Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Bir sistem mühendisi için mikroskopla incelenmesi gereken bir metindi bu ve metnin çatısı ve içeriği kurgusu itibarı ile inanılmazdı."
Nasıl düşünmeliydik? İnsan nasıl düşünürdü? İd, Ego ve Süper Ego manipülasyonu ile Sigmund Freud adlı samirînin ürettiği psikiyatrinin insanı kendisine yabancılaştırdığını biliyordum. Aristotales, Platon, Farabi ve İbn-i Sina’nın birbirini destekleyen ya da çürüten safsatalarla dolu anlaşılmaz, yorumlanmaz subjektif akıl teorilerinin farkındaydım. İnsanın aklını tanımlamak yerine temelsiz teorilerle karmaşıklaştırmalarını da kasıtlı buluyordum ve onları da tarihsel samirî zincirinin birer parçası olarak görüyordum. Sokrates’in insan aklının açığa çıkması için sorduğu soruların samimiyetini yansıttığını düşünüyordum.
Farabi ve
İbn-i Sina’nın Antik Yunan safsatalarını, İslam’ın ikinci yüzyılında Kur’an’ın
her insanda manzum olarak tesis edilmiş akla hitabının önüne koymasını asla
affetmemiştim. Bu, Sufistlerin Meşşâilerle birlikte yürüttüğü ortak bir akılsızlaştırma
operasyonuydu; bin iki yüz yıllık geçmişe sahip olan Müslümanların aklının
zayıflığı bu düşüncemin temel kanıtıydı. Kur’an’ın sıklıkla vurgu yaptığı insan
aklı yönetilebilir hale getirilmişti; tıpkı Yahudi, Hristiyan, Budist ya da Hindu
aklı gibi karanlık helezonlarda boğulmak üzere yönlendirilmişti.
Allah’ın
Elçisi Süleyman tarafından kovulan samirîler dünyanın her yerine yayılmış ve
her dinin her kültürün derinliklerine sızarak insan aklını aynı şekilde
manipüle etmişlerdi. Tıpkı şu anda yaptıkları gibi, gerçekleri kontrol etme
çabalarını titizlikle sürdürüyorlardı.
‘Ova
Yazarı’ nasıl düşündüğümüze dair bir metin eklemişti notlarına. Bambaşka bir
teorisi vardı; anlaşılabilir, her insan tarafından kontrol edilebilir
ayrıntılar veriyordu. Başlığı da çok dikkat çekiciydi: ‘Zihinsel İşletim
Sisteminin Kavranmasına Dair İlk Sistem Simülasyonu’
Bir sistem
mühendisi için mikroskopla incelenmesi gereken bir metindi bu ve metnin çatısı
ve içeriği kurgusu itibarı ile inanılmazdı.
“Düşüncelerin
olgunlaşarak fikirlere dönüşmesi sürecinde, düşüncelerin canlılığını sağlayan
ve onları kişilikli birer yapı olan fikirlere dönüştüren dinamiklerin ve
değişkenlerin fikirler için taşıdığı anlam, maddenin bilinen en küçük yapıtaşları
olan kuarkların, leptonların, elektronların, protonların ve atomların madde
için taşıdığı anlamla aynıdır ve bilgi bu anlam bütünlüğünü sağlayan temel
araçtır.”
Düşünceleri
fikirlere dönüştüren dinamiklerden ve değişkenlerden bahsediyordu ‘Bekçi’, önce
dinamikleri ve onların bilgi ile ilişkisini anlatıyordu:
“Düşüncelerin
dinamiklerinin her biri kendi varlık bilgileriyle- genetik/yapısal bilgi-
donanmıştır; bununla birlikte düşüncelerin dinamiklerinin birbiriyle
ilişkilerinde gerekli olan bilgi, sadece varlıktan gelen bilgi değil, varlık
bilgisiyle birlikte kişiye özel edinilmiş/öğrenilmiş olan bilgidir.
Düşüncelerin
dinamikleri ve fikirlerin değişkenleri, bilgiyle işleyen süreç sonunda oluşan
fikirlerin kişiliği ve karakterleri üzerinde kurgu düzeyinde etkili oldukları
kadar, fikirlerin iskeletleri, organları, dokuları ve sistem işleyişleri
üzerinde de hüküm sürerler. Bu sistemin işleyişinin kavranması için eski
kurgulardan tamamen bağımsız olarak bir zihinsel sistem simülasyonu oluşturmak
gerekecektir; bu simülasyonu oluşturalım ve işleyişe bakalım.”
Bir de
metni sınırlayıcı not düşmüştü ‘Bekçi’: “Bu simülasyon, sistem organizasyonunu
tüm kurgularıyla sunmak yerine tümevarım ve tümdengelim yöntemlerinin iç içe
kullanıldığı bir yöntemle sistem yapısını anlatmak üzere kurgulanmıştır.”
Metnin
giderek kendisini izah etmesi, kullandığı kavramları adım adım giydirmesi, aşamalı
olarak kendini doğurması ve ikna edici bir sonuca ulaşması eşine rastlanmayan
bir insan işiydi:
“Düşüncelerin
dinamikleri, -her bir bireyde eşit kategorilerde olmalarına rağmen-
düşüncelerin oluşum ve etkileşim performansları ölçeğinde her bir bireysel
gerçekleşme için farklıdır. Parmak izi ya da genetik teklik ilkeleri formunda
her bir ‘birey’in gereksinim duyacağı zihinsel moleküller, düşünce
dinamiklerinin (bundan sonra düşüncelerin dinamikleri tamlaması, düşünce
dinamikleri olarak kullanılacaktır) düşüncelerde oluşturduğu analitik
fırtınalardan etkilenir.
Buna göre;
düşünce dinamiklerinde yaşanan her bir etkili değişiklik, izleyen ardışık
süreçlerde sonraki fikirler düzlemine bazen kalıcı, bazen geçici yansımalar
sağlayacaktır. Bu her an yaşanan bir devinimdir.
Düşünce
dinamikleri, insanın fikirler düzlemine giden yollarını belirler ve
düzenlerler. Kendi belirledikleri ve düzenledikleri yollar kullanılarak
iletilecek tüm kalıcı yansımaların fikirlerin inşâsında, kişilik kazanmasında
ve denetlenmesinde hammadde olarak kullanılmasını kontrol ve koordine ederler.
Geçici yansımaların da kısa süreli fikirlerin değişebilirliğini etkilemesini
sağlar ve bu tür fikirlerdeki sık değişebilirliği sınırlandırırlar. Fikirlerin
inşâ sürecinde zihin, bu sıkı işlerlikle tam bir uyum içinde kendi
değişkenlerini sürekli yeniler ve yeni bilgiler ve deneyimlerle giydirir.”
Anlatıdaki
akış yavaş yavaş somut olarak gözlemlenebilir, kontrol edilebilir iddilarla
güçleniyordu:
“Düşünce
dinamikleri, çok boyutlu ‘uzay’ alanı içerisinde, uzay aksiyomlarına uygun
düzlemsel olmayan birçok etkileşim yaşarlar. Buna karşılık fikirler düzlemi,
düzlem aksiyomlarına uygun çalışma alanı kullanır.
Her bir
fikir kendi düzleminde vektörel birleşim aşamalarından geçerek kişilik kazanır.
Fikirlerin düzlem zemini, düşünce dinamikleri uzayından gelen yansımaların
fikrin kendi kimliğinde somutlanmış ve bir ürün olarak ortaya çıkmış olmasını
gerektirdiği için düzlemdir. Her bir fikrin etkilenme aralığı düzlemin iki
boyutlu yapısına sıkı sıkıya bağlı ve diğer etkenlerden gelen bozucu etkilere
karşı iki boyutluluğa sâdıktır.”
Düşünce
dinamiklerinin çok boyutlu oluşu, fikirler düzleminin iki boyutlu oluşu ve iki
farklı sistem arasındaki ilişki nasıl bir hayal gücünün ürünüydü, dikkatle
okuyordum:
“Düşünce
dinamiklerinin çok boyutlu özellikleri, fikirlerin düzlemsel somutlanma
dönemini kolaylaştırdığı için, fikirler düzleminde ikiden fazla boyut yoktur;
ikiden fazla boyut, çatışık ve karmaşık olguların fikir değişkenleri üzerinde
aşırı etki oluşturma riski olduğu için zararlıdır (ve insan kompozisyonunda bu
yüzden iki boyutludur.)
‘Ova Yazarı’nın
boyutlardan kastettiği şeyler netleşiyordu:
“Fikir
değişkenlerinin iki temel düzlemsel boyutu zaman ve mekândır. Fikirler zamana
ve mekâna bağlı olarak oluşurlar.
Düşünce
dinamiklerinin ise zaman ve mekân dışında zaman ve mekândan yarı bağımsız,
ancak tamamen bağımsız olmayan, zamana ve mekâna köklerinden bağlı birçok
unsuru/kategorisi/boyutu vardır; sezgi, zekâ, akıl, irade, nefs ve nefsin
içinde vicdan (takva), bilgi, hâfızâ…
Ve bu
boyutların diğer boyutlarla ilişkili varlığı, evrensel bütünlükle parça-bütün
tutarlılığında çelişkisiz yaşar. Bu varlık insanın zihinsel ve irâdî
kontrolünden bağımsızdır; gayr-î ihtiyârîdir; her bir birey için sistem olarak
bir diğerine benzer; ancak tamamen tek tek özel bir yapıdadır.
İnsan iradesinin
kısmen etkili olduğu iki boyut sadece mekân ve bilgidir. İnsan iradesinin
kısmen etkili olduğu mekân ve bilgi boyutları da yarı değişebilir ve yarı
kontrol edilebilir olarak yaratıldıkları için, insan mekâna ve bilgiye bağlı
olarak düşünce dinamiklerinin kişilikli fikirlere dönüşmesi sürecinde
sorumluluk düzeyinde mükellef olur.”
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.