16 Eylül 2023 Cumartesi

SA10362/SD2868: Sıkıntı (Roman); 6. Bölüm-Ova 3

   Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Bütün mutsuz insanların bir teselliye ihtiyaçları vardı; gördüğüm kadarıyla dünyada mutluluk yoktu. Olsaydı ahirete gerek kalmazdı. İD haklıydı; mutluluk palavraydı. Belki huzurdan bahsedilebilirdi."

İnsan şaşırtan bir varlıktı, düşüncelerinin hangi evrende gezinip durduğunu hiç kimse bilemezdi. Dağdakileri de zorlayan tek şey buydu. Bu yüzden sürekli tedirgindiler; her yeni doğan insanın yeni bir düşman olduğunu biliyorlardı ve kurdukları herhangi bir kölelik sisteminin sonsuza dek sürmeyeceğinin farkındalardı. Babaya öğretilen hiçbir şey oğulun, anneye yüklenen hiçbir yük kızın zihnine kazınamıyordu; sürekli çalışmak ve kötülüğü yeniden tasarlamak, sahte gerçekler inşâ ederek yeni insanlara ulaştırmak zorundalardı.

Zamanın akışının sürekli bir devinim gerektirdiğini, bu devinimdeki ayrıntıların titizlikle planlanmasının ve uygulanmasının kendi hükümranlıklarının sürmesi için zorunlu olduğunu binlerce yıldır inisiye ettikleri kardeşlerine öğretiyorlardı. Ben onlara ‘Şeytanın çocukları’ diyordum; başkaları ise ‘o…. çocukları’.

Oysa bu haksız bir hitaptı; o….. çocukları, annelerinden miras aldıkları bu kötü yükten doğrudan sorumlu değillerdi ve bu aşağılık yaratıklar karşısında masum sayılırlardı.

Omzumda İD’nin başı, başım geriye yaslanmış bir halde biraz uyuduğumu sanıyordum, onu rahatsız etmemek için kıpırdamadan durduğum birkaç saat süresince. Yarı uykulu yarı uyanık, ancak aralıksız düşündüğüm o kıpırtısız zamanın yorgun bedenimi ve zihnimi hallaç pamuğu gibi attığını hissediyordum. Uçağın loş ışıkları biraz daha uyumam için bastırıyorlardı sanki.

Cevval de uyuyordu.

İD kıpırdadı ve başını kaldırdı; durumun farkına varmıştı birdenbire.

‘Pardon, Beyefendi!’ dedi uyku mahmurluğu sinen mavi gözlerini kırpıştırarak. ‘Uyumuşum ve başım sizi rahatsız etmiş!’

‘Sorun değil Hanımefendi!’ dedim buzdağına tırmanan sıcak bir esinti yüklediğim sesimle. ‘İsterseniz başınıza fısıldayın, omzum yastık görevi görmeye devam edebilir!’

‘Hayır ciddiyim. Nasıl uyuduğumu fark etmedim gerçekten!’ dedi uykulu bir telaşla. ‘Uyumayacağım. Üstelik acıktığımı düşünüyorum!’

Güldüm hafifçe. ‘Sen acıkabilen bir canlı mıydın?’ dedim gözlerimi kapatarak. ‘Hemen yiyecek bir şeyler iste!’

‘Hayır, şimdi istemiyorum!’ dedi gittikçe silikleşen sesiyle. ‘Çünkü uyuyorum!’

‘Uyumayacaktın hani?!’ dedim gülerek.

‘Uyumayacağım tabi!’ dedi fısıltıya dönen sesiyle. ‘Çünkü daha uyanmadım, uyandıktan sonra uyumayacağım!’

Başını geriye yaslamıştı bu kez. Sustum, uyumaya devam ediyordu.

