Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Ve insanın konsantrasyon sorunlarının tümünün çözüm aralığı mantıksal devinimlerdir. Düşlerindeki prensese konsantre olacak olan veya olan prensin ihtiyaç duyacağı en temel şeyler, nesne-özne ilişkisinden dolayı mantıksal devinimlerden beslenen kurgulardır."
‘Çok küstahsın!’ dedi gülerek. ‘Ama ne yazık ki yine haklısın!’
‘Okumaya
devam edecek misin?’ diye sordum.
‘Evet, evet!’ dedi ve okumaya devam etti:
“Mutlu
azınlıklar olarak, ilkel teslimiyetçileri yüceleştirdiğiniz teoremlerin
hizmetkârları olarak kullanıyorsunuz. Hizmetkârlarınız da sizi, çıkarcı
zâlimler olarak sınıflandırıp, sizin sağladığınız ayrık zeminlerde, sizin
sağladığınız hizmet sınıfında yaşamaya devam ediyorlar. Formel okullarınızın,
sizin istediğiniz birey tipine uygun üretim yapamamasının nedeni başka bir şey
olabilir mi? Kurgularınızın hiçbiri sonsuza kadar işleyebilir sistemler
üretemiyor. Asıl endişelenmeniz gereken paradoks bu. İkna olduğunuz zaman
inanıyor görünüyor, ancak inanmak sizi kısıtladığı için şüphelerinizden
kurtulamıyorsunuz. Genlerinizdeki doğallığa uygun bütünleşik eylemleri ayırmak
sizin ruhsal dengenizi bozuyor.
Siz de ‘Onlar’
gibi mükemmel sonuçlar elde edemiyorsunuz. Yine aranızdaki farklardan birini de
burada fosforlu kırmızı kalemle zihninize yazmalıyım; siz ikna olmak temelinde
mükemmellik arıyorsunuz. Bu imkânsız. Mükemmellik/eksizlik yaratılış formunuza
aykırıdır; eğer öyle olmasaydı, hiçbir bilimsel ilerleme sağlamanız mümkün
olmazdı. İlk insanlar mükemmeli/eksiksizi üretmiş olacaklarından sizin
düşünmenize, önerme üretmenize ve bu önermeleri kanıtlamanıza gerek kalmazdı.”
‘Yazarın ‘Onlar’
dediği kim?’ diye sordu İD bana dönerek.
‘Allah’ın
istediği şekilde yaşamayı başaran insanlar!’ dedim.
Şaşırdı,
‘Öyle insanlar var mı?’ dedi. ‘Varsa onları tanımak isterdim gerçekten!’
‘Var olup
olmadıklarını bilmiyorum!’ dedim gülümseyerek. ‘Ama olsalardı, nasıl olurlardı
diye düşünerek Allah’ın Kur’an’da belirlediği standartları insan dediğimiz
kaotik canlıda somut olarak belirginleştirmeye çalışıyorum romanda!’
‘Olağanüstü
bir şey bu!’ dedi İD büyük bir coşkuyla. ‘Bunu yapanın sen olması gurur
verici!’
‘Abartma!’
dedim sakin sakin. ‘Sonuçta birilerinin ütopik bulacağı ve okuma gereği bile
duymayacağı bir roman da olabilir ortaya çıkacak olan; ben bunu yapmak istedim
sadece. Farklı nedenlerim de olsa, evet bir roman yazıyorum işte!’
‘Abartmıyorum,
dünyada kötülük çok, bence yok olmalı dünya… Şuraya baksana, benim de çok
ilgimi çekti şu ifadeler!’ dedi ve parmağıyla ekranda yazılı satırları işaret etti:
“Sizi ‘dünyalılar’
olarak adlandırdığım için içinizdeki temel ayrıklığı ‘siz’ yerleşkesine monte
etmiş olmama kızmayınız; dünyalılar olarak bir bütünsünüz. İkna olmuş olarak
inananlarınızda bile, pragmaların baskın güdülenmesi var. Anlamsız
gruplaşmalarla hareket nedenlerinizi başkalarına dayatmaktan vazgeçmiyorsunuz.
Düşünün; binlerce yıllık dağınıklığınızı azaltmayı başardığınız yirminci
yüzyılda, sizden birkaç kuşak önceki atalarınızın hayal bile edemeyeceği
ilerlemeler kaydettiniz. Fakat yine de öldürmekten vazgeçmiyorsunuz.”
‘İlginç
değil mi?’ dedim. ‘İki-üç yüzyıldır sadece Batılılar ilerlemiş ve bilimde gelişmiş
ve sadece onlar öldürüyor!’
‘Doğru!’
dedi okumaya devam ederek. Ben de onunla birlikte yeniden okuyordum ‘Bekçi’nin
yazdıklarını. İD’yi ikna edecek miydi, merakla bekliyordum:
“İkna
olmak ve inanmak düşünsel eylemlerdir, demiştim. Aynı zamanda ardıl karar
aralığıdırlar. Neden? İkna olmak bir süreçtir; elde edilen kanıtların yaydığı
paraziti az, hatta sıfır parazitli onama mesajlarının adım adım izlendiği ve
her adımının önceki aksiyomlar ve teoremler tarafından sıkıca denetlendiği bir
aralıktır, bu aralık sonucunda zihninizde oluşan düşünsel eylemdir. Bu
süreç/aralık/düşünsel eylem sona erdikten sonra ikinci adımda inanmak
süreci/aralığı/düşünsel eylemi başlar ve siz yaşadığınız sürece konu kapanır.
