Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Toplantının tam ortasında ‘Poe Kolyesi’ gelmişti aklıma birdenbire. Güvenlik risklerine dair bir sunum yapıyordu siber ekip üyeleri. Ardından Fırtına’nın sıkıntılı bir şekilde yerinde kıpırdadığını fark etmiştim. Bir şeyler söylemeye çalışıyordu, ama cesaret edemiyor gibiydi."
Tam akşam namazı vaktiydi; şirket mescidinde namaz kıldıktan sonra toplantıya başladık. Fırtına'nın anlattıklarına göre, şirket işlerinde herhangi bir koordinasyon sorunu yoktu. Dört günlük ‘fiziksel’ yokluğum her zamanki gibi herhangi bir sorun oluşturmamıştı. Teknoloji dünyanın herhangi bir yerinde iken yan odada imiş gibi etkileşim ve iletişim imkânı veriyordu bize. İnsan için zaman sorunu sürüyordu, ama mekân sorunu eskisi kadar önemli değildi artık.
Bizim iş
alanımızda sınırsız yararları olmasına rağmen bu durum çok farklı sorunlar
üretme kapasitesine sahipti. Aynı işyerinde ya da aynı evde yaşayan insanlar
dış dünya ile kurdukları bağlar nedeniyle birer adada yaşar hale gelmişlerdi. Mekânlarını
teknoloji öncesi zamana göre daha az paylaşan insanlar, daha çok
uzaklaşıyorlardı birbirinden ve buna karşılık dünyanın herhangi bir yerindeki
başka insanlarla mekânsız etkileşime girebiliyorlardı.
Bütün bunların
sonucunda başa çıkılması zor yeni sorunlar ortaya çıkabiliyordu. Hong Kong’daki
biri sosyal medya üzerinden iletişim ve dostluk kurduğu İstanbul’daki birini
kolaylıkla dolandırabiliyordu. Evde, işte, toplu taşıma araçlarında yanı
başınızdaki herhangi bir insan herhangi bir ülkenin casusu olabiliyor ya da
onun kullandığı cep telefonu ya da tablet-bilgisayar-televizyon bir gözetleme
aracı haline dönüşebiliyordu. Bir başkası için de siz aynı şekilde tehdit
üreten biri olabiliyordunuz.
Biz mümkün
olduğu kadar teknolojik güvenliğimizi korumaya çalışıyorduk. Siber Güvenlik
sorumlusu mühendislerimiz vardı ekibimizde; ki siber tehditler çalışma
alanımızın en büyük risklerini oluşturuyordu, çalıştığımız birçok şirketin veri
güvenliğinden de sorumluyduk.
Toplantının
tam ortasında ‘Poe Kolyesi’ gelmişti aklıma birdenbire. Güvenlik risklerine
dair bir sunum yapıyordu siber ekip üyeleri. Ardından Fırtına’nın sıkıntılı bir
şekilde yerinde kıpırdadığını fark etmiştim. Bir şeyler söylemeye çalışıyordu,
ama cesaret edemiyor gibiydi.
Onu cesaretlendirdim.
Kaynağı belirsiz birkaç gönderi geldiğini, siber ekibin bu gönderileri engellediğini
söyledi Fırtına. Sisteme düşmemişti gönderiler ve ben de onları görmemiştim. Siber
ekip üyeleri detayları anlattılar. Çözümledikleri solucanlı içeriğin benimle
ilgili olduğunu söylediler, Amerikan istihbaratının şirket ağına İD ile
fotoğraflarımızı kullanarak sızmaya çalıştığını anlamıştım.
Sızma
girişimlerinin ne zaman başladığını ve devam edip etmediğini sordum. Bu tür detaylardan
bahsettiler; The Jefferson Hotel’de istihbaratçılarımızın fotoğraflarla ilgili bilgi
verdiği zamanla örtüşüyordu girişimlerin vakti, ertesi gün de kesilmişti. İD’yi
tanıyordu şirket çalışanlarının hemen hepsi.
‘Manipülatif
bir kurgu ile karşı karşıya olduğumuzu anladık. Size şantaj yaptılar değil mi
Richmond’da?’ diye sordu Fırtına.
Şirket
olarak aldığımız bütün işlerde çalışan herkes temel bilgi sahibi oluyordu her
zaman, çünkü iş akışının sorunsuz ilerlemesi için bu şarttı. Ben de yaptığım
görüşmelerdeki sonuç alıcı stratejik hamlelerimizi anlatıyordum yaptığımız bu
tür toplantılarda.
