Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Biraz sonra yürüyecekti dakikalar ve gökyüzü yepyeni bir sayfa açacaktı sonraya doğru. Ben yine ve her zaman olduğu gibi göğün o sonsuz serinliğinde dinlendirecektim zihnimi."
‘Kırmızı Tavşan’ hemen her alanda karşıma çıkıyordu. Ne kadar çok yorgunduk insanlar olarak, ne kadar çok hırpalanmış. Şeytan’ın tasarladığı ve insanları aracı olarak kullandığı o kadar çok ‘kırmızı tavşan’ vardı ki, kimi nasıl aydınlatacaktı söylediklerimiz?
Bilemiyordum. En aklı başında olanlarla yaptığım soruşturma ve sorgulama merkezli sohbetlerde karşıma hep ucu sivriltilmiş mızraklar çıkıyordu ve insanların hiç sakınmadan, aklın uyardığı alanlara bakma gereği bile duymadan bu mızraklarını bana saplamak üzere hamle yapmaya başlamasından bıkmıştım. Hayatlarında herhangi bir sorgulama ânı yaşamamış olanlara ne anlatabilirdim ki?
“İnsan, yarım asır yaşadıktan sonra herhangi bir insanın travmalar olmadan asla değişmeyeceğini anlar... çünkü insanın gündelik olarak yaptığı her şey bilinçaltındaki akışın temellerini oluşturmuştur, farklı davranması beklenemez!” diyordu ‘Ova Yazarı’. “Ancak yine de o travmayı arayıp bulmak ve insanın iyiliğe doğru değişmesi için adım atmaktan çekinmemek gerek! Biz bu adımları atmaya karar verdik!”
Ben onun kadar sabırlı değildim, onun kadar insan ruhunun her kademesine hitap edecek bir zaman dengesine sahip değildim. Gençtim ve bana göre bir şey ne ise oydu; o şeyin aslında ne olduğunu bilerek, ancak çıkarları gereği bu bilgiyi insanlardan saklayarak yaşayanlardan tiksiniyordum, onlarla herhangi bir diyalog kurmuyordum. Benim işim sorunların temeline inmek ve ardıl sorunların ortadan kalkmasını sağlamaktı.
“Hayatı tam ortasından kesseniz size neresi denk düşer? Tavsiyem şu; hayatınızın ortasında (tahmini ortadan bahsediyorum elbette) durun ve geçen ilk yarıyı gözden geçirin!” diyordu ‘Bekçi’ önerilerde bulunurken. “Görünenler ve görünmeyenler; her şey iç içedir sizin içinizde... bazen görürsünüz bazen görmezsiniz, bazen görüneni görmez görünmeyeni görürsünüz, bazen de tersi gerçekleşir... sizce görünenlerle görünmeyenler nerede birbirinden ayrılıyor ya da nasıl ayrışıyor?”
Derin bir istihza vardı ‘Ova Yazarı’nın sözlerinde ve istihzanın gittikçe ağırlaşan tonunu arttırarak devam ediyordu kentli hayatların çarpıklığına dokunmaya:
“Sokaklarda ya da irfan yerlerinde göremeyeceğiniz kadar rahattır bizim köy; orada çağlar öncesinden kalan ören yerleri kadar, uzay çağına ait tüm meyveler var. Ve gerçek bir güven hamağında sallanırsınız. Bazen felsefe damlar gökten, bazen yığınla sel olur düşünceler; duygular harmanlanır, aşkların en rengi güzeli dillenir. Kumruların sesinde yankılanır gece. Ve dağların ihtişamına dalarsınız yüksekten. Toprak çok güzeldir; ihanet ve çirkinlik barınmaz. Çünkü barındığı yerde ezilmiştir ezelden... akar, gideriz dost gönüllere. Saklı kalan tüm düşüncelere karşın aşk yoktur; emin olunuz yoktur. Üstelik ne kadar çoksa aşk o kadar azı dağılır ya; bunu biliriz, ne olur siz de kendinizi yormayınız!”
İstanbul Havaalanı’ndaki bu kısa zaman aralığında zihnimden geçenlerin ne kadar çok yoğun olduğunu fark ettiğimde şaşırmıştım.
‘Ova Yazarı’nın zihnimde dalgalanan sözcükleri çıkıp dolaşıyordu tavanın ışıkları arasında:
“Tilki'nin tek durağı aslanın pençesi değildir. Bazen nezaket, dosdoğru konuşmaktan daha başka bir şey değildir. Merakımı mazur görün: Şems bir erkekti, Rumî ona aşk şiirleri yazardı, bu ‘ilahî aşk’ idiyse tanrısı onda mı bedenlenmişti? Bu tanrı Pavlus'un uydurduğu Hristiyan tanrısı değil miydi? İbn-i Arabî’nin tanrısı seks anında kadında bedenleşir ve İbn-i Arabî bunu teslis ile izah eder; yani zirve erkeğin hâzzıdır. Başka aşk tanımı var mıdır insanların zihninde? Oysa gerçek şudur: Tasavvufun tanrısı Kur'an'ın tarif ettiği Allah ile zıt özelliklere sahiptir; Tasavvufun tanrısı ya da tanrıları mitolojik Yunan tanrılarıyla özdeştir. Tasavvuf, Firavun'un imanından, mümin oluşundan bahseder; oysa esas haber Allah'tan gelmiş olandır, Firavun'un imanının işe yaramadığı ayetle sabittir. Maalesef ‘aşk’ adlı ‘kırmızı tavşan’ı doğuran tasavvuf bir illüzyon sanatıdır; yalanla gerçeği örtme sanatıdır.”
‘Bekçi’nin ‘aşk’ sorgulamasına çok dalmıştım. Anonsların arasından ‘Adana’yı duyduğumda artık zamanın geldiğini de fark etmiştim. İç hatlara geçmem gerekiyordu. THY’nin iç hatlarda ‘Turkish Airlines Lounge Domestic’ adını verdiği alana geçmişti Cevval ve İD; kahvesi güzeldi, ama artık benim kahve içecek zamanım yoktu.
Yanlarına gittiğimde ikisi de ellerinde kahveleriyle beni gülümseyerek karşılamışlardı. İD yine şaşırtıcı bir şey yapmıştı; hangi arada fırsat bulmuşsa artık, üstündeki kıyafeti değiştirmişti ve çok sade, vücut hatlarını gizleyen krem rengi bir tişört ve yine krem rengi bol dökümlü bir keten pantolondan oluşan kombinasyonla duruyordu karşımda.
‘Allah kabul etsin, uçağın bekliyor Mühendis!’ dedi Cevval. ‘Kahve içemezsin, iştahını uçağa saklaman gerek!’
Valizime uzandım, teşekkür ederken.
‘Kıyafetim nasıl?’ dedi ve ardından sakin ve sıcak bir ses tonuyla gülümseyerek sordu İD: ‘Adana’ya gelebilir miyim?’
Bir ân durdum ve onun gözlerine baktım, şaka yapmıyordu.
‘Elbette gelebilirsin, ama asla şimdi değil Madame!’ dedim yürüyüp giden, ama soğukkanlılığını da yansıtmayan bir sesle. ‘Çok yorgunum ve bu yüzden senin kesinlikle mutsuz olacağın bir süreci yönetemem!’
‘Ama lütfeeennn!’ dedi İD sesini daha da yumuşatarak. ‘Karınla konuşmam gerek; başına bir sürü dert açtım, karının seni yanlış anlamasını istemiyorum, benim yüzümden kavga etmenizi istemiyorum!’
Cevval sakin bir şekilde oturduğu yüksek koltuktan kalktı ve İD’ye ‘Gidelim!’ dedi. ‘Biraz yürüyelim. Mühendis’in sensiz bir zamana ihtiyacı olduğu açık!’
‘Hayır, ama ne var bunda yaaa!’ diyerek itiraz etti İD, ben ikisine de ‘Hoşça kalın’ derken ve hızla yürüyüp giderken. Biraz sıkıntılıydı içim, ama emindim bu sıkıntının adı ‘aşk’ değildi; İD’nin de derdi karımın beni yanlış anlaması değildi.
Biraz sonra yürüyecekti dakikalar ve gökyüzü yepyeni bir sayfa açacaktı sonraya doğru. Ben yine ve her zaman olduğu gibi göğün o sonsuz serinliğinde dinlendirecektim zihnimi. Belki kaçıp gidilecek bir başka gezegen düşleyecektim uçarken, belki de yaşadığım gezegeni, imrenilecek bambaşka bir gezegene dönüştürecek bir işin sonunda başarılı olduğumuza dair düşleri görüp iyimserliğimi diri tutacaktım.
Şimdilik düşündüğüm tek şey dinlenmekti. Dinlenmeliydim, dinlenmem gerekiyordu, dinlenemezsem kendime de açıklayamadığım ve aşamayacağımı düşündüğüm sıkıntıların beni beklediğini hissediyordum.
Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:
Sıkıntı
Takip et: @Seckin_Deniz
Takip et: @SonsuzArk
Takip et: @SonsuzArk
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.