Sizi hemen şimdi uyarmalıyım; konunun sizin için kapanmış olması, sizden
başkaları için de kapanmış olduğu anlamına gelmemektedir. İkna odalarınız
farklı zamanlarda veya mekânlarda olabilir; teorileriniz çakışmayabilir.
Hayatın konumlandığı temel böyle bir şey işte; sürprizlere açık.
Kuşkuların
sona erdiği aralık; ikna olmak aralığıdır. Ne kadar inanmayı reddetseniz de
kanıtlanmış teoremleri reddedemediğinize göre, kabullenmek zorundasınız ve bu
andan sonra kaçamayacağınız tek eylem vardır; nefret ettiğiniz inanmak. İlkel
teslimiyetçiler gibi inanmak zorunda olmak sizi rahatsız etse de
yapabileceğiniz hiçbir şey yok. İkna olmak; aynı zamanda inanmak demektir.
Korkularınızı yenin, matematikçilerin dingin görünmelerindeki sır burada işte.
Buldukları çözümlerin, ürettikleri teorilerin kanıtlanmasında maksimum fayda
sağladığını gördüklerinde inanmaktan korkmuyorlar. Ellerine silah alıp
öldürmüyorlar da. İyi düşünün.”
‘Sen bu
yüzden mi hep dingin görünüyorsun?’ diye sordu bana İD. ‘Senin de matematiğin
iyi çünkü!’
‘Matematikçi
değilim, ama matematiğin aklımın etkili işlemesine katkı sağladığını
söyleyebilirim!’ diye cevap verdim gülümseyerek.
‘Ben
matematikten nefret etmekten asla vazgeçmeyeceğim!’ dedi İD neredeyse
fısıldayarak, ama okumayı bırakmadı.
“Böyle
yazarken bazen endişeleniyorum, sizi suçladığımı düşünmenizi istemediğim halde,
böyle bir şeye neden olursam kendimi affedemem. Ancak kabul etmelisiniz ki;
içtenlik ‘Onlar’ın en büyük kusuru. Önermelerinizi nasıl ispat ettiğinizi,
hangi teknikleri ürettiğinizi size anlatabilmem için ikna odalarını tanımanız
gerekiyordu. Bunlar sizin ürettiğiniz değerler ve bu değerler sizin
algılarınızı yükseltgen hislerle okşuyorlar.”
‘Belki de
matematikten başarısız olduğun için kendini kötü hissetmenden kaynaklanan bir
nefret bu!’ dedim ben de. ‘Baksana yazar matematik bilmenin kazandırdığı
yükseltgen hislerden bahsediyor. Bu tür tasarlanmış nefretin kurbanı olabilir
misin sen de benzerlerin gibi? Sahip olamadığın yükseltgen hislere karşı sana
yaşatılan aşağılık kompleksi mi nefretin sebebi?’
Öyle bir
ters bakış attı ki, bilgisayarı kapatıp bana doğru itecek sandım. ‘Hayır!’ dedi
öfkeyle. ‘Matematikten nefret ediyorummmm!’
Kendimi
tutamadım, güldüm. Yüzü kıpkırmızı olmuştu.
‘Baksana!’
dedim. ‘Allık masrafların bence düşecek, yanakların kıpkırmızı. İstersen
okumayı bırak!’
Çok
inatçıydı:
‘Okuyacağım
işte!’ dedi. ‘Karışma sen!’
“İlginç,
tuhaf konsantrasyon yöntemleri vardır. Bazı insanlar, konsantrasyon
(Yoğunlaşma, diğer etkenlerden arınarak belirlenmiş olan hedefe bilişsel
odaklanma) sorunun çözümünde kendilerine özgü bazı yöntemler bulduklarını
düşünürler. Oysa bilinenlerin aksine bulunan yöntem ne kadar kişiye özgü olursa
olsun, kişi genel insan formasyonu içerisinde yeni ve farklı bir yöntem
geliştirmiş olmaz.
Neden? Her
insan farklı olduğu halde neden kendine özgü konsantrasyon yöntemleri
geliştiremez? Bu her insanın beslenme-sindirim-boşaltım zinciri gibi temel
işlerlik ilkelerine bağlılıkla ilgili basit bir durumdur. Yöntem farklılıkları,
kişiye özel genetik yapı ile yine kişiye özel psişik metamorfozlardan doğarlar,
ancak yine de kişiye özgülüğün sınırları, genel insan mekaniğinin sınırları ile
örtüşmek dışında başka bir durumla/olasılıkla karşılaşamazlar.
Konsantre
olunacak konunun işlerlik mekanizmasını kurmak, konunun bağıllıklarını,
derinliğini, genişliğini ve uzunluğunu belirlemeyi gerekli kılar. Bu dört ana
eksen, tematik bir ışın kılıcı gibi zihnin ellerinde başlangıç noktalarını
birleştirmek zorundadırlar. Bu zorundalık dört ana eksenin nesne olmasına bağlı
olarak güçlü bir özneye ihtiyaç duyar. O güçlü özne zihninin ellerindeki
tematik ışın kılıcını kullanabilecek olan insandır. Ve insanın konsantrasyon
sorunlarının tümünün çözüm aralığı mantıksal devinimlerdir. Düşlerindeki
prensese konsantre olacak olan veya olan prensin ihtiyaç duyacağı en temel
şeyler, nesne-özne ilişkisinden dolayı mantıksal devinimlerden beslenen
kurgulardır.”
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.