Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Kırmızı tavşan, böylelikle sensörlerin aldatılmasına aracılık ediyor; ‘Kırmızı Tavşan’ kavramlaştırmasından yarar sağlayan taraflar, muhafaza etmek istedikleri polemik değeri üzerinden yeni aldatılmışlıklar üretip kalıcı körlükler oluşturmaktan vazgeçmiyorlar."
‘İnsiyakî’ ne demek?’ diye sordu İD.
‘İçgüdüsel!’
dedim sakin sakin.
“Tarafların ‘kafalarını dinlediği’ bu dinginlik ve onarım aralığının bir ‘uyku modu’ olmadığı çok açık. Kafalarındaki seslerin, bilişsel örgülerindeki katılaşmış, nasırlı sesler olmadığının da farkında olan tüm taraflar için, bu aralığın en belirgin özelliği insiyakî seslerin saf/katışıksız netliğidir. Tüm ayrık ve aykırı izdüşümlere rağmen bu onlara verilmiş bir fırsattır; üstelik benzersiz bir onarım fırsatı.
Kullanmak
isteyen taraflar için, sensörel sorunların giderilebileceği ve bu sorunlardan
kaynaklanan algısal travmaların düzeltilebileceği bu onarım fırsatının, sonsuz
bir kısırdöngüden çıkış anlamına geleceği de reddedilemeyecek kadar kesindir.
Kullanmak istemeyenler için ise bu fırsat, katı, nasırlı seslerin egemenliğinin
süreceği, bilişsel kaos adına bir kaçış fırsatıdır. Çünkü; onarım, farkındalık
oluşturur ve farkındalık, katı, nasırlı sesler için tehlikelidir.
Dinginlik
ve onarım aralığının insiyakî kaçınılmazlığı, kişilerin kavramları, kavramları
algılama biçimlerini ve algı sensörlerindeki bulanıklık sorunlarını irdelemek
için teşekkül ettirilmiş ise -ki; başka bir şekilde düşünülmesi mümkün
değildir-, beyin fırtınalarının, teorik/ideolojik tartışmaların sağlık
sorunlarının giderilebileceği ve daha organik bir sistem algısının ortak bir
emek-süreç sonunda ortaya çıkacağı kuşkusuz düşünülebilir.
O halde
dinginlik ve onarım aralığında temel teknik analizler yapılacak, kavramların
sınırlılıkları, algılanma aralıkları ve algılayanların algılama biçimlerine
sinmiş bulanıklıklar irdelenerek giderilecek ve ‘kırmızı tavşan polemiği’
ortaya çıkmayacaktır. Fakat burada sorun çözücü olan, kavramlarla ilgili
ontolojik kararlılıktır. İnsiyakî kaçınılmazlık, ontolojik kararlılığın
kavramlar üzerindeki etkisi için, bu anlamda dinginlik ve onarım fırsatının
temel varoluş nedenidir.
Bilimle
iştigal eden insanların uzlaşı fotoğrafları verebilmelerinin de en mümkün ve
gerçeğe yakın nedeni, insiyakî kaçınılmazlıkla gelen dinginlik ve onarım
aralığında yaşadıkları ontolojik kararlılık düzeyidir. Ancak yine de; her
ontolojik kararlılık düzeyi, sunulan fırsatın doğru kullanıldığı anlamına
gelmeyebilir. Farkındalık, kesin olana yönelmedikçe de uzlaşı fotoğrafları,
uzlaşanların karakteristik özelliklerinden yoksun kalacaktır.”
‘Okuduklarımı
anlamamaya başladım ben!’ dedi İD yorgun bir sesle. ‘Ama okumak da istiyorum. ‘İştigal’
ne demek?’
‘Uğraşı!’
dedim yine.
‘Tamam, ama
artık zorlanıyorum!’ dedi İD.
“Ontolojik
kararlılığın insiyakî seslerle ilişkisi, kavramların ve algıların gayr-i
insiyakî, daha doğrusu ihtiyarî kirlenmelerden ne kadar uzak ya da yakın
olduğuyla doğrudan ilgilidir. Her
dinginlik ve onarım aralığı, mutlak fırtınalardan ve teorik/ideolojik
tartışmalardan sonra tekrar dönülecek aralık olduğundan söz konusu ilişki
sürekli değişkenlik gösterecek; aralıktan her çıkışta, onarım fırsatı, arınmış,
saf/katışıksız değişimlere doğru dönüşüme yarayacak ya da ilgili taraflar katı,
nasırlı seslerin duyulma mesafesinin kısaltılmasına zorlanarak zayi
edilecektir. Doğal olarak da uzlaşmazlık, katı, nasırlı tarafların dinginlik ve
onarım aralığında kalma sürelerini de kısaltacaktır.
