Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
‘Dağ
Yazarı’ notlarında bilgi ve insan ilişkisini de işlemişti:
“İnsanın inşâsının bilgiyle mümkün oluşu, bilgiyi ve bilgi üreteçlerini önemli kılıyor. İnsanı bilgilendirme süreçlerinin tarih boyunca çatışma alanları olarak egemenlerin gündeminde sık yer bulmasının tek sebebi, bilginin ve bilgiye ulaşımın kontrolü ile tasarlanan insan profilini inşâ etme hakkını süreklileştirmekti. Sürekliliğin kesintisizlikle ilgisi, akıntıya kontrol dışı verilerin girmesini engellemeyi de zorunlu kılıyordu.
Bugünden
geriye doğru bakıldığında her devlet/sistem yapısında örgün ve yaygın eğitim ve
öğretim için tasarlanan müfredat hedeflerinin, çerçevelerinin ve içeriklerinin
ideolojik çatışmalara neden olduğu görülebilir.
İdeolojik
çatışma alanları psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve politik değişkenlerin
konumlarına bağlı olarak çeşitlendiğine göre, bu dört ana başlığı kendisine
bağlayan dinler ya da din dışı ideolojiler eğitim-öğretim süreçlerini kontrol
etmek isteyenler için önemliydiler; başka türlü olamayacağı için de önemli
olmalıydılar.
Çünkü;
dinlerin ve ideolojilerin, bireylere, toplumlara vaat ettiği temel şeyler,
bireysel ve toplumsal mutluluğu ve refahı sağlayan yönetsel stratejilerdi. Aksi
hâlde dinler ve ideolojiler insanlar tarafından önemsenecek hiçbir değer
taşımayacaklardı.
Devlet kurgularının tasarladığı insan tipinin inşâsında sözlü ve yazılı
geleneklerin (tradisyon) postulatlarına tam bağımlılık vardır ve devlet erki bu
bağımlılığın sürmesi için toplumları ve bireyleri zorlar. Sorgulanamaz
dayatmaların, dogmaların, sözlü ve yazılı geleneğin içinden gelerek ve sürekli
kendi akıntılarında kendilerine benzer doğurganlıklarla üremesi, geleneğin
ihmal edilemez bir gerginlikle kuşatılmış olmasını da gerekli kılar.”
W.B. Yeats’in ‘Kültür
Birliği’ çabalarının farkındaydı ‘Dağ Yazarı’. CHP’nin faşist döneminin (1938-1946)
Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in Dünya Klasiklerinin çevrilerek
yayınlanması projesi çerçevesinde Batı klasiklerinin yayınlanması ve
dağıtılması için giriştiği devlet faaliyetlerini hatırlıyordum tarihten; aynı
zamanda binlerce yıllık İslam Kültürü’ne yönelik düşmanlık faaliyetleri, Kur’an’ın
okunulmasının ve öğrenilmesinin yasaklanması, polis ve jandarma marifetiyle Kur’an
okuyanların ve öğretenlerin takibe alınması, mahkum edilmesi unutulacak bir saldırı
değildi.
Tarihte çok az rastlanan
bir ‘Kültür Kırımı’ ve yeni bir ‘Kültür Dayatması’ yaşanmıştı o sekiz yıllık
dönemde. Satanist Arthur
Schopenhauer’ın etkilediği bütün isimlerin kitapları Türkçeye çevrilmiş ve Batılılaşma
adı altında satanist ‘Kültür Birliği’nin gerçekleşmesi için gereken her şey
yapılmıştı; ancak diledikleri ölçüde başarılı olamamışlardı.
Halkın
büyük çoğunluğu cehaletle suçlanarak aşağılansa da o kitapları okumamakta
direnmişti. Sorgulayan nesiller de bu direnişten doğmuştu; gerginliğin doğası
Kültür Birliği’ne karşı kendi gerçeğini dayatıyordu.
‘Dağ Yazarı’
analizini şöyle sürdürüyordu:
“Bu
gerginliğin, doğuştan gelen özelliklerine bağlı olarak insan aklını zorlaması
ve isyana yöneltmesi, yeni ve tatmin edici arayışlara duyulan ihtiyaçtan
kaynaklansa da, temel hareketlendirici faktör, insan bilincinin dayatmalardan
uzak ve bağımsız düşünebilme refleksleri ile sonsuz dinginliğe duyduğu
özlemdir.”
Batı klasikleri okurlarının zihninde yankı odaları oluşturuyor, onları baskı altına alıyor, dinginlik değil şüphe, kaos, çatışma ve ahlak dışılık öğretiyorlardı. Doğu klasikleri de öyleydi; öğretileri okurun içinden dışına, topluma ve Allah’a doğru yol alıyor gibi görünüyor ve okuru açık bir şekilde kendisine ya da başkalarına çekerek yalnızlaştırıyor ve Allah’ın yolundan uzaklaştırıyorlardı.
