Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Amacım bir yankı odası oluşturarak ‘Siyonizm’ kültünü her şeyin sorumlusu olarak göstermek değildi, insan özgür iradesini her zaman kullanma hakkına sahipti ve ben bunu güçlü bir şekilde hatırlatmak istiyordum insanlara.
‘Bekçiler’in
bütün uyarıları daha büyük ve köklü bir şeye dairdi; Şeytan’ın insanlıktan asla
vazgeçmediğini Siyonizm’i de üreten Samirîlerin bıraktığı izlerde görmemizi istiyorlardı;
onların insanın yaşadığı her çağda kullandıkları araçlar değişse de, insanları
büyülediğini ve özgür iradelerini yönlendirmek ve Allah’tan uzaklaştırmak için
çalıştıklarını haykırıyorlardı.
Büyü,
bugün her alanda insanı aldatmak için kullanılıyordu. Kitaplar, medya, sinema, müzik,
resim, sosyal medya, dijital oyunlar, internet, yapay zeka ve birçok psikolojik
ve sosyolojik bilimsel teknik insanların algılarını yönetmek ve yönlendirmek
için kullanılıyordu. Büyü her yanımızı kuşatmıştı.
Haham
Trachtenberg'in "Jewish Magic & Superstition" adlı kitapta
anlattıklarını Allah bize son elçisi Muhammed’e vahyettiği Kur’an’la haber
vermişti; aslında biliyorduk, ancak göremez hale getirilmiştik.
Bakara
Suresi’nin 102-103. ayetleri tane tane anlatıyordu Kabalist İbranilerin, yani
satanist Samirîlerin büyülerinin köklerini:
‘Süleyman’ın
hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları
yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat
şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki
meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki
melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de)
sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece
(insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri
öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye
zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda
getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir
nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne
kötüdür! Keşke bilselerdi! Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı
gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için
daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi!’
Mason
Napolyon Bonapart’ı Fransa’nın tepesine çıkardıktan sonra, onu Mısır’a, sapkın
büyücülerin kontrolündeki Firavunların diyarına atalarının dinlerinin merkezine
gönderenler de onlardı.
Kur’an’ın Tâ-Hâ
Suresi'nin 55-76. ayetleri bize o firavunları anlatıyordu:
'Sizi
topraktan yarattık, (ölümünüzle) sizi oraya döndüreceğiz ve sizi bir kere daha
oradan çıkaracağız. Andolsun, biz ona (Firavun’a) bütün mucizelerimizi
gösterdik de o bunları yalanladı ve reddetti. Şöyle dedi: “Ey Mûsâ! Sihrin ile
bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin? Biz de mutlaka sana karşı onun gibi
bir sihir yapacağız. Bunun için seninle bizim aramızda; uygun bir yerde, senin
de, bizim de caymayacağımız bir buluşma vakti belirle.” Mûsâ, “Buluşma
vaktimiz, bayram günü, insanların toplandığı kuşluk vaktidir” dedi. Bunun
üzerine Firavun ayrılıp, hilesini kuracak sihirbazlarını topladı, sonra geldi.
Mûsâ, onlara şöyle dedi: “Yazıklar olsun size! Allah’a karşı yalan uydurmayın,
yoksa sizi azap ile yok eder. Allah’a karşı yalan uyduran mutlaka hüsrana
uğramıştır.” Sihirbazlar, işlerini kendi aralarında tartıştılar ve gizli gizli
konuştular. Şöyle dediler: “Şüphesiz bu ikisi, sihirleri ile sizi yurdunuzdan
çıkarmak ve en üstün olan dininizi ortadan kaldırmak isteyen birer
sihirbazdırlar. Öyleyse, hilelerinizi toplayın (birbirinize destek olun) sonra
sıra hâlinde gelin. Bugün üstün gelen muhakkak başarıya ulaşmıştır.”
Sihirbazlar: “Ey Mûsâ! Ya önce atmayı tercih edersin ya da ilk atan biz oluruz”
dediler. Mûsâ: “Yok, (önce) siz atın” dedi. Bir de ne görsün, onların ipleri ve
değnekleri yaptıkları sihirden dolayı kendisine hızla sürünür gibi görünüyor.
Bunun üzerine Mûsâ, içinde bir korku hissetti. Şöyle dedik: “Korkma (ey Mûsâ!).
Çünkü, sensin en üstün olan. Sağ elindekini (değneğini) at ki, onların
yaptıklarını yutsun. Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise
nereye varsa kurtuluşa eremez.” (Mûsâ’nın değneği, sihirbazların ipleriyle
değneklerini yutunca) sihirbazlar hemen secdeye kapandılar ve, “Hârûn ve
Mûsâ’nın Rabbine inandık” dediler. Firavun, “Demek, ben size izin vermeden önce
ona (Mûsâ’ya) inandınız ha! Şüphe yok, o size sihiri öğreten büyüğünüzdür.
