Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Doğru düşünememenin cezası kölelikti. Giz merakı hepimizin bu bütünüyle birbirine bağımlı sistemlerden oluşan kaçınılmaz köleliğe doğmamıza neden olmuştu. Ne ben, ne Cevval, ne de İD bu kölelikten muaf değildik."
Ne kadar çok bârizdi her şey; böyleydi, sürüldüğü karanlıklarda karanlıkların normal olmadığını hissettiği halde bir türlü ne yapacağını bilmeden ömrü boyunca savruk bir şekilde yaşayan insanın sürüklendiği cehennem. Bilişsel cehennemdi bu hiç şüphesiz ve içindeydik hepimiz bu cehennemin.
“Terimleriniz
üzerinde biraz düşünmeye ihtiyacınız var. Hemen hemen hepiniz denk özelliklerle
yaratılmanıza rağmen, neden bazılarınız, mesela yüz kişiden en fazla beşiniz
matematikten başarılı olabiliyor, hiç düşündünüz mü? Ben izledim, siz
dünyalılar planlarınızı, daha büyük planların gerçekleşebilmesi için
birbirinizden gizliyorsunuz.” diyordu ‘Bekçi’.
Giz, evet;
her şey ‘giz’in içinde saklıydı. İblis’in Adem’den ve eşinden bu yana insanı
aldatma biçimi buydu; Sufizm’in ‘Zâhir-Batın’ düalizmi de bu ‘giz’ dürtüsü
üzerinde kurulmuştu, Samirîlerin binlerce yıl boyunca gizlice örgütlenmelerinin
temel sebebi de buydu.
‘Derken
şeytan, gizli olan avret yerlerini birbirlerine göstermek için onlara
fısıldayıp kafalarını karıştırdı ve “Rabbiniz size bu ağacı sırf ikiniz de
birer melek veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” dedi.’ diyordu Araf
Suresi’nin 20. ayeti.
Adem ve
eşi doğru düşünebiliyor olsalardı, Allah’ın kendilerine yasakladığı ağaca
yaklaşmayacaklardı; onların doğru düşünmesini engelleyen de yasağın arkasındaki
‘gizli’ nedendi? İblis kendince bu gizli nedeni yalan söyleyerek, gerçeği
çarpıtarak açıklayacak ve ikisini de, insanın her iki atasını da aldatarak
birbirlerinden gizlenen cinselliklerinin açığa çıkmasına neden olacaktı.
Ve
onlardan üreyecek olan erkekler ve kadınlar, sonsuza dek birbirlerinin cinsel
organlarına bağımlı varlıksal, biyolojik zorunluluklar ve zihinsel helezonlarda
yaşamak üzere doğacak ve öleceklerdi. İnsandaki ‘giz’ merakı yasakları
çiğnemelerine yol açmıştı ve açılan yoldan dünya hayatı ortaya çıkacaktı.
Erkek ve
kadının cinsel ilişkisi ile döllenen ve kadının cinsel organından dünyaya gelen
insan, ergenlik başladıktan sonra cinsel organlarının genetik-biyolojik baskısı
altında ve bu baskıdan doğan zihinsel çaresizliğin ya da arayışların
egemenliğinde bir köle olarak yaşayacaktı.
Doğru düşünememenin cezası kölelikti. Giz merakı hepimizin bu bütünüyle birbirine bağımlı sistemlerden oluşan kaçınılmaz köleliğe doğmamıza neden olmuştu. Ne ben, ne Cevval, ne de İD bu kölelikten muaf değildik. Ben direniyordum sadece, Allah’a itaat eden bir insan olarak yaşadığım sürece bu kölelik sisteminde direnebileceğimizi bildiğim için. Ve ‘Rabbin onları azap kırbacından geçirmiştir. Doğrusu Rabbin hep gözetlemektedir.’ diye Allah’ın azap kırbacını haber veren Fecr Suresi’ni her an hatırladığım için.
Ve Nahl
Suresi’nin 89. ayetinde bütün gizlerin Kur’an ile açıklandığını, Şeytan
karşısında bizi gizin esaretinden kurtaracak ve özgür irademizi işler halde tutacak
olan gücü bize verdiğini bildiğim için:
‘Her
ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların
üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için
bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için
bir müjde olarak indirdik.’
Ne var ki
ben de insandım; kimi zaman unutuyordum, kimi zamanda unutmadığım halde
nefsimin sesine kulak verebiliyordum. Bakara Suresi 286. ayetini okurken içim
artık karşı durulmaz bir hüzne boğulmuştu:
‘Allah,
bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik
kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da
yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin
gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme!
Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna
karşı bize yardım et.”’
‘Bizi
böyle yaratmış Allah!’ demişti Mahir, onu uzun bir Kur’an anlatısı ile
uyardığımda. Onun da sığındığı köşe buydu.
‘Niye
ağlıyorsun?’ diyen sesini duydum İD’nin. Uyanmıştı.