“Tradisyonel
gerginlikler, aile içi sözlü ve uygulamalı örnek davranışlardan, dinî
öğretilere ve ibadetlere, inisiyatik formlar ve ritüellere, determinist ve katı
bilimsel tutumlara kadar süren tek yönlü korumacı/konformist bilgi akışını
süreklileştirmeyi hedeflediklerinden, bireyleri doygun ya da yarı doygun
sorgulamalarla farklı çıkış noktaları aramaya sürüklerler.” diyordu ‘Bekçi’.
Ve sonra
insan zihninin işleyişini çözümlüyordu:
“Gerginlik
yoksa arayış da yoktur. İnsanlık tarihi, bundan dolayı yasak meyve
gerginliğinin ortaya çıkışı ile başlar. Ancak yasak meyve gerginliği, tradisyonel
bir gerginlik değil varlıksal bir gerginliktir. Bu tamamen/eksiksiz bir sınanma
sürecinin başlangıcıdır. Çünkü; bu gerginliğin beşerî öncesi yoktur. Her insan
bundan dolayı dogmatik olsun ya da olmasın herhangi bir dayatmanın ürettiği
gerginliklerin etki alanından çıkmak üzere donatılmış olarak doğar.”
‘Dağ Yazarı’nın
çözümlemeleri dikkatimi sistematik alana yöneltmişti. Cumhuriyet devletinin
desteklediği ‘Kültür Birliği’ projesi o kadar büyük bir düşmanlıkla halka
saldırmıştı ki ancak dar bir çerçevede ‘Kültür Birliği’ sağlanabilmiş ve bu atmosferde
yetişen gençler halktan ve kültürlerinden koparak yalnızlaştırılmışlardı.
Ancak
insan olgusu sonsuza dek kontrol edilebilir değildi. ‘Bekçi’ net bir fotoğraf
çekiyordu:
“Her insan
doğduğu ve büyüdüğü ortamlarda ve kişiliğinin inşâsında kullanılan bilgiyi
sorgular, organik akıl yürütmelerle, kendisine özel çabalarla, arayışlarla
kendi kişiliğini diğerlerinden bağımsız bir olgunluğa ulaştırmak ister.
Kuşkusuz bu, kişinin başarılı olabileceği gibi başarısız da olabileceği bir
arayış sürecidir.
Tradisyonel
gerginlikten kaynaklanan müdahalelerin tümü, kişinin yaygın/konformist kişilik
tiplerine uygun bir gelişim süreci içinde kalmasını sağlamak içindir. Aralıksız
bir şekilde süren bu gerginlikler, kişinin arayış sürecini olumlu ya da olumsuz
etkilerler.
Başarısızlıklar
geleneğin zaferini, başarılar bireyin zaferini simgelerler. Tarih boyunca
gönderilen peygamberlerin karşılaştığı sorunlar da tradisyonel gerginliklerden
kaynaklanırlar; ancak aynı zamanda peygamberlere inanıp, onun tekliflerine evet
diyen kişilikler de tradisyonel gerginliklerin ürettiği arayış süreçlerinin
sonuçlarıdır. Modern-post Modern çatışmaların geçmişi 19 ve 20. yüzyıllardan
çok daha önceye sırf bu yüzden uzanır.”
‘Dağ
Yazarı’, ‘Bilgi’nin yaşadığı travmalara ve travmatik bilgi ile kurduğu ilişkiye
bağlı olarak ruhsal dengesizlikler yaşayan, ancak buna rağmen kendisini
geliştirmeye çalışan insanın serüveninde bilginin kaynağına dikkatle
bakmaktaydı. Alternatif veya rakip fikirlerin veya kavramların serbest
dolaşımına izin vermeyen kapalı bir sistemin tekrarlanmasıyla belirli
fikirlerin, inançların veya veri noktalarının güçlendirildiği ‘Yankı Odaları’na
karşı dikkatli olmak gerektiğini düşündürtüyordu:
“Pastel
renklerin kullanıldığı zeminlerde tüm renklerle figür çalışması yapılabilir;
herhangi bir uyumsuzluk yaşanmaz.
Yeryüzünde
yaşayan insan neslinin, düşüncelerindeki genleşme arttığı ölçüde ikna güçlük
katsayısı da büyür. Bilginin dairesel gelişimi düşünen insanı karşı konulmaz
keşiflere yöneltir. Doygunluğun en büyük hâz olduğu bilgi serüveninde insan,
düşünmediklerini düşünenlerin fikirlerini merak burgularıyla irdeler;
özgürlüğün katmanlarını sıkılaştırmaya uğraşır.
Bilgi avcısını bekleyen büyük tehlikeler, pastel zeminleri tanıtım argümanı olarak kullanan düşünce ve inanç sistemleridir. Söz konusu tehlikenin etken güçleri, tüm inanç ve fikirlere saygı duyduklarını önemle belirttikleri sürece, muhataplarını daha kolay etkileyebileceklerini bilirler. Onların av kokusu almaları için iki küçük belirti gereklidir; doyumsuzluk ve arayış...”
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.