Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Cevval’i, İD’yi unutmuştum kararan göğe doğru bakarken. Akşam namazını kılmalıydım birazdan. Ne var ki zihnim durmuyordu, belki de kaçıyordum zamandan. Düşünüyordum.
‘Kültür
Birliği’ projesi çok partili demokrasinin başladığı dönemlerde (1950 sonrası)
sert tekniklerden vazgeçen bir devlet doğasına imkân vermişti, ancak medya ve
devlet kurumları nezdinde baskı sürüyordu yeni bir teknik deneyeceklerdi
projenin mason sahipleri; entelektüel-aydın olmanın çerçevesini belirlemiş ve
onu sinek toplayan bal gibi gençlerin ilerledikleri bütün yollara dökmüşlerdi.
Avlarına
nasıl saldırdıklarını anlatıyordu ‘Dağ Yazarı’:
“Avlarının
tüm "eski" fikirlerini reddetmenin tehlikeli bir yöntem olduğunu
bildikleri için, onu mazisiyle birlikte kabullenmiş olmaktan çekinmezler;
"nasıl olsa, onu sağaltacaklardır". Bu pastel yaklaşım, sonraki değişimler için mükemmel bir ortam
hazırlayacaktır.
İnsanların
ürettiği düşünce sistemlerinde temel amaç, ilginç ve özel çıkarsamalar yaparak
"özel bir atmosfer" oluşturmaktır. Doyumsuzluk ve arayış modundaki
ruhu cezbedebilmenin tek yolu da bu atmosferi ona tanıtmaktır.
Tüm ilâhî
ve beşerî dinlerin var oluş gerekçesinin gerçeği arayış olduğu savı, ortak
hedef olan Tanrı'yı arama, ona ulaşma izahlarıyla perçinlenir... Her yaklaşımın
farklı izleri sürerek, ona ulaşmaya çalıştığını ısrarla vurgulamak ise, yumuşak
bir giriştir.”
Ve av
olmuş ya da olmamış insanları uyarıyordu:
“İlâhî ve
beşerî dinler arasındaki temel farklar bilinirken, bilginin kaynağını
sorgulamamak yapılabilecek en büyük hatadır.
İnsanlık
tarihinde başlangıcı "ilahî" nitelikler taşırken, insan katkısının
olağanüstü artışıyla "ilahî" niteliğini kaybeden dinlerle, insanların
ardışık düşüncelerinden üreyen inanç sistemleri arasındaki belirgin fark
azalmıştır. Bugün "özel koruma garantisi" olan tek kitap vardır;
Kur'an.”
Bilgi
üzerindeki hakimiyet savaşları, insan üzerindeki hakimiyetin anahtarıydı, çünkü
bildiği ne ise insan oydu; bir tanrıyı reddetmenin ilk şartı bilginin
kaynağının bir tanrı olmadığını kabul etmekti; Allah’ın yoluna oturarak
insanları saptırmak isteyen insandan ve cinden her şeytanın bugüne dek
kanıtlayamadığı şey bilginin tanrı dışı ilk kaynağıydı.
Bekçilerin
bana ulaşmaları bir tür güvenli alan aramalarından da kaynaklanıyordu, hâfızdım,
Kur’an aklımdaydı ve olguları, olayları, tutumları, davranışları ayetlerle
doğrudan ilişkilendirme imkânım vardı.
Cevval ile
İD bunun bekçiler kadar farkında değillerdi. Onların gözünde güvenilir, ancak
katı biriydim. O halde yanımda kalmayı seçmelerinin nedeni güvendi. Satanist ‘Kültür
Birliği’nin yayılmasıyla kaybettikleri güveni onlara koşulsuz, olduğum gibi
davranarak veriyordum. Bunun hayatımın olağan akışı gereği yaptığımı
biliyorlardı; Müslüman olduğum ve Kur’an’la düşünmeye ve yaşamaya çalıştığım
için böyleydim.
Bütün
Müslümanlara yönelik haklı veya haksız eleştirilerin Müslümanların Kur’an’la
olan ilişki seviyeleriyle ilgili olduğunu herkesin net bir şekilde anlaması
gerekiyordu.