Şimdi andolsun, sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve
mutlaka sizi hurma dallarına asacağım. Hangimizin azabı daha şiddetli ve daha
kalıcıymış, mutlaka göreceksiniz.” Sihirbazlar şöyle dediler: “Bize gelen
apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih etmeyeceğiz. Artık sen
vereceğin hükmü ver. Sen ancak bu dünya hayatında hüküm verirsin. Şüphesiz ki
biz; günahlarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri affetmesi için, Rabbimize
inandık. Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” Şüphesiz,
kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne
ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar. Her kim de O’na salih ameller işlemiş bir
mü’min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar
akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu, günahlardan
temizlenenlerin mükâfatıdır.'
Ben Musa
değildim, ama Musa’ya vahyeden Allah’ın, elçisi Muhammed ile gönderdiği
Kur’an’ı okuyordum, Musa’nın bildiklerini biliyordum, Kongre’ye gidebilir ve
onlara Kur’an okuyabilirdim. Musa’yı öldürmek istedikleri gibi beni de
öldürmeye çalışabilirlerdi, bundan da endişelenmiyordum. Onların Allah’ın
gönderdiği her şeyi bildiklerini biliyordum ve söyleyeceklerimin onlar için
fayda sağlamayacağından emindim.
Beni
Kongre’ye çağırmalarının tek sebebi entrikalarının ve tuzaklarının artık açığa
çıktığını birbirlerine göstermek ve yeni tuzaklar için kibirli efendilerini
ikna etmekti. Bunun bir parçası olamazdım. Nihayetinde bütün elçilere
yaptıkları gibi bana da kötü bir şeyler yapmak için gerekli mekanizmaları
çalıştıracaklardı; onlar Nuh’tan beri değişmemişti ve değişmeyecekti.
Yunus
Suresi'nin 71-79. ayetlerinde anlatıyordu Allah:
'Nûh’un
haberini onlara oku. Hani o, bir vakit kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Eğer
benim konumum ve Allah’ın âyetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, (biliniz
ki) ben sadece Allah’a dayanıp güvenmişim. Artık siz de (bana) ne yapacağınızı
ortaklarınızla beraber kararlaştırın ki, işiniz size dert olmasın! Bundan sonra
bana hükmünüzü uygulayın; bana mühlet de vermeyin! Eğer yüz çeviriyorsanız,
sizden zaten hiçbir ücret istemedim. Benim ücretim, ancak Allah’a aittir. Bana
Müslümanlardan olmam emredildi.” Onu yine de yalanladılar. Biz de onu ve onunla
beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları ötekilerin yerine geçirdik.
Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu!
Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara
apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye
inanacak değillerdi. İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz.
Sonra bunların ardından Firavun ile ileri gelenlerine de Mûsâ ve Hârûn’u
mucizelerimizle gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular.
Katımızdan kendilerine hak (mucize) gelince, “Şüphesiz bu, apaçık bir sihirdir”
dediler. Mûsâ: “Size hak gelince, onun hakkında böyle mi diyorsunuz? Bu bir
sihir midir? Oysa sihirbazlar, iflah olmazlar!” dedi. Dediler ki: “Bizi
atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan döndüresin de yeryüzünde hâkimiyet
(devlet) ikinizin eline geçsin diye mi bize geldin? Biz ikinize de inanmıyoruz.”
Firavun, “Bütün usta sihirbazları bana getirin” dedi.’
Ben onlara
Kur’an’la hitap etseydim, bana da: “Bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan
döndüresin de yeryüzünde hâkimiyet (devlet) ikinizin eline geçsin diye mi bize
geldin?” diyeceklerdi.
Benim bildiklerimi
onlar da, bütün Yahudiler de biliyordu. Wikipedia’ya göre, Kaynağını Tevrat’tan
(Tora) alan, Babil Talmudu'nun üçte birini ve Kudüs Talmudu'nun da altıda birini
oluşturan, sivil hukuk ve ceza hukuku gibi bölümlerden oluşan, Yahudi yasa
sistemini tanımlayan, sözlü ve yazılı aktarılan toplam 613 emir ve 365 yasağı kapsayan
bir dinî hukuk sistemi olan Halaha kehanet ve herhangi bir falcılığı yasaklamıştı
ve Talmud birçok yasaklanmış büyücülüğü listeliyordu. İbrani tarihinde
büyücülükle uğraşan mistik Yahudi geleneği Kabala’ydı, tıpkı İslam’a zorla ve hile
ile dahil edilen Tasavvuf gibi.
Elçilikten
çıkarken ruhumdaki gerilim de azalmak üzereydi; Senatör zihnimdeki dinginliği
alt üst etse de az sonra bu lanetli topraklardan uzaklaşacağımız ve ülkemize döneceğimiz
için sevinçliydim.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.