Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Gözümüzü açtığımızda ilk gördüğümüz birkaç 'Erzurum Bilgesi'nden biri M. Çetin Baydar... Kendisinin daha çok Sevgili Ali Kurt Hoca'ya atfederek söylediği gibi, tam ve tekmil bir Erzurumiyatçı…Bu nedenle de kendince Erzurum'a olan vefa borcunu ödemeye çalışan ve böylelikle de Erzurumluların vefa borçlandığı değerli ve sayılı bir avuç Erzurumludan biri.
Öyle ki Erzurum hakkında yapmış olduğu diğer çalışmaları bir yana, sanal ortamdaki 'Ansiklopedik Erzurum Sözlüğü', ilk baskısı 'Akçağ' yayınevince yapılan 'Geçidi Bekleyen Şehir: Erzurum' adlı kitabı ve Vadi yayınları tarafından 'Bir Yakın Tarih Romanı' alt başlığı ile yayınlanan 'Şapka' isimli en son romanı ile bile bu vefa alacağını hak etmiş, vefalı ve çalışkan Erzurumlulardan biri.
'Şapka' alt başlığından da anlaşılacağı üzere 'Bir Yakın Tarih Romanı' olmakla beraber, en kestirme ve özet haliyle de 'Bir Erzurum Romanı'dır. Zira romana konu kurgunun tamamı, yer yer 'bilinç akışı' yöntemiyle Dersaadet/ İstanbul ve Ankara ile çevre illere uğranılan kısa duraklar haricinde Erzurum'da geçmekte ve romanın ilk sayfasına kaydı düşülen 19 Ekim 1938 tarihi ile son sayfasına düşülen 10 Kasım 1938 tarihi arasındaki 15 günlük serüven içerisinde de neredeyse 93 harbinden Atatürk'ün vefat ettiği tarihe kadar genişleyen bir arka plan dahilinde oldukça net ve detaylı bir 'Erzurum Portresi' çizilmektedir.
Edebiyat alanında daha çok modern dramatik anlatılarla, bazı post-modern teknikler ekseninde başvurulan bu kısa zaman aralıklarında, uzanılabildiği kadar genişleyen bir zaman ve mekan ilişkisini birlikte yürütebilme metodu, oldukça elverişli bir yol olsa da kolayca başarılabilen bir metot da değildir.
Her şeyden önce romancının kurguladığı zamana dair geniş bir birikime ve bunu destekleyecek ölçüde de bir mekan bilgisi ve tanışıklığına sahip olması gerekmektedir. Anlatmak için başvurulan tarz ister öykü isterse roman olsun, böylesi bir zaman birikimi ve böylesi bir mekan tanışıklığı bir bütün olarak her ne kadar elzem olsa da, hem yazar hem de okur açısından yazılan şeyi okunabilir kılan en önemli husus özellikle yazarın ele aldığı zamandan çok, kurgusunu yerleştirdiği mekanla kurduğu tanışıklık, sürdürdüğü ilişki, mekana bağlılık ve yakınlıkla birebir alakalıdır.
'Şapka'nın daha çok yazınsal eleştiri -roman, öykü eleştirisi- ekseninde ele alınıp incelenmesi gereken kuramsal, eylemsel ve yapısal durumu ile ayrı bir inceleme konusu olacak yorumsal, sanatsal ve tarihsel tartışmalı tarafları bir yana en büyük başarısı da özellikle M. Çetin Baydar'ın anlatısını yerleştirdiği mekan olan Erzurum'la kurduğu bu yakın ve içten iliş ki de göze çarpmaktadır.
Zira 'Şapka'nın arka planı olarak seçilen mekan, her ne kadar roman da anlatılan biçimiyle bir vakitlerin Erzurum'u olsa da, büyük ölçüde de hepimize tanıdık gelecek biçimde M. Çetin Baydar'ın gerek kültürel aktarım yoluyla işitip bellediklerinden ve gerekse birebir kurup geliştirdiği ilişki ve gözlemlerinden devşirerek benimsediği kendi yurdu, kendi memleketi, kendi Erzurum'u bir bakıma da hiç birimize yabancı düşmeyen bizim Erzurumumuz'dur…
Bu nedenle de 'Şapka'da görülen belli başlı portreler içerisinde Ebulhindili Sefer Bey, Genel Vali Tahsin Uzer, Halkevi İkinci Reisi Ömer Bey, İsmail Usta, İlbay Haşim İşcan, Şarbay Şevket Arı, Nafiacı İhsan Bey, Namikefendizade Hadi Bey, Hekatçı Sürmeli Baba, Hoca Salih Efendi, Sabri Dadaş…vs..vs gibi tip karakter yada kahramanlardan çok asıl kahraman, asıl tip ve asıl karakter 'Erzurum' ve 'Erzurumludur' dense bile yeridir.
Bütün bu yönleriyle de eğer gözden kaçırdığımız özellikle roman ve öykü türünde başka bir çalışma yok ise 'Şapka'nın böylesine detaylı ve net bir biçimde Erzurum'u bir romana konu edişiyle bile en azından Erzurum ve Erzurumlu potansiyel öykücü ve romancılar için yol açıcı ve cesaretlendirici bir 'ilk roman' olduğunu söylemek gerekmektedir…
Bu o kadar böyledir ki 'Şapka'yı okurken o vakitlerin Erzurum'un da inkılabın imar çabalarıyla değişen Cumhuriyet Caddesi'nden orta yerinden akan deresiyle şehrin kaynayan kazanı Tebriz Kapısı'na, şehre Batı'dan yol veren İstanbul Kapısı'ndan Kavak Kapısı'na, Sürmeli Ağa'nın hekatlarını söylediği Gülenber'in iki kapılı kahvesiyle şenlenen Erzincan Kapısı'ndan Gez Mahallesi'ne, Doğu illerinin ekselansı Tahsin Uzer'in duygusal anısını irad ettiği İstasyon mevkiinden Kırbaşzade Fevzi Bey'in kendisi gibi bir avuç yiğit dadaşla savunup Ermeni'yi sokmadığı Yoncalığa, Hükümet Meydanından Bakıcılar Çarşısı'na kadar pek çok mekanı canlı bir biçimde seyredebiliyor; tasvir edilen o kadar semt, mahalle, sokak, çarşı, cadde de o vakitlerin izlerini arayabiliyor; hatta bundan da öte, şimdi bir iki tarihi eser dışında çoğunun yerinde yeller esen yapılara, konaklara, sazlıklara, sözgelimi Petekli Bahçe'ye kadar ince ince işlenmiş bir Erzurum'u gezip dolaşabiliyorsunuz.
Romanın satır aralarına bolca eklenen didaktik ve yoruma dayalı tarihsel açıklamaların yüklediği ağırlığa rağmen her daim diri bir biçimde resmedilen bu Erzurum tasvirindeki başarıyı da M. Çetin Baydar'ın şehre karşı duyduğu ilgiyle bu ilginin gözler önüne sermiş olduğu birebir yakınlık ve tanışıklıkta aramak gerekiyor elbette…
İlk bakışta dikkati çeken S; 23, 26, 27, 28, 35, 38, 44, 48, 83, 87, 94, 17, vb. sayfalar bu başarılı, öğretici ve tanıtıcı Erzurum tasvirlerine örnek olarak okunabilir.
Öte yandan yazarın Erzurum'a yönelik bu ilgi ve yakından tanışıklığının vermiş olduğu serbestiyetten olsa gerek, bütün bu fiziki tasvirler yanında M. Çetin Baydar'ın, Dadaşlık başta olmak üzere Erzurum umumi efkarı, Erzurum ekabirleri, ağavatları, kopuk takımı, ermeni ahalisi velhasıl cümle avamı ve eşrafı ekseninde ele alıp ifade ettiği psikolojik, sosyolojik, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel bağlamdaki bireysel ve toplumsal davranışlara ilişkin düşünceleriyle şekillenen ve pek çoğu hakkında tartışmalar süregelse de çoğunlukla aksi ispatlanmamış ve bir o kadar da acı ama gerçek denilebilecek eleştirel yorumları ile yeri geldiğinde de sözgelimi Yeşilzade Salih Efendi, Hamamizade Münzevi Rauf Efendi, Kırbaşzade Fevzi Bey, Hacı Galip Efendi, Gacıroğlu Hacı Osman Efendi gibi birkaç müstesna ve örnek isim ekseninde anlatılagelen şahsiyet sahibi Erzurumlulara özel Dadaşlık ve Erzurumluluk övgü ve tembihlerinin de altını çizmek gerekiyor… Mesela S: 7, 8, 9, 12, 14, 16, 20, 24, 25, 36, 37, 38, 39, 43, 51, 52, 67, 75, 80, 84, 110, 113, 126, 142, 144, 148, 149, 158, 185i 188, 204, 217, 223, 228., vb. sayfalar ise yazarın bu anlamdaki yergili ve övgülü yorumlarına örnek olarak okunabilir.
Bütün bu tarihsel gerçeklere dayalı yorumlar neticesinde de M. Çetin Baydar'ın her daim diri tutmaya çalışarak ifade ettiği, feraset ve cehalet eksenindeki Erzurum- Erzurumluluk ve Dadaşlık yorumunun ön plana çıkarıldığını görüyoruz 'Şapka'da.
Bu anlamda ise; sürekli ihmal edilmiş ve kadri kıymeti bilinmemiş bir Erzurum'la birlikte ifade ediliyor olsa da çoğunluğu çabuk sinirlenen, duygularına kapılmış, günü birlik düşünen, hemen tazyik edilebilecek bir hırçınlığa dayalı, epeyce cahil ve düşüncesiz bir Erzurumluluk ve nedense bazı zamanlar bu hallere karışarak netameli bir renge bürünmeye yüz tutan bir Dadaşlık algısının eleştiriliyor oluşu oldukça önemli bir ayrıntısıdır 'Şapka'nın.
Mesela Şapka'nın en belirgin tiplemelerinden belki de en yetkin biçimde kurgulanmış karakterlerinden biri olan Ebulhindili Sefer Bey tipleme yada karakterinin yer yer övülse de, bazı davranışları dolayısıyla da dadaşlıkla, kopukluğun, hesapçılığın, güce kuvvete ram olarak varlık bulan bir karakter ve tip karmaşasının şekillendirdiği bir adam olarak eleştiriye tabi tutulması ama ille de yine Sefer Bey'e özgü delikanlılık, yiğitlik, mertlik ve söze sadakatin ön plana çıkarılarak '…böylesine yiğit ama sırtını dayadığı yerler ve dahil olduğu eylemler dolayısıyla da epeyce düşündürücü' bir başka Sefer Bey portresinin işleniyor oluşu tam da bu eleştirel yaklaşımı ortaya çıkarıyor.
Bu haliyle de neredeyse ele aldığı 'Şapka' hadisenin tezgahlanmışlığı eksenindeki yorum ve sorgulamalarına benzer biçimde; bu tezgah karşısında koskoca bir şehrin- Erzurum'un- tavrına dönük eleştiri ve yorumları ile de oldukça anlamlı ve düşündürücü şöyle birkaç soru soruyor sanki de M. Çetin Baydar;
Her ne kadar yiğit, delikanlı, sözünün eri olsa da bütün bu hareketleriyle birlikte sırf bağlandığı iktidar ve güç odakları öyle istiyor diye sorgusuz sualsiz bir korkutuculuk ve fedailikle buna sırtını dayayan bir komitacılığı sorgulamadan ve düşünmeden Dadaşlığa hasretmek ne kadar anlamlıdır?...
Hakeza otoriteyle gelen her moda, yenilik ve değişime 'başı açık segirten' bir şehrin eşrafının tarihsel konumu ile bu konumu sıkı tutabilmek için bulduğu ilk fırsatta karısıyla kızıyla, kızanıyla dans salonlarında yer kapmaya koşan ve giriştiği bütün bu davranışlar toplamıyla da şu yada bu şekilde toplumun üstünde bir yere tutarak 'Eşraf' sayfasına yazılan bir topluluğa ne kadar eşraf denilip Eşraf katına çıkarılabilir?...
Yine bunlara benzer biçimde, tıpkı romanda anlatılan dönemde olduğu gibi; adete kanmak ve sokaklara dökülmek üzere aleste bekleyen ve bunun içinde birkaç kandırıcı ve birkaç provokatör arayan avamî şehir cehaletini sağlıklı bir Erzurum dayanışması ve Erzurumlu duruşu olarak tarif edebilmek ne kadar mümkün olabilir?...
M. Çetin Baydar'ı okuyan, üslubunu az çok bilen ve eleştirel duruşu ile, özellikle Erzurumluluk ve Dadaşlık üzerindeki titizliği ile bütün bu hallerini derin bir okuma ve bir o kadarda özgün bir yoruma dökerek ifade eden tarzına şu ya da bu şekilde tanık olan hemen herkesin bekleyebileceği sorular bunlar;
Ve elbette ki yine M. Çetin Baydar has bütün bu bilgi ve tanışıklığa rağmen kimilerinin kabul edip savunarak onunla birlikte sorabileceği, kimlerinin de reddedip eleştirerek karşısına çıkabileceği sorular;
Yine de ifade etmek gerekiyor ki, ister savunulsun, isterse eleştirilsin, üzerinde düşünülmeden ve sorgulanmadan öyle kolay kolay göz ardı edilebilecek sorular da değil…
Zira başta da ifade ettiğimiz gibi kendisini Erzurum' a vakfetmiş bir avuç insan dan biri olarak duran, hatta böylece durmakla yetinmeyip, çalışan, araştıran, inceleyen, yorumlayan ve konuşan bir 'Bilge' Erzurumlunun sorularıdır bunlar…
Ve bu bilge Erzurumlu; 'Şapka'da Erzurum'dan hareketle bir yandan ülke genelinde kurulan ne idüğü belirli bir tezgahın arka yüzünü açıklamaya ve sorgulamaya çalışırken öte yandan da o tezgahın oldukça gürültüyle döndürüldüğü bir şehir olan Erzurum'da biz Erzurumlulara özel halleri anlatıp açık etmeye çalışıyor…
Özetle 'Şapka'da bir yandan vahim bir olayın genel tasviri yapılırken bir yandan da bütün bu tasvir içerisindeki iyi-kötü duruşumuzla bizi bize anlatmaya ve gerek ülke gerekse şehir olarak nasıl bir tarihsel miras üzerinde durduğumuzu göstermeye çalışıyor M. Çetin Baydar.
Tıpkı Sürmeli Baba gibi karşımızda otursa da hekat anlatmıyor; ve sanki de; '…o vaktin Erzurum'unda şöyle şöyle oldu, ve bu hal olurken şu tıynetten adamlar şunu şöyle iyice, mertçe, akilane, ferasetle , dadaşça yaptılar, bu tıynetten adamlar da bunu böyle kötüce, namertçe, cahilce yaptılar, evet öyle yaptılar ve ortada bir tarih, bir Erzurum, bir de Dadaşlık kaldı herkesin diline dolayıp konuştuğu', diyor…
Nahak yere adamlar asıldı, birileri varlıklarını korudu, birileri mahallesini savunurken vuruldu, birileri kovuldu, birileri aç bi-ilaç kaldı, yapılar söküldü, yapılar kuruldu, birileri bir amaç uğruna sahih bir sözü doğru bir yere ulaştırdı, birileri de başka başka amaçlarla yalan sözleri oraya buraya taşıdılar…Böyleyken böyle oldu ve bir düzen kuruldu hem Erzurum'da hem de Ülke'de, diyor… 'Şapka' işte bu nedenle başta biz Erzurumlular için oldukça ve ayrıcalıklı bir önem arz ediyor; bunun nedenlerini öğrenmek içinde öncelikle 'Şapka'yı okumak gerekiyor…
Ve emin olun 'Şapka' bir solukta okunmayı hak ediyor…
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.