Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Karışırdı aklı başında bir erkek, aklının ve sözcüklerinin büyüsüne güvenerek; kadının saygınlığına dokunacak tüm ‘kem’ duruşları hatırlatırdı ısrarla; o er kişi için kendisine emanet edilen bir kutsaldı, kendisi unutsa da-unutmasa da... "
Telefonuma düşen mesaj İD’ye cevap vermemi engelledi. Mesaj Mahir’dendi. ‘Nerelerdesin azizim, döndün mü, ne hâldesin?’ diyordu Mahir. ‘Ankara seni bekler!’
‘İstanbul Havaalanı’ndayım!’ diye yazdım. ‘Bir uzaylı olduğumu öğreniyorum her geçen gün!’
Hemen
cevapladı Mahir: ‘Uzaylısın zaten:)’
Merakla
sordum: ‘Niye uzaylıyım sence?’
‘Şöyle; bize
bir dünya, din, devlet, insan ezberletilmiş... onu biliyoruz... sen bunu
reddediyorsun!’ dedi hemen; sanki aklında hazır tutuyordu düşündüğünü.
‘Bence
önce düşünüp sonra yapmak daha ayırt edici... çünkü bununla suçlanıyorum hep:)’
diye yazdım bu kez gülümseyerek. ‘Önce yapıp sonra düşünen aptallar dünyası bu
dünya... oysa önce düşünüp sonra yapmak için akıl vermiş Allah; insan
yaratılışına ters bir şekilde yaşıyor... elinde olsaydı, önce ölecekti sonra
doğacaktı... iyi ki elinde değil!’
İD merakla
bakıyordu bana, ‘Karından mı?’ diye sordu. Cevval ise muzip muzip sırıtıyordu.
‘Hayır!’
dedim İD’ye. ‘Bir arkadaşımdan. Ankara’ya bekliyor!’
Cevval
neşeyle, ‘İki kişi olduk bak Ankara’da, demek ki sen geleceksin!’ dedi. ‘Balık
yiyeceğiz, kebap değil!’
‘Ben de
gelirim!’ dedi İD. ‘Balık yemem ben o zaman, sadece salata yerim!’
Gülümsedim,
‘Önce bir sakin olun!’ dedim. ‘Teşekkür ederim bu heyecan için; bir uzaylıyı
böyle hoş karşılamanız ne güzel, ama bu uzaylının çok yoğun bir iş trafiği ve
her birinizle ayrı ayrı kurduğu dış hatlar terminali var; sizi bekleme
salonunda bir araya getiremez!’
Bu kez
Cevval tutamadı kendini, ‘Sen gerçekten uzaylısın ya!’ dedi. ‘Ne var yani
bunda?’
‘Çok şey
var!’ dedim bantların üzerinde büyüyerek gelen valizlere bakarken. ‘Benim
arkadaşlarım birbiriyle anlaşamaz, her biri ayrı bir tür, her biri ayrı bir
gezegenden!’
İD’ye
döndüm, ‘Seni bu halinle hiçbir yere götüremem!’ dedim. ‘Sen uzay filmlerindeki
tasarlanmış uçuk karakterler gibi giyiniyorsun çünkü!’
‘Gıcık!’
dedi yine İD aniden asılan suratı ve kapanan göz kapaklarıyla.
Cevval ise
o ünlü sırıtışlarını gezdiriyordu yüzünde.
‘Ben gıcık
bir uzaylıyım Hanımefendi!’ dedim banttan kayan valizimi alırken, onların
valizleri geriden geliyordu. ‘Uzak durulması gereken bir adam!’
Bir ân bir
sessizlik çökmüştü ortalığa… sadece kayan banttan gelen gürültülü bir fısıltı
ve valiz bekleyen diğer insanların çıkardığı ufak tefek sesler vardı. Cevval ve
İD ne demek istediğimi anlamışlardı ‘uzak durulması gereken adam’dan.
Uçağım
17.30’da kalkacaktı ve saat 16.22'yi gösteriyordu. Öğle namazını kılmak için çok az zamanım kalmıştı.