Her şeyi yönetmeye çalışan insan ne kadar güçsüzdü oysa. Uyku, açlık nasıl da sarsıyordu bu cüssesinden büyük bir ruhu olan insanı. Sanki evrenin her yerini sarmış güçlü bir varlık gibi, acziyeti de asla kabullenmeyen inanılmaz bir kibirle donanmıştı. Allah insanı benzersiz ve özel yaratmıştı. Hicr Suresi’nin 28-40. ayetlerinde insanın Allah tarafından üflenmiş ruhla yaratıldığını öğrenmiştik:

‘Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen secde edin!” demişti. Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler. Ancak İblis, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı. Allah, “Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?” dedi. İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için secde etmem. Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi. İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi. Allah da, "O hâlde, sen vakti bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi. ‘İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi.’

İnsanın kibri ile Şeytan’ın kibri ne kadar çok benziyordu birbirine… Oysa insan, kibri, kendisinin insandan üstün olduğunu iddia eden ve Allah’a da sırf bu nedenle karşı çıkan ve Allah’ı kendisini azdırmakla suçlayan ilk terörist ve ilk anarşist olan İblis’ten öğrenmişti. Bugün de kovularak gönderildiği yeryüzünün ovalarında yaşarken kibri dağdakilerden öğreniyordu, kötülükleri de bu yüzden güzel görüyordu.

Birkaç saat sonra yine uyandı İD; ben uyanıktım o uyandığında.

‘Günaydın!’ dedim ona. ‘Acıkmıştın, kahvaltı yap, Allah’a dua et!’

Kafasını sağa çevirdi, yüzüme baktı, gözlerimi aradı gölgeli loş ışıkta.

‘Bana bilmediğim bir şey söyle!’ dedi soğuk soğuk.

Ben de bilerek ciddileştirdiğim sesimle, ‘81’in karekökü kaçtır?’ diye sordum bilmediğini düşünerek.

‘Matematikten nefret ederim, bence dünyanın en gereksiz şeyi!’ dedi şımarık mimikleriyle. Tam isabet kaydetmiştim.

‘İnsan ne ister?’ dedim ruhundaki dalgalanmayı ve öfkeyi dindirmek için.

‘Kendisinde olmayan şeyi!’ dedi hızlıca. Boynundaki Poe kolyesine dokunuyordu farkında olmadan.

‘Sende olmayan neyi istersin?’ diye sormadım, ‘seni’ diyeceğinden çekinmiştim, ondan sonrasını da yönetemezdim çünkü.

Konuyu genişleterek kendimden uzaklaştırdım yine.

‘Bazen insanın çok şey görmesi, bilmesi iyi bir şey olmayabiliyor!’ dedim iki elimle saçlarımı geriye doğru tararken. ‘Sıradan insanların kolaylıkla mutlu olması daha iyi mi sence?’

Önüne bakıyordu. Ellerini iki yana açtı, omzunu silkti ve bir filozof edasıyla konuştu.

‘Mutluluk ne ki, ânlık, insana iyi gelen şeyler… ân geçtiğinde o da geçiyor.’ dedi. ‘Mutluluk beklentim, arayışım inan bana sıfır. Sıradan insanların mutlu olması ise yanılgılarla dolu bir simülasyon. Bazı insanlar kendilerini kandırma ve inandırma konusunda çok başarılı. Ben değilim mesela. Hiç istediğim bir şey yok!’

Çok yükselmişti, onu aşağıya indirmek için sordum:

‘Domates?’

‘Onu uyanınca yiyeceğim!’ dedi.

‘Uyuyor musun?’ dedim. ‘Şu anda rüyada falan mısın?’

Cevap vermedi, yine uyudu. Başı bu kez Cevval’e doğru eğilmişti.

Bütün mutsuz insanların bir teselliye ihtiyaçları vardı; gördüğüm kadarıyla dünyada mutluluk yoktu. Olsaydı ahirete gerek kalmazdı. İD haklıydı; mutluluk palavraydı. Belki huzurdan bahsedilebilirdi. 


<< Önceki                      Sonraki>>


[15.09.2023, (6/7 (532))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 16.09.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı