyi
ilgilendirmez!’ dedim gülümseyerek. ‘Ama Adana başka bir coğrafyadır, bana
uzaylı demenizin de kaynağıdır!’
Sohbetin
gittiği yeri gören Cevval konuyu değiştirdi hemen:
‘İyi ki
okudum dediğin bir kitap var mı, varsa hangisi?’ diye sordu.
İD ‘Geleceğim
işteee!’ diye bağırdı araya sızarak.
‘Ben
kitapları seviyordum, hâlen de seviyorum. Ama 'iyi ki okudum' dediğim kitap
hatırlamıyorum!’ dedim Cevvale dönerek. ‘Montaigne’in 'Denemeleri'ni okuduğumda
da 'Deneme'nin bir şeyi denemekten geldiğini sandığım için pek önemsememiştim;
kitap yazma denemesi gibi. Fakat 'Denemeler', bana kralların,
cumhurbaşkanlarının, valilerin bizim gibi sıradan insanlar olduklarını
anlatmıştı. Onların daha başka varlıklar, üstün insanlar olduklarını
sanıyordum. Çünkü; kitaplar öyle anlatmışlardı, insanlar onları öyle
yüceltmişlerdi. Upuzun unvanları olan yerli yabancı bir sürü adam vardı.
Övgüler, yağdanlıklar, soytarılıklar... Meğer yazarların çoğu soytarıymış; çok
sonra öğrendim bunu. Damıttıkları şey de iyilik değil; bencillikmiş!’
‘Çok
ilginç!’ dedi Cevval. ‘Ben hiç böyle şeyler düşünmedim, çünkü onların çok yüce
insanlar olmadıklarını biliyordum; çoğu bahsettiğin gibiydi. Birçoğunun
yaşadığı ortamda doğmuştum ve orada büyümüştüm ben! Peki ne zaman ilk kez
kuşkulandın kitaplardan?’
Cevval’in
ilk kez bir konuyla bu kadar çok ilgilendiğini görüyordum.
‘Kitaplardan
sanırım ilk kez klasiklere baktığımda kuşkulanmıştım!’ dedim sakin bir ses
tonuyla. ‘Tolstoy'dan Goethe'ye, Nietzsche'ye, Kafka'ya, Dostoyevski'ye kadar
ne kadar adam varsa, güzelce istiflemiş ve bir kenara koymuştum. İyi ki öyle
yapmışım diyorum şimdi. Kitaplar zihnimin saçlarını taramış ve güzel
göstermişlerdi; evet. Fakat içerdikleri kimyasallar zihnimi çürütmeye
başladığında, hemen şeytan yapımı bu yoldan dönmem gerektiğine karar vermiştim.
Kitapların, başlangıçta kazandırdığı zihinsel güzellik, çok sonra büyük bir
çölleşmeye neden oluyordu!’
‘Şimdi
nasıllar kitaplar?’ diye sordu sakinleşen İD. ‘Ben de uzun süredir kitap
okumuyorum, başlayınca sıkılıyorum, devam etmek içimden gelmiyor!’
‘Yeni bin
yılın kitaplarına bakıyorum bir süredir!’ dedim ona bakarak. ‘Sapsarı, simsiyah
ve bir o kadar da ahlaksız; bencil ve hastalıklıydılar çoğu. Arındırmıyorlardı,
aksine kirletiyorlardı insanların zihnini. Kitap iyilik olmaktan geçmiş,
kötülüklerin tek kaynağı hâline gelmişti. İyi adamlar kitap yazmıyorlardı, iyi
kitaplar pazarlanacak kadar değer bulmuyorlardı. Kur'an nasıl basılıp satılıyordu
hâlâ? Merak ediyordum; 'İyiliğin Tek Kaynağı' olan Kur'an'ı gerçekten asıl
iyilik için mi basıp dağıtıyorlardı, yoksa meallerini değiştirip iyiliği
gizlemek için mi?’
‘Sorgulamakta
çok haklısın!’ dedi Cevval. ‘Ben o tür iki yüzlü yaratıklar yüzünden dinden
soğuduğumu söyleyebilirim mesela!’
‘Bu çok
doğal işte!’ dedim Cevval’e. ‘Kitaplara güvenini kaybetti insanlar, çünkü öne
çıkarılan kitaplarda güzel duygu ve düşünceler didik didik ediliyor, yerine
konan şeyler okurlarını huzursuz ve şüpheci birer varlığa dönüştürüyorlar.
Bilgi ve insan ilişkisi tarihte defalarca olduğu gibi yine zehirlenmiş durumda; insan
doğru bilgi ile huzur bulan bir varlık ve doğası gereği değişimi fark ediyor.
Fark edince de kitaplardan kaçıyor!’
‘Evet,
evet!’ dedi İD. ‘Katılıyorum sana. Sanırım ben de yeni kitapları bu yüzden
okuyamıyorum!’
Cevval
gerçekten heyecanlanmıştı, ‘Şu romanını bir an önce yazıp bitir, okumak
istiyorum Mühendis!’ dedi ve elini uzattı: ‘Seni tebrik etmek istiyorum, adı
nedir romanın?’
Tokalaştık;
ona tebrik etmek için acele etmemesi gerektiğini ve romanın adının ‘Sıkıntı’
olduğunu söyledim.
İD ‘Ben de
tebrik etmek istiyorum, ama benimle tokalaşmaz o!’ diyerek söyleniyordu. ‘Ben
namahremim, namahrem, namahremmmm!’
Cevval
tutamamıştı kendini; kahkahalarla gülüyordu:
‘Bir
Avrupalıya ‘namahrem’i öğretmişsin, Mühendis!’
‘Ben!’
dedim sakince kapıya doğru yürümeye başlayarak. ‘Bahçeye çıkacağım izninizle,
Birazdan dönerim!’
Cevval
ayaktaydı, İD oturuyordu. İkisi de susmuş öylece bana bakakalmışlardı. İD
kontrolünü kaybetmişti, orada duramazdım.
Dışarısı
güneş batmak üzere olmasına rağmen çok sıcaktı, nem sıcaklığın etkisini
arttırıyordu; ancak ağaçların yapraklarının sallandığını görünce hemen gölgelerine
sığındım. Derin birkaç nefes aldım. Bizim ekipten birkaç kişi daha vardı dışarda
hava almaya çıkan.
Aklım
kitaplardaydı, insanın bilgi ile ilişkisindeydi.
Cevval ve
İD benden çok farklı iklimlerde, farklı şekillerde yetişmişler ve farklı
kaynaklardan gelen bilgi ile bağ kurmuşlardı. Asgarî müştereklerimiz çoğu zaman
kesişmiyordu. Bireyler ve toplumlar arası çatışmalar da böyle kuruluyordu.
Benim ölçüm belliydi, Ahzâb Suresi’nin 35. ayeti o
ölçüyü net bir şekilde belirlemişti, beni besleyen bilgi buydu:
‘Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar; mümin erkekler, mümin kadınlar; ibadet ve itaat eden erkekler, ibadet ve itaat eden kadınlar; sadık erkekler, sadık kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; saygılı erkekler, saygılı kadınlar; sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar; iffetlerini koruyan erkekler, iffetlerini koruyan kadınlar; Allah’ı çokça anan erkekler, çokça anan kadınlar; işte bunlar için Allah büyük bir ödül hazırlamıştır.’
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.