‘Ne
ağlaması?’ diye sordum şaşkınlıkla ona bakarken.
‘Bir
süredir seni izliyordum!’ dedi gözlerindeki derin kaygı ile.
Hemen ardından
bir peçete uzattı:
‘Gözlerinden
yaşlar akıyor, farkında değil misin?’
‘Hayır!’
dedim peçeteyi alırken. Yanaklarımdaki ıslaklığı o an fark etmiştim.
‘Ne oldu?’
diye sordu. ‘Ben mi üzdüm seni?’
‘Sen niye
üzeceksin ki?’ diyerek itiraz ettim sesimdeki telaşı gizlemeden.
‘Niye
ağlıyorsun o halde?’ dedi ısrarla.
Cevval de
dikkat kesilmişti duruma. Bana soran gözlerle bakıyordu.
Açıklaması
güçtü; ben de açıklamamayı seçtim. Doğrudan Bakara Suresi’nin 286. ayetini okudum
Arapça ve ardından onlara ne anlama geldiğini anlattım.
İkisi de
susmuş ve başlarını öne eğmişti.
‘Okumak
ister misin?’ diyerek bilgisayarımı İD'ye uzattım. ‘Ova Yazarı’nın notlarını
okumasını istiyordum.
‘İsterim!’
diyerek ilgiyle uzandı ve bilgisayarı aldı. ‘Senin gibi birini ağlatan şey bununla
sınırlı olmamalı, Buz Adam!’ dedi yine bir giz itkisi ile gülümseyerek.
Okuduğu
kısımda şunlar yazılıydı:
“Matematik
sistematik düşünmeyi öğreten temel bilgi alanıdır. Siz dünyalılar, bunu bizden çok
daha iyi bildiğiniz halde, diğer insanları dilediğiniz şekilde yönetmek
istediğinizde, onların sorgulama gücünü ellerinden alıyorsunuz; sistematik
düşünce üretim gücü kazandıran matematikten mahrum bırakıyorsunuz. Aynı zamanda
matematikten mahrum bıraktığınız insanların sadece ve sadece kendilerini
suçlamalarını sağlayarak da kendinizden geriye hiçbir iz bırakmıyorsunuz. Hedefinizdeki
insanların kendilerinde matematiksel zekâ bulunmadığını düşünmelerini
sağlıyorsunuz.
Sizi,
tasarladığınız şeyi başardığınız için kutlamak gerekiyor. Kendilerini yaratan
Allah’ı bile sorgulamakta tereddüt etmeyen insanlar, kendi zekâlarının yetersizliğinden
kuşkulanarak sizi sorgulamayı akıllarından bile geçirmiyorlar çünkü; bu şeytanî
de olsa bir başarıdır.
Bilmelisiniz,
zekânız hiçbir ayrıma tabi tutulamaz. Çünkü o parçalanamaz özelliklere
sahiptir. Normal standartlarda yaratılmış olan her insan matematik
öğrenebilecek bir şekilde donatılmıştır; diğer insanların ürettiği her bir
bilgiyi alıp kullanabilecek yeterliliktedir. Aksini düşünüyorsanız, kusursuz
bir şekilde aldatılmış olduğunuzu hatırlatmak zorunda kalacağım.
Matematik
öğreticisi olmakla görevlendirilen insanların, işlerini iyi yaptıklarını
söyleyemezsiniz. Onlara olan kızgınlığınızı denetlemenizi istiyorum sizden.
İşlerini iyi yapmaları tasarlanmamıştı; yetersiz olmaları istenmişti ve onlar
kendilerinden isteneni yaptılar, mutlu bir şekilde de yaşıyorlar. Sadece
Türkiye’de değil, Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de ve medeniyetinizin ve
teknolojinizin ana üretim üssü olan Amerika Birleşik Devletleri’nde de çocuklar
matematikten nefret ederek büyüyorlar. Çünkü; istenen bu.
Eğitsel
materyallerinizin ve araçlarınızın üç boyutlu görüntülerle desteklendiği yeni
milenyumda matematikten korkuyor olmanızı açıklayamazsınız, açıklayamadığınız
gibi bu gerçekle yüzleşmekten de kaçamazsınız. Korkularınızın çocuklarınıza
devredilmesine izin veremezsiniz, vermemelisiniz.
Sizin,
nefret edip etmediğinize bakmadan, başarısız bir geçmiş zincirine sahip olup
olmadığınızı göz ardı etmeden hepinizin matematik öğreneceğini iddia ediyorum.
Kaşığınızı ağzım diye kulağınıza götürmeyecek derecede akıllı iseniz hiç mesele yok; bu yeter.
Yaşınızın ya da cinsiyetinizin de önemi yok; bu bir özgüven testi. Keyif
skalasının mutlak değerce büyüklüğü sizin kararlılığınıza bağlı, matematiğin
zorluğuna ya da kolaylığına değil. Üstelik matematiğin zorluk gibi size ait bir sıfata ihtiyacı da yok.”
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.