Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Üçümüz
aynı araca binmiştik; Cevval önde, ben ve İD arka koltuktaydık. İkisi de fark
etmişlerdi sevincimi. İD tedirgin duruyordu. Cevval sataştı hemen:
‘Keyfin gıcır Mühendis!’ dedi. ‘Evine dönüyorsun tabi!’
‘Herkes
gibi!’ dedim sataşmasını umursamadığımı belli ederek. ‘Üç gün, hatta dört gün
süren işkenceden kurtulmak kadar güzel bir şey var mı?’
‘Ben
işkence mi yaptım sana?’ dedi İD gerginliğini üstüme boca ederek. Boş bulunmuştu, ama farkında değildi.
Şoförümüz
de şaşırmıştı İD’nin kişisel yorumuna. Nihayetinde bir görevliydi ve biz de
yarı resmî bir işteydik.
‘Haydaaa!’
dedim şaşkınlıkla sola dönerek. Şoförü işaret ettim İD’ye.
‘Konunun
senle ne ilgisi var?’ dedim. ‘Cevval zorla sürükledi beni buralara; işkence
dediğim bu. Sevmediğim işler bunlar. Senin asistanlığın olmasaydı bu serüven
cehennem işkencelerine dönüşecekti!’
‘I’m
sorry!’ dedi İD heyecanla. ‘Bir an öyle algıladım. Gerçekten benle ne ilgisi
var?’
Sonra
birkaç şey daha söyledi İD, dağıttığı ortalığı toparlamak için; ancak şoför
tuhaf bir şekilde bakmaya devam ediyordu aynadan.
‘Beni
kastediyor o!’ dedi Cevval yüksek sesle gülerek. ‘Onu zorla Richmond’a
getirdim. İyi ki de getirdim!’
‘İzninizle
bilgisayarımda birkaç şeyi kontrol etmem gerek!’ dedim gündemi değiştirerek. ‘Yorgunluğumu
daha da derinleştirmeye hiç niyetim yok!’
Bilgisayarımı
açtım ve eve dönüş sonrası programımı kontrol ettim; normal zamanlarda her şey
zihnimde berrak bir köşede dururdu, fakat şimdi her şey karmakarışıktı.
Toparlanmam gerekiyordu, programım bu konuda bana yardımcı olacaktı. İş
görüşmelerim sıkışmıştı ve hiçbiri ile ilgili hata yapma lüksüm yoktu.
Bir an
önce zihnimi sadeleştirmeli ve kendi normal akışına girmesini sağlamalıydım.
İD, Cevval, Richmond ve Washington zihnimdeki yeni yerlerine yerleşmek
zorundalardı. ‘Sıkıntı’ ise hayat akışımdaki yoğunluğu bin kat arttırmış olsa
da bin bir ihtimamla yaşamaya devam edecekti.
Uçuş
süresi yaklaşık olarak on saatti. İstanbul’a ertesi gün, 31 Temmuz 2019’da, çarşamba
günü saat 15.45’te varacaktık. Ben hemen Adana uçağı ile eve dönecektim,
perşembe günü bütünüyle işyerinde geçecekti, cuma günü ise tatil günümdü ve o
günü bütün aileme ayıracaktım. Çocuklar dört gözle beni bekliyorlardı.
Cumartesi
ve pazar günleri benim işgünlerimdi ve seyahatlerimi genellikle o günlerde
yapıyordum, çünkü hafta sonları şirketlerin bu tür görüşmeleri için çok daha
uygundu. Herkes tatil yaparken çalışıyor olmak zordu karım ve çocuklar için,
ama işte her işin kendine göre olumlu ve olumsuz yönleri vardı ve babamın
dediğine göre ‘dünya cennet değildi’.
Ben
bilgisayarımda çalışırken Cevval ve İD ellerindeki telefonlara odaklanmışlardı.
Dulles Havalimanı’na kadar konuşmadık. Uçağa geçerken de her şey kendi doğal
akışında ilerledi.
Endişeliydim,
İD asistanım olarak muhtemelen yine sol yanıma oturacaktı uçakta. Cevval asla
vazgeçmezdi; aslında yanımda oturmaması anormal olacağı için öyle olmasını
sağlayacaktı Cevval. Bu uzun uçuşta ‘Sıkıntı’ ile ilgili aldığım notları
düzenleyecektim, fakat İD’nin yanımda otururken buna izin vereceğini
sanmıyordum.
İD anlaşılmaz
bir krize girmişti ve içinde çok yoğun bir tartışma olduğunu fark ediyordum.
Beni üzmek istemiyordu, ancak duygularına söz geçiremiyordu. O profesyonel, titiz
ve her an yardıma hazır, güler yüzlü, hoşgörülü asistan gitmiş, onun yerine evrenin
merkezi olduğunu düşünen ‘güzel ve kaprisli bir kadın’ gelmişti.
Her şey düşündüğüm
gibi oldu. Uçak 22:45’te kalkarken sol yanımda İD, onun da solunda Cevval
vardı, ben yine pencere kenarındaydım. Yatsı namazını kıldım uçakta, her uzun
yolculukta yaptığım gibi. İD fark ettirmemeye çalışarak beni izlemişti, ama
selam verirken fark ettim. Yine ‘Namaz kılmaktan bıkmıyor musun?’ diye
soracaktı biraz sonra.
Nitekim
sordu da. ‘İbadetini bitirene, Allah kabul etsin, denir!’ dedim gülümseyerek. ‘Çok
bilmişşşş!’ dedi ‘ş’yi sürükleyerek. ‘Çalış, senin de olur!’ dedim bu kez özenle
iğneleyerek.
‘İstemem
çok bilmeyi!’ dedi şımarık bir tavırla.
‘Bilgisayarıma
döneyim ben!’ dedim sesime kayıtsızlık ekleyerek. ‘Bilmek isteyenler için bir
şeyler yapmayı seviyorum!’
‘Kızdın
mı?’ diye sordu yüzümü görmek için başını eğerek; sesine gerçek bir endişe
sarılıydı.
Cevap
vermedim. Biraz düşünmesi gerekiyordu, onun ürettiği gerilim beni yormuştu.
Söylediğim ve yaptığım hiçbir şey zihnindeki kalıplaşmış işleme biçimini değiştirmiyordu.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.