Cevval’in Ankara uçağı 18.00’da kalkacaktı. Valizi ona emanet edecektim namaz için
Mescid’e giderken. İstanbul Havaalanı’na özel cami inşa ediliyordu, ama henüz
yapımı bitmediği için namaz kılacak yer ayrılmıştı geçici bir süre.
Programım
yoğundu; akşam yedi gibi Adana’da olacaktım Allah’ın izniyle; perşembe günü
işyerinde geçecekti, cuma ise tatil günümdü ve o günü bütün aileme ayıracaktım.
Çocuklar dört gözle beni bekliyorlardı. Cumartesi günü yine iş vardı, uçuş
vardı.
Onlar da
valizlerini aldılar. ‘Vaktimiz var, bence kahve içelim!’ dedi Cevval benim de
valizimi alarak bekleme alanlarına doğru adım atmaya başladığında. ‘Sen
namazını kıl da gel!’
İD’ye
baktım soran gözlerle.
‘Ben sizi
uğurladıktan sonra eve gideceğim!’ dedi gülümseyerek. ‘Kahveyi kaçıramam, sen
de kıyafetime takmaktan vazgeç artık!’
Tahmin
etmiştim böyle yapacağını. ‘Kıyafet çok şeydir!’ dedim. ‘Kişinin ve
çevresindekilerin genel kimliğini ve değerlerini yansıtır; zaten küresel olan
dünyanızda küreselleşen tek şey ekonomi değil, değersizlik, ahlaksızlık da
değil, onlarla aynı zamanda kıyafetlerde yaygınlaşan tek düzelik. Asyalısı,
Avrupalısı, Afrikalısı, Amerikalısı nereli olursa olsun Hristiyan, Yahudi,
Müslüman, Budist, Hindu, Ateist hep aynı tip giyiniyor; erkekler
gömlek-ceket-pantolon, kadınlar ise dekoltesi bol bir şeyler giyiniyorlar; yani
giyinik denmeyecek kadar çıplaklar. Bu çok zavallıca ve hiçbir kültürel zenginlik
içermiyor!’
‘Yobaz
uzaylı!’ dedi İD bu sefer gülerek. ‘Bence erkeklerin kıyafetlerine pek bir şey
dediğin yok, senin bütün derdin kadınlarla!
‘Erkekler
öyle ya da böyle giyinikler, ama ya siz kadınlar?’ dedim ben de gülerek. ‘İşte
sen, giyinik misin?’
‘Git,
namazını kıl!’ dedi İD ve yine beni kızdırmak için fısıldadı: ‘Bırak da ona biz
kadınlar karar verelim!’
‘Verdiğiniz
çıplaklık kararı bir erkek olarak beni rahatsız ediyor, dağda tek başınıza
yaşamıyorsunuz Hanımefendi!’ dedim ben de gülerek. ‘Buna özgürlük falan
denemez, bu tam anlamıyla bir faşizmdir!’
Güldü yine
İD neşeyle; Cevval anlamlı anlamlı bakıyordu ikimize.
Namaz için
onlardan ayrıldım. Namaz, evet namaz; bir düşünce aralığı, bir sadeleşme
fırsatı, hayatın deli akışında akıllı bir molaydı.
Kadının eteğinin
boyuna ya da dekoltesine karışmazdı kimse elbette; başkasıysa o kadın özgürdü
çıplaklığında... bu onun başka erkeklerin dikkatini çekerek yükleneceği günahla
ilgiliydi sadece. Ancak doğrudan veya dolaylı ırsî kıstaslar içindeyse ve aile
çerçevesi dahilindeyse, er veya kadın kişinin o kadın kişiye karışmaması söz
konusu olamazdı.
Karışırdı aklı
başında bir erkek, aklının ve sözcüklerinin büyüsüne güvenerek; kadının
saygınlığına dokunacak tüm ‘kem’ duruşları hatırlatırdı ısrarla; o er kişi için
kendisine emanet edilen bir kutsaldı, kendisi unutsa da-unutmasa da...
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.