Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Bunları tartışan yoktu, çünkü insanlık artık düşünemez, sorgulayamaz hale getirilmişti, nesillerin sorgulama hakları eğitim sistemleriyle ellerinden alınıyordu; insanlar köleleştiriliyordu."
‘Ova Yazarı’nın insanı tanıyan, insanı ve insanın kavramlarını didik didik eden notları zamansız akışlarına müdahale ediyordu zihnimin. Onun özgürlük tanımı da öyleydi. Bu uzun uçak yolculuğunu bazen uykulu bazen can alıcı parlaklıkta geçiren zihnimin, herhangi duyuşsal değişim aşamasında gerçeklere yakalanan insanların zihniyle o kadar çok benzer yönleri vardı ki…
O kadar
yorgundum ki, zaman dursun istiyordum; zihnimdeki bütün yükler sadeleşsin, bu
yoğun fiziksel ve zihinsel hareketlilik durağan bir düşünsel akışa bıraksın
yerini… Bân gözümde tütüyordu ve çocuklar ve yolculuğum başladığından beri
gözümün önünden gitmeyen karımın hüzünlü yüzü.
Yaşadığımız
hemen her şey kendi seçimlerimizin bir sonucuydu; bunu bir sistem mühendisi
olarak en iyi bilenlerden biriydim, ne var ki hiçbir seçimimiz bize altın tepsi
ile ikram edilmiyordu. Bu yüzden bütün özgürlük tanımlarına dikkatle
yaklaşıyordum.
“İnsan
uzun bir yoldur, bir ömür boyu yürüseniz bitmeyecek bir yol; insan kendi içinde
yürür ve her insanın bu yürüyüşü kendine özgüdür, bildiklerine, yapıp
ettiklerine ve inandıklarına, inandıklarına bağlılığına, samimiyetine.” diyordu 'Ova Yazarı’. “Bazen öyle şeyler denk gelir ki birbirine bu yürüyüşte… anlam
veremezsiniz, anlamını anlayamazsınız, imkânsızı zorlar şeyler. Özgürlük
hangisini seçmektir ki?”
İD
üzerinden ya da Cevval üzerinden düşünmek zordu özgürlüğü ya da her şeyi didik
didik eden Mahir üzerinden. O halde daha nesnel bir yaklaşım gerekiyordu ‘Bekçi’nin
yaptığı gibi:
“Özgürlük;
alevli bir arzudur, yalınkılıç koşuşturan bir iç travmadır. Sebeplerin,
isteklerin denetleyemediği, ördüğü, öngördüğü bir çağlayan sesidir. Bir kez
tadına varıldığında asla unutulmayan, tekrarlanma tezkeresi sık sık açılıp
kapanan bir emir, bir tat, bir uçuş serüveni…
Ancak önce tanımlanması, âmiri belirlenmesi gereken bir duygudur.”
Tanım
belirleyici bir tanrı ihtiyacından bahsediyordu ‘Bekçi’, Adem’e bütün
kelimeleri öğreten Allah’tan başka hangi tanımlayıcı olabilirdi ki?
“Özgürlüğü
tanımlayacak ve özgürlüğün kullanımında emredecek olan kimdir? İblis mi, nefs
mi, Allah mı? Kim ne kadar güçlüdür? İnsan iradesinin üzerinde tahakküm kuran,
aslında kim? İnsan, hâkim mi, mahkûm mudur? İblis hâkim midir, mahkûm mudur?
Hâkim olan Allah’ın mahkûm olması düşünülebilir mi?
İnsan
varlığı ve iradesiyle, kendisine ve kendisinden başka her şeye mahkûmdur. Kendi
bedeninin ve düşüncelerinin sınırlarına, zamanın kuşatıcılığına, diğer
varlıkların müdahalesine mahkûmdur; öteki, diğeri, başkası ise, onun
özgürlüğünün sınırlarında duran, kendi özgürlüğünü arayan, hâkimiyet kaygısı
üreten bir cengaverdir. Kendisi kendisinden öncekilerin bir sonucu, kendisinden
sonrakilerin bir nedenidir.
Bu hâlle
insan özgürlüğünün tanımını yapamaz ve özgürlüğüne dair âmir, hâkim bir
hüviyeti hâiz olamaz. Ancak bir hâkimin belirlediği okyanusta, okyanusun
koşullarına göre yüzebilir. O hâkim, kendisi gibi olmayandır.”
Krallık ya
da Cumhuriyet yahut bu ikisiyle de yaşar diye öğretilen demokrasi, insanın
kendisini sınırlayacak olan, özgürlük ve benzeri tanımlar için bir tanrı seçme
girişimi miydi? Parlamentolar, özgürlük tanımını yapabilir miydi? Laiklik bir
Tanrı yerine ona karşıt olabilecek İnsan yahut Şeytan mı ikame etmek istiyordu?
Bunları tartışan
yoktu, çünkü insanlık artık düşünemez, sorgulayamaz hale getirilmişti,
nesillerin sorgulama hakları eğitim sistemleriyle ellerinden alınıyordu;
insanlar köleleştiriliyordu.
“Bir
hâkim, vaat edebilen, ödüllendirebilen, cezalandırabilen, bağışlayabilen;
mümkünün sınırlarını her zaman değiştirme gücü olabilendir. İblis’in vaat
edebildiği şeyler, sadece insan nefsinin ve iradesinin mümkün olarak algıladığı
toprakta tohumlanabilirler.” diyordu ‘Ova Yazarı’ ve kuramsal safsataları yerle
bir edecek ve üzerinde çokça düşünülecek bir analiz yapıyordu:
“İblis
kendisi için ya da insan için yeni topraklar yaratamaz ve yeni çerçeveler
belirleyemez. Kendisi de varlaştırılandır; ancak bir hâkimin belirlediği
alanlarda özgürlüğünü kullanabilir. Onun da güç yetirebileceği şeyler
sınırlıdır; o da mahkûmdur.
İblis,
kendisine vaat edilen cehennemin kaçınılmazlığına mahkûmdur; insana hükmetme
özgürlüğünde de kendisine verilen izne ve zamana mahkûmdur. İblis, Allah’ın
izin vermediği hiçbir şeyi yapamaz.
İnsanın,
diğer insanların ve insanın tahakküm gücüne mahkûm varlıkların üzerinde
kendisinin de bizzat mahkûm olduğu hâkimiyet izni vardır. İnsan kendisine itaat
eden yoksa, hâkimiyet kuramaz. İblis’in de hâkimiyet kurmak için ürettiği
kışkırtılarına kanacak olan insanlara ve cinlere ihtiyacı vardır; onlara
mahkûmdur.
Mahkûmiyet
zincirine bağlı olan insanın ve İblis’in özgürlüğün tanımlanmasında ve
kullanılmasında âmir olması beklenemez; kendilerine verilen sınırlı izinlerle
sonsuza dek süren bir hâkimiyet alanı gerçekleştirilemez. Ancak insan ve İblis,
bunun mümkün olduğunu düşünerek yapamayacakları şeyleri vaat eder ve özgürlükle
ilgili çeşitli hâzlar ve tatlar içeren rüyâlar görebilir ve gördürebilirler.”
Evet;
herkes nefsinin ve şeytanın istediği gibi rüya görüyordu. Kur’an da insanı
rüyalardan uyandırmak için gönderilmişti.
“Mümkün
olanın dışına çıkamayacak olan bir mahkûmun özgürlük algısı ne kadar farklı ne
kadar değişken olursa olsun, zamanın ve mekânın dışına çıkamayacak olmak,
insanı ve iblisi kısır bir döngüde hareket etmeye zorlar; onların başka türlü
davranabilme ihtimalleri yoktur.
Başka
türlü davranabilme ihtimalleri olmayan varlıkların hâkimiyet iddiaları ancak
kendilerine iman edenlerin varlığı ile bir süre canlı kalabilir. İnsan bu
yüzden kendisine inanılmasını ve güvenilmesini ister; özgürlüğü tanımlama ve
özgürlüğün kullanımında âmir olma kavgasının onu cebre zorlayan, her türlü
şiddete sevk eden karakteri budur.”
Yeryüzünde
artan şiddetin kaynağını da gösteriyordu ‘Bekçi’ ve çok ikna ediciydi.
“İnsan,
kendisine ve başkasına sınırlı zevk ve sınırlı tat dışında hiçbir şey vaat
edemez. Zevklerin ve tatların olabilecek bütün renklerini yaratan Allah,
zevklerin ve tatların sınırlarını belirleme gücüne de sahiptir; yarattığı
tatların ve zevklerin izin verdiği kadarından fazlasını yaratarak insana bu
sınırları aşabilme özgürlüğünü bahşetmiştir.
İnsan
mahkûm olduğu ve sınanma havuzunun bulunduğu bu sınırlarda, ancak ve ancak
iblisin vaatlerine ve kışkırtılarına aldanıp aldanmama özgürlüğünü
kullanabilir. İnsan ve iblis, sırf bu sebeple de olsa özgürlüğün âmirleri olma hakkını
hâiz olamazlar.”
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.