29 Temmuz 2023 Cumartesi

SA10285/SD2816: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 39

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Evet; günah çıkarmalılardı çok kitap okuyanlar, hiç kitap okumayanlara. Aslında cehaletin en büyüğünün kötülüğü engellememek, kötülüğe hizmet etmek demek olduğunu itiraf etmelilerdi. İyiliğin asla kötülük yapmamak demek olduğunu öğrenemediklerini, çünkü okudukları kitaplarda böyle bir tanım olmadığını anlatmalılardı."

Bir sıkıntı olarak yaratılmadık belki ama binlerce sıkıntıdan oluşan bir sıkıntılar yumağı olduğumuzu biliyorduk hepimiz; kendimizi yazıyorduk, yazdıklarımız bizi doğuruyordu. İnsan, uzun bir yoldu; bir ömür boyu yürünse bitmeyecek bir yol. Kendi içinde yürüyordu insan ve her insanın bu yürüyüşü kendine özgüydü; bildiklerine, yapıp ettiklerine ve inandıklarına, inandıklarına bağlılığına, samimiyetine.

Yemek salonuna ilerlerken aslen Polonya Yahudisi olan Henry Makow’un da içinde yaptığı yolculuğa ve yaptığı ifşalara dikkat kesilmiştim. İnsanın varoluşundan beri yaşadığı sıkıntıların özgeçmişini çok iyi bilen bir ırkın mensubu idi Makow ve bu insanlık tarihi kadar eski sırları anlatmaktan korkmuyordu; çünkü bir Yahudi başka bir Yahudi tarafından öldürülemezdi.

Kitap okuyanların Makow gibi, kendi içlerindeki yolculuklarda kitaplardan da etkilenerek gördüklerini anlatmaları gerekiyordu. Özellikle çok kitap okuyanların günah çıkarması şarttı. Çünkü kitaplardan yayılan her türlü karanlığı görmüşlerdi, insanın iyilik merkezli güdülerinin aksine, onları da aydınlatmak yerine kitap okumayanlara karşı bu tecrübelerini bir üstünlük aracı olarak dayatmış ve gördükleri karanlıkları ve sonuçları anlatmamışlardı.

Kitap okumayanlara karşı içlerinde tuttukları itirafları da anlatmaları gerekiyordu; diz çöküp üstelik, af dileyerek her şeyi anlatmaları şarttı. Haksız aşağılamalarla dolu bu karmaşık üstenci bakışlarının arkasındaki gerçeği tek tek hiç çarpıtmadan izah etmelilerdi herkese.

Anlatmalılardı içlerindeki insanın öyle özenilecek, imrenilecek bir karaktere sahip olmadığını; tam aksine çok kitap okumuş olan olarak dışarıdan görünen içlerindeki insanın hırpani kılıklı, tüm iyi nitelikleri didiklene didiklene çarpık çurpuk bir biçime dönüşmüş ahlak bozumu iflah olmaz bir sefil olduğunu.

Elbette bütün çok kitap okuyanları kastetmiyordum, ne yazık ki kastettiğim çoğunluktu. Bazı anlarda okuduğum kitaplardan seçip aldıklarımı seriyordum önüme... ilk hatırladığım his yorgunluktu; ne kadar çok şey vardı okuduğum kitaplarda inançlarıma, iyilik algılarıma uymayan... onları ayırmak için ne kadar çok çaba sarf ederdim, ne kadar çok 'bu yanlıştır' derdim.

Kitapların içine oldurulan şeylerle her an mücadele etmek, onlardan etkilenmemek ne kadar zordu. Üstelik bin yıl yaşasam aklıma bile gelmeyecek, gözleme imkânım bile olmayacak olan o kadar çok kötülükle karşılaşıyordum ki kitaplarda; her bir kötülüğe karşı geliştirdiğim savunma teknikleri çıkıp geliyordu çocukluğumdan gençliğime, yetişkinliğime. ‘Boşuna harcanmış bir enerji, boşuna harcanmış bir zaman!’ diyorum şimdi esefle.

Ben Kur'an okumuştum ilk evvelde, peygamberlerin hayatını okumuştum ecnebilerin, müşriklerin, münkirlerin yazdığı kitapları okumadan önce, avantajlıydım. Peki ya benim gibi olmayanlar? Belki ben, kötülüğü tanımış olarak okuyordum kitapları; ya başkaları? Ya da kötülüğü tanımış olmak ve kitaplarda daha gelişmiş, tasarlanmış kötülüklerle karşılaşmak beni o kötülüklerden korumaya yetiyor muydu?

