Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
‘Hey!’ dedi heyecanla İD. ‘Bunların hepsi doğru! Küresel İmparatorluk kurmak istediklerini biliyorum, bunun için de Birleşik Krallık’ı kurdular, adadaki doğal farklılıkları vahşetle bastırarak, sonra bütün enerjilerini dünyayı kontrol altına almak için kullandılar!’
‘Beni
şaşırtıyorsun!’ dedim İD’ye. Ve ‘Bunları nereden biliyorsun?’ diye sordum.
İD soğukkanlı bir şekilde, ‘Bunları her
Avrupalı bilir, ama konuşmaz!’ dedi. ‘Konuşamaz!’
‘'Özgür
Avrupa’ diyordunuz propagandalarınızda yüz yıldır, değil misiniz?’ dedim biraz
istihzâ ile. ‘Biz de Avrupalı olmak için can atan diktatörlere bu yüzden mahkûm
edildik!’
Acı bir
tebessümle ‘Yahudi soykırımının gerçekleşip gerçekleşmediğini tartışmak yasak
Avrupa’da!’ dedi İD. ‘Buna özgürlük diyorsan o başka!’
‘Ruhunuz
satın alındı; karşılığında çıplaklık, sınırsız içki ve sınırsız seks,
dinsizlik, tanrı karşıtlığı özgürlük olarak tanıtıldı size ve siz de hiç itiraz
etmeden kabul ettiniz!’ dedim acımasızca. ‘Nerede sizin entelektüel bilinciniz,
ne oldu o dünyaya devrimci olarak yayılan hümanist aydınlanma?’
Hüzünle
başını eğdi İD, ‘Haklısın!’ dedi usulca. ‘Hiçbir şey değişmedi, biz binlerce
yıldır olduğu gibi yine özgür olduğumuzu zanneden ‘köleleriz’’
Beşinci
kitap da Hervé Ryssen’e aitti: Psychoanalysis of Judaizm- Yahudiliğin
Psikoanalizi:
“Yahudilik
sadece bir din değildir. Aynı zamanda tek bir ana fikre dayanan siyasi bir
projedir: sınırların ortadan kalkması, dünyanın birleşmesi ve bir
"barış" dünyasının kurulması. Dindar Yahudiler için bu barışçıl,
birleşik ve küreselleşmiş bir dünya arzusu, üç bin yıldır bekledikleri Mesih'in
gelişine yönelik ateşli umutla karıştırılmaktadır. O, "Davut'un
krallığını" yeniden kurmak için gelecektir. İnançsız Yahudiler için bu
Mesihçilik, küreselleşmenin tüm ütopyaları lehine sekülerleştirilmiş siyasi
aktivizm şeklini almıştır.” diyordu Hervé Ryssen.
“İşte bu
yüzden pek çok Yahudi yirminci yüzyıl boyunca komünist maceraya böylesine özel
bir coşku ve dizginlenemez bir hevesle katıldı. Ancak Sovyet sisteminin
çöküşünden önce bile, liberal demokrasinin sınırları silmede ve ulusal
kimlikleri çözmede çok daha etkili olduğunu anlamış olan pek çok kişi vardı.
Mesele, aynı zamanda Barış İmparatorluğu olması gereken küresel İmparatorluğun
kurulması için yorulmadan çalışmaktır. Yahudi halkının "misyonu"
budur.”
‘Hiç
tembel bir Yahudi gördün mü?’ diye sordum İD’ye okumaya ara vererek.
‘Hayır!’
dedi İD. ‘Asla!’
‘Peki biz
Müslümanlar neden tembeliz? Ya senin ataların olan Hristiyanlar?’
‘Biz
tembel değiliz!’ dedi İD itiraz ederek. ‘Çok çalışırız, sizi bilmem!’
‘Siz? Yani
Hristiyanlar?’ dedim Müslüman olduğunu söylediğini hatırlatarak.
‘Hristiyan
atalarım işte!’ dedi. ‘Ben de tembel değilim.’
‘Biz
Müslümanlar tembel olsaydık, Batı bilimi kimden öğrenecekti?’ diye sordum.
‘Bütün felsefî ve bilimsel başlangıçlarınız Müslüman filozof ve bilim
adamlarının ürettiği fikirleri temel alıyor oysa!’
Sustu İD,
Türkiye’de bazı tembel sosyete figürleri ile bir arada çok yaşamıştı ve
Türklerin, Müslümanların tembel olduğu yanılgısına düşmüştü. Biz Müslümanlar da
diğer bütün dinlerin müntesipleri de tarihte olmadığı kadar çok çalışıyorduk,
ancak karın tokluğu içindi bu; yaşamak içindi. Düşünmek için bize zaman
bırakmamışlardı.