Ontolojik
kararlılık düzeyinin insiyakî seslerin onarıma etkisi ile ortaya çıktığı
dikkate alındığında, öne çıkan en temel ayrıştırıcı yasa, beş duyu ile
algılanan nesnelerle ilgili kavramlaştırma aşamalarının her birinde, tüm
tarafların uzlaşmak zorunda oluşlarıdır. Zaten ‘Kırmızı Tavşan Polemiği’, bu
ayrıştırıcı yasanın uygulanması ile de ortadan kalkacaktır.”
‘Kırmızı
Tavşan Polemiği?!’ dedi İD düşünceli bir şekilde. ‘Kırmızı Tavşan yok ki
doğada?’
Bu kez
bir şey söylemedim.. Çünkü açıklıyordu ‘Bekçi’:
“Nedir
‘Kırmızı Tavşan Polemiği’? Doğada ‘Kırmızı Tavşan’ yoktur. Ancak, beyaz bir
tavşan kırmızı renge boyandığı zaman, ‘Doğa’da kırmızı tavşan yoktur',
denilemeyecektir. Buna karşılık, ‘Doğada, doğal rengiyle bir kırmızı tavşan
yoktur’, gerçeği hâlen değerini ve yerini korumaktadır. Ki; bu durum asla
değişmeyecek olan bir durumdur. Beyaz tavşanın kırmızıya boyandığına şahitlik
edenler için ‘Doğada, boyandığı için kırmızı görünen bir tavşan vardır’.
Ne var ki;
sonraki nesillerce de boyalı kırmızı tavşanın algılanıyor olması, onun
varlığının doğal olup olmadığı ile ilgili tartışmaları ortadan kaldırıyor; bunun yerine her dinginlik ve onarım
aralığının dışında başka tartışmalar ortaya çıkıyor; kırmızı tavşan, kırmızı
rengiyle var olduğu ve bu şekliyle algılanmaya devam ettiği için ‘doğal olarak' tanımlanıyor ve tavşanın boyanmasına şahitlik etmemiş olan tüm taraflar
'Kırmızı Tavşan’ı tanımlarken ‘Kırmızı Tavşan Polemiği’ ile ilgili
teorik/ideolojik tartışmalara girmekten kurtulamıyorlar.
'Kırmızı Tavşan',
böylelikle sensörlerin aldatılmasına aracılık ediyor; ‘Kırmızı Tavşan’
kavramlaştırmasından yarar sağlayan taraflar, muhafaza etmek istedikleri
polemik değeri üzerinden yeni aldatılmışlıklar üretip kalıcı körlükler
oluşturmaktan vazgeçmiyorlar.
İşte,
dinginlik ve onarım sürecinin insiyakî kaçınılmazlığı/sesleri bu anlamda
tarafların ontolojik kararlılık düzeyi üzerinde dönüştürücü bir güce sahip.
Ancak ve yalnız bu bir onarım fırsatı olarak algılanmadıkça, insiyakî seslerin
anlatacağı hiçbir şey olmayacaktır.”
‘It's
amazing!’ dedi İD. ‘Çok güzel anlatmış; olmayan bir şeyi varmış gibi yeni
nesillere anlatıyorlar!’
‘Seni alkışlıyorum!’
dedim bütün içtenliğimle. ‘İnsanın nasıl aldatıldığını inatçı okumanla anlamayı
başarman gerçekten şaşırtıcı!’
Yüzüme
baktı, ‘Dalga geçmiyorsun değil mi?’ diye sordu İD.
‘İçtenlikle
ifade ettiğimi fark etmedin mi?’ dedim.
‘Fark
ettim de…’ dedi. ‘Senin beni takdir etmene alışkın olmadığım için inanamadım
işte!’
‘Bu konuda
çok âdil davrandığımı düşünüyorum!’ dedim soğuk soğuk. ‘Romantizme gerek yok!’
Kızdı yine,
‘Gıcık!’ dedi her zamanki gibi.
‘En iyi
bildiğin Türkçe sözcük ‘gıcık’ galiba?’ dedim gülerek.
‘Hayırrr!’
dedi. ‘Sen çok gıcıksın da ondan!’
Bilgisayarımı
bana uzattı, teşekkür etti sonra. Ama farkındaydı bilgisayarı uzatırken
sohbetimizin de sona ereceğinin…
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.