Yaşarken, kötülüğün bizzat kendisi ile kitaplardaki boyutlarda karşılaşmasam bile kötülüğün kitaplara özenle nakşedilmiş türleriyle karşılaşıyordum işte; nasıl tavır almam gerekiyorsa normal hayatta kitapları okurken de öyle tavır almak zorunda kalmıyor muydum?

Kitap okumak, kitapta yazılanları hayata dahil etmektir bu yüzden; her şey iyi irdelenirse kendi fiili varlığıyla yaşanıyordu, gündelik hayatta olsun ya da zihnin gündeliği bile aşan etkisi ile kitaplarda olsun.

İyilik yok muydu kitaplarda? Vardı elbette; ancak aşılması güç kötülük türevleriyle karşılaşan bir genç okur için hangi büyük iyilik bilgisi öğretiliyordu ki okullarda, evlerde?

İyilik daha çok ve ayırt edilebilir olsaydı kitaplarda, ki olmadığını bütün tarih gördü; çok kitap okuyan Avrupalılar, Amerikalılar, Ruslar ya da Japonlar ülkeleri adına yapılan kötülükleri engellemek için neden herhangi bir tepkisel tutum almadılar ve almıyorlar? Dünyanın en yok edici silahlarını yapanlar ve kullananlar onlar değil miydi? Neredeydi iyilik?

Yemek salonuna girdiğimde sorularım sürüyordu.

Çok kitap okuyanlar, az ya da hiç kitap okumayanlardan kat kat fazla kötülük üretmiyorlar mı, daha çok insan öldürmüyorlar mı? Çok kitap okudukları için çok nezih sayılan İskandinav canlıları en fazla silah ihraç eden ülkeler sıralamasında üstlerde değiller mi?

Evet; günah çıkarmalılardı çok kitap okuyanlar, hiç kitap okumayanlara. Aslında cehaletin en büyüğünün kötülüğü engellememek, kötülüğe hizmet etmek demek olduğunu itiraf etmelilerdi. İyiliğin asla kötülük yapmamak demek olduğunu öğrenemediklerini, çünkü okudukları kitaplarda böyle bir tanım olmadığını anlatmalılardı.

Bilenle bilmeyen bir olmazdı; evet, ama hangi bilmek, neyi bilmek? Kim iyiliği anlatan kitapları okumaktan insanı men edebilir ki? Kötülüğü bilmek, ‘bilmek’ midir? Bilmek iyilik için değilse, şeytan da biliyor ve bilmeyenlerle bir değildi ürettiği kötülük.

Artık okuduğum binlerce kitaptan sonra kitap okumak istemiyordum; artık tasarlanmış kötülüklerle mücadele etmek istemiyordum, artık yazılmış kötülüklerden haberdar olmak istemiyordum. Çünkü kitaplar iyiliği anlatmıyordu. Batı kültürünün ürettiği kötülük insanı insan olmaktan çıkaracak boyutlarda... yazdılar, okuttular kötülüğü; doğu kültürünün ürettiği kötülük eşi benzeri olmayan düzeydeydi ve halen insanı insan olmaktan çıkaran her türlü şeytanî kırıntıyı içeriyordu.

Niye okusundu insan? Niye ‘okuyun!’ diye zorluyoruz çocukları? Sevecekleri bir şey olsa kitapların içinde, biz tutabilir miyiz onları? Kötülük sevilmez, kötü bile kötülüğü sevdiği için yapmaz. O halde içinde binlerce kötülük türünün işlendiği, sevgisizliğin, saygısızlığın, bencilliğin, fırsatçılığın, hırsın yüceltildiği kitapları okumaları için insanları zorlamamak gerekiyordu.

Eğer çocukların, ergenlerin kitap okumaları isteniyorsa, iyilerin yazmasına izin verilmeliydi, iyilerin yazdıklarının okunması için çaba gösterilmeliydi. Işıklı sahnelerde kibirle yürüyen, parlak ekranlarda kasıla kasıla konuşan, ödüller verilip camdan yapılma kibir kulelerine oturtulan kötülüğün hizmetkarları ile bunu yapmak mümkün değildi.

Onlar günah çıkarmayacaklardı, biliyordum; onlar kitapların kötülüğü yaydığını hiç kimseye söylemeyeceklerdi, çünkü onlardan besleniyorlardı, çünkü hayatları onlara bağlıydı, çünkü kibirleri onlarla nefes alıp veriyordu. 

<< Önceki                      Sonraki>>


[27.07.2023, (5/79 (503))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 29.07.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı