Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Yazmak da söylemek ise ya da söylemenin bir başka biçimi ise eğer; o zaman Kur'an'ı düşünmek ve sarsılmak gerek… Sarsılmak gerek, zira; o yüce kitaba göre, yapmayacaklarını, yapamayacaklarını söyleyenler ile, kendi vehimlerinin peşinde geze dolaşa kaybolan develer gibi yolunu kaybedenlerden olup helak olmamamız için en başta içimizin kıyılarına vurup sulayan bir hakikati…
İster yazarak ister söyleyerek olsun böylesi bir hakikati, hiç olmazsa, dillendirmemiz ya da bir hayra dönük olmakla süslü, sözgelimi hakkımızı aramak ve hakkı yenilmişleri hakkını aramak gibi anlamlı ve hakiki bir çekirdeği sulamamız gerekiyor.
Böyle olmayınca sözümüz söz olmuyor mu, yazdığımız yazı olarak şekillenmiyor mu?
Belki oluyor, belki öylece şekilleniyor, öyle görünüyor ya da süsleyip incileyerek düzdürdüğümüz onca şey belki çokça alkışlanabiliyor bile.
Belki sözümüz de, yazımız da, sözden ve yazıdan sayılarak hem de en süslüsünden raflara, vitrinlere, alanlara bile yerleştirilip yapıştırılabiliyor, yol verilebiliyor dediklerimize, yazdıklarımıza…
Ahali bizi dinleyebiliyor, millet az-çok yazdıklarımızı, beyan ettiklerimizi okuyabiliyor: 'Hele bakın' diyebiliyorlar 'Adam ne güzel yazmış', 'Adam ne güzel konuşmuş' diye.
Belki gerçekten de bir güzel konuşabiliyor, güzel hem de en güzel biçimde yazabiliyoruz belki ve bu halimizle ister konuşurken ister yazarken ahalinin, çarşı pazarın hoşuna bile gidebiliyor, koltuklanabiliyor, pohpohlanabiliyor, şişirilebiliyor, şişebiliyoruz belki de…
Düpedüz yalan, iftira olanları bir yana, düpedüz düzdürülmüş olduğu ayan beyan ortada olanlarda öbür yana, salt kurgularımız, öyle olmadan öyle olmasını istediğimiz için öyle olduğunu vehmederek öyle yazdığımız, söylediğimiz onca harf, kelime, cümle yığını hiç olmazsa minnacık, sözgelimi incir çekirdeği kadar bir hayra dönük değilse ne diye yazıyor, ne diye onca kelamı ve onca satırı heba ediyor, 'dil'e, 'söz'e, 'yazı'ya, 'kalem'e, 'kağıt'a ne diye zulmediyor, göz göre göre bir günah işlerken bir de dilimizi, sözümüzü, kalemi ve kağıdı bu günahın şahitleri haline getiriyoruz o zaman, ne diye?
Sadece söylerken ya da yazarken fena değiliz, kimimiz söylemeyi, kimimizde yazmayı seviyoruz, az çok iyiyiz, ya da şöyle ya da böyle ustayız diye; içinde işte az önce tanıştığımız o meyvenin içindeki hacimlerden bir hacim kadar olsun 'Hayr' ı barındırmayan onca şeyi demek ya da yazmak için o kadar zahmete sırf bu yüzden mi katlanıyoruz yoksa…
Eğer öyleyse vay halimize! Vay halimize ki; her nerede durursak duralım ve hangi renklerle süsleyip, hangi şekillerden devşire devşire yazıp söyleyerek hani vitrinlere yerleşirsek yerleşelim, boşa yazıyor ve boşa söylüyoruz…
Vay halimize ki; bütün bu boşa söylemiş ve yazmışlığımızla da 'Baba, Allah Nerede?' diye sorabilen 5 yaşındaki çocuğun dillendirdiği 'Hakikat' kadar 'Hakikat'ten bile uzağa düşebiliyor, kaybolup gidebiliyoruz…
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.