Sebebi
birlikte okuduk ‘Psychoanalysis of Judaizm’in tanıtım yazısından:
“Yüzyıllar
boyunca bu umut, dünyanın dört bir yanındaki Yahudilerin ruhunu beslemiş ve
şekillendirmiş, diğer halklar arasında izole edilmiş ve sanki gelecekte
insanlığın geri kalanından alınacak bir intikam varmış gibi bu izolasyonu
şiddetle teşvik etmiştir. Bu intikam ruhu kozmopolit edebiyatın sayısız
metninde kendini gösterir. Yahudiliğin karakteristik özelliklerinden biridir.
Dini, felsefi, edebi ve sinematografik üretimin incelenmesi, genel olarak
Yahudiliğin, özellikle de Yahudi entelektüel kişiliğinin baskın fikirlerinin
etkili bir şekilde ortaya çıkarılmasına ve ifşa edilmesine olanak tanır.
İster
inanan ister ateist olsun, dünyanın dört bir köşesindeki Yahudilerin
düşüncelerinde şaşırtıcı bir homojenlik gözlemliyoruz. Hepsi aynı okulda eğitim
görmüş gibi görünüyor; farklı dillerde konuşup kendilerini ifade etmeleri
sadece aynı fikirleri, aynı duyguları, aynı paradoksları, aynı mesihçi umudu ve
nihai zafere olan aynı inancı yaymak için.”
‘Her yeri
ele geçirmişler!’ dedik İD ile aynı anda.
‘Başka
seslerin çıkmasını engellemişler!’ dedim sakin sakin. ‘Sen de bunları bildiğin
halde, onların istediği türden bir ‘yaratık’ olmayı tercih etmeye devam
ediyorsun!’
‘Ben
yaratık değilim bir kere!’ dedi İD saçlarını hafifçe savurarak.
‘Güzel bir
kadınsın evet; peki güzelliğini mahrem-namahrem demeden herkese sergileyen,
ahlakî değerleri hayatından uzaklaştırmış bir insandan bahsedilebilir mi?’
dedim yine soğuk düşlerin ülkesinden esintiler yüklediğim sesimle. ‘Bu olsa
olsa bir 'yaratık' olur bence, insan değil!’
‘Çok ağır
sözlerle beni sürekli eleştirmen bir işe yaramıyor ve yaramayacak; sadece daha
fazla üzülüyorum!’ dedi İD, Cevval’in duyamayacağı kadar yumuşak ve hafif bir
sesle. ‘Bir insanı sevmenin bedeli bu olmamalı bence!’
Öylece
bakakalmıştım ona. Nereden nasıl bir sonuç çıkarmıştı, anlayamıyordum. Ben kendisi
dahil hepimizin, bütün insanlığın satanizmin kurduğu tuzaklarda boğulduğunu
anlatmaya çalışıyordum; o ise her şeyi kişisel olarak algılıyor ve ikimizin
arasına sıkıştırıyordu.
Evet; bu
tamamen insanî bir tutumdu, kadın algılarının ve zihninin çalışma biçiminin
sonucuydu, ancak yönelme ve sınır tanımayan ilerleme biçimi satanizmin baskısı
altında ruhsal uçurumlar ve saplantılar üretecek şekilde dokunmuştu.
‘Biz
anlaşamıyoruz, bu açık!’ dedim gergin bir fısıltıyla. ‘Ben Satanizmin insanı
bir yaratığa dönüştürdüğünden bahsediyorum, insanın bütün davranışlarını
kontrolden çıkardığını söylüyorum, bundan sen dahil hiç kimse muaf değil, sen
benim seni hedef aldığımı sanıyorsun! İnanamıyorum sana ya!’
‘Hiç de
bile!’ dedi yine şımarık bir gülüşle.
İnsanlığın
önüne dikilmiş ve aşılması istenmiş bütün dağlar gibiydi kadın. Fark etmiştim; Allah’a
meydan okumak için dağlara yüklenmiş hükümranlığın ilanı gibi, yükseklere dikilen
tapınakların, sarayların gösteri sahnesinde ‘tanrıça’ olarak yer almak istiyordu
kadın.
Şirkin, isyanın araçlarından biri olarak kullanıldığının da farkında olan kadın bir dağ gibi dikiliyordu Allah'ın yolunda ilerlemek isteyen erkeğin önüne. Yine aynı anda kadın sadece bu değildi. Şirkin ve isyanın araçlarından biri olarak kullanılmaya karşı dağ gibi bir duruş sergileyerek erkeğine siper olan kadın da vardı; ama satanizmin kışkırtmalarıyla böyle kadınların sayıları gün geçtikçe azalıyor ve erkeğin savunma sistemi direnç noktalarından sarsılıyordu.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.