‘Dağ Yazarı’
insanın gerçek karşısında şeytan tarafından neden yalnızlaştırıldığını, Kur’an’ın
insanın yalnız bırakılmadığının kanıtı olduğunu anlatırken yaşadığım duyguyu
sevmiştim, ‘Keşke herkes hâfız olsa, Arapça bilse ‘Müjde’ olarak gönderilen Kur’an’ı
herkes anlasa’ diyordum içimden:
“Binlerce
yıllık insanlık tarihinde bilginin kaynağı hep ilahi niteliktedir. Her yenileme
muhakkak ki bir elçi etkisiyle olmuştur; ancak her yeni, değiştirilmekten
kurtulamamıştır. Peygamberlerin son bulduğu dönemle birlikte, içeriğinin
kavranmasında zamanın anlamsız kaldığı temel bir başvuru kaynağı
"bırakılmıştır". En temel bilgi artık yenilenme gereği duymayacaktır.
Bilimsel
bilgi, birkaç yüzyıl "değişmezlik" yanılgısıyla kabullenilirken,
"izâfiyet" değerlemesiyle birlikte "gerçek" daha çok muğlak
bir niteliğe bürünmüştür. Ve bu gerçeği kavramaya çalışan insan, kendi
görülerine bağlı kalmanın, "Tanrı"yı devreden çıkaracağına
inanmıştır.
Pastel
zeminler oluşturmaya çalışanların unuttukları en önemli ayrıntı, kendi bilgilerinin
değişebilirliği ve ‘Kur'an Gerçekleri’nin kesinliğidir. Her şeyi yaratan
"Allah", yarattığı varlıkların ürettiklerini, küstah bir şekilde kendisiyle
yarışmadıkları sürece, elbette hoş görecektir.”
Zihnimi ‘Sıkıntı’ ile doldurarak ânın baskılarından kurtulmayı seçtiğim için Elçiliğin
bahçesinde ne kadar kaldığımı hatırlamıyordum; Cevval yanıma gelmiş ve akşam
yemeği için hazırlıkların başladığını söylemişti.
İçeri
geçtik, İD dinlenme salonundaydı, aynı koltukta oturuyordu; yüzü solgundu. Bana
baktı kırgın mavi gözleriyle. Cevval ile konuştukları belliydi. Ben namaz için
yeniden ayrıldım Cevval ile İD’nin yanından.
Namaz sonrası
dinlenme salonuna döndüğümde orada kimsenin olmadığını görünce koltuklardan
birine oturdum. Düşüncelerim durmuyordu. ‘Dağ Yazarı’nın aydınlatıcı metinleri
sürüyordu:
“Düşünen
insanların ciddi ve tutarlı çıkarımlara ulaşmak için izlediği iki temel yol
vardır; bu, ne hikmetse insanlığın var olduğu günden bu yana var olan bir
olgudur; ya her şeyin yaratıldığı düşüncesini baz alırlar insanlar ya da
rastlantılar sonucunda kendiliğinden oluştuğunu...
Bilimsel bilginin
son yüzyılda artan ivmesi ve birikmiş içeriği bile, insanın binlerce yıl önce
evrene dair bilgi yetersizliğine rağmen, oluşturulmuş 'kendiliğinden oluşum
bazı'nı temel almalarına engel olamıyor, güneş sisteminin merkezini dünya kabul
edenlerin yaklaşımları değişse ve gerçek bilinse de, zihinlerinin
'kendiliğinden oluşum refleksleri' değişmiyor, kaynağı ilahî olan yaklaşımları
reddetme alışkanlığı hala sürüyor.”
Amaçları
tanrısız bir evren olduğu yalanını insanlara kabul ettirmekti satanistlerin.
Din’in akıldışı olduğunu, insanlar tarafından uydurulduğunu iddia ediyorlardı,
bazı olağanüstü olaylar, mucizeler üzerinden aklı erozyona uğratarak zayıflatmaya
çalışıyorlardı:
“Bâkire
Meryem'in çocuk doğurmasını bilim ve akıl dışı kabul edenlerin 21.yüzyılda
enjektörle döllenme, tüp bebek veya 'sadece dişi ile üreme' çalışmalarını,
bilimin ve aklın içinde görmelerine rağmen, eski yanılgılarını kabul etmemeleri
de bir 'çelişki'dir, sürekli sığınageldikleri ateist bilimin tanrılığını
reddedemedikçe de, gerçek birer mürteci olduklarını da göremiyorlar...”
‘Dağ
Yazarı’, inanan insanlara ‘mürteci’ diyen satanist masonları kendi silahlarıyla
vuruyordu:
“Neden mi
mürteci? Binlerce yıl önceden gelen cehalet merkezli ve sırf beş duyu ile
algılanabilen şeyleri var kabul edenlerin paranoid çıkarımlarını hâlâ
sürdürmeleri ve canlı tutmaları dolayısıyla mürteci, yani mikroskobun ve
teleskobun keşfedildiğinden habersizler; onları kullanıyor olsalar bile.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.