Richmond
toplantılarının giriş-gelişme-sonuç dahil tüm aşamalarını anlattım;
fotoğraflarla yapılan şantajı, istihbaratçılarımızın yaptığı bilgilendirmeyi, ikinci
gün girdiğim toplantıda söylediklerimi, İD-Cevval konusunu, Senatörün Kongre
davetini, giderilen problemleri, tamamlanan anlaşmaları.
Fırtına
kendini tutamamıştı:
‘İD’nin
size olan aşırı ilgisinin farkındaydık!’ dedi gülümseyerek. ‘İtalya ve Fransa
seyahatlerinizde onun bulunması tesadüf değildi. Çok çabaladı sizinle iş
görüşmelerine gidebilmek için. Sizin bu durumu fark edeceğinizi umuyorduk!’
Şaşkınlıkla
Fırtına’ya baktım. Ne kadar iş ve aile odaklı yaşadığımı anlıyordum şimdi. Dış
etkenlere açık değildim; nefsimin ittiği akıntılardan uzak duruyordum. Bana
yönelik ilgilere dikkatle bakmıyor ve doğal olarak bu tür ilgileri görmüyordum.
Bu güzel bir şeydi ve iç huzurum, aile huzurum bozulmuyordu. Ne var ki şimdi
durum hiç de eskisi kadar huzur verici görünmüyordu.
Şirketimizde
kadın çalışan yoktu. Doğal olarak toplantı salonundaki bütün evli ve bekar erkekler
yapacağım yorumu bekliyorlardı.
Bana
merakla bakan Fırtına’dan Avrupa veya ABD’den herhangi bir defile videosu bulup
büyük ekrana yansıtmasını istedim. Herkes merakla olacak olanları bekliyordu.
Fırtına defilenin içeriğinin önemli olup olmadığını sordu, ‘Rastgele seç!’
dedim.
Tekstil
sektörü ile de çalışıyorduk ve bu sektöre yabancı değildik; tasarım, üretim,
finansman gibi alanlarda olduğu gibi reklam, tanıtım, iletişim gibi alanlarda
da yaşanan sorunlarına destek verdiğimiz yerli ve yabancı şirketler vardı.
Ekranda Paris
merkezli ünlü bir moda firmasına ait 2019 İlkbahar-Yaz koleksiyonu defilesinin
görüntüleri belirdi. İlk kare ekrana gelir gelmez, ‘Defileyi on dakika izleyeceğiz,
bu süre zarfında herkes kameraların konumlarına ve kaç kamera olduğuna dikkat
etsin lütfen!’ dedim.
Toplantıdaki
herkes dikkatle kameraların yerini tespit etmeye çalışıyor, not alıyordu. On
dakika sonra Fırtına’ya videoyu durdurmasını söyledim. Durdurduğu ekranda ekrana dikey
olarak art arda yürüyen yarı çıplak mankenlerin donmuş hâlleri vardı.
Önce Fırtına’ya
ve sonra toplantıdaki herkese tek tek bakarak sordum:
‘En güzel
manken hangisiydi?’
Neredeyse koro
halinde ‘Ama siz…’ dediler.
Fırtına sorduğum
soru karşısında kontrolünü kaybetmişti; o an durdurduğu ekrana bakarak en güzel
mankeni tespit etmeye çalışıyordu.
Gülümsedim
ve bu kez, ‘Kaç kamera var ve nerede konumlanmışlar?’ diye sordum.
Şaşırmışlardı,
yüzleri allak bullaktı. Hiçbiri cevap vermedi önce. Fırtına da ekrana bakmaktan
vazgeçmiş; hayran hayran bana bakıyordu. Anlamıştı yaptığım şeyi.
‘İşte!’
dedim yumuşak bir ses tonuyla. ‘Neye odaklanırsanız onu görürsünüz. Herkes yaptığım
yönlendirme ile kameraların kadrajlarına giren nesneleri ya da insanları değil
kameraların sayısını ve konumunu görmeye çalıştı. Ne mankenlerin güzelliğine ne
de giydikleri kıyafetlere odaklandınız. Doğal olarak da baktığınız halde onları
görmediniz. İşte ben de, hepinizin bildiği ve şahit olduğu gibi, işimde ve özel
hayatımda sadece odaklandığım şeyleri görüyorum. İnsanların iş ilgilerini
dikkate alıyor ve onlara öyle bakıyorum!’
Toplantı salonunda
büyük bir alkış tufanı kopmuştu. Hem kahkahalarla gülüyor hem de
alkışlıyorlardı. Ben de yaptığım bu küçük gösterinin etkisini gülümseyerek
izliyordum. Ertesi günkü iş planımıza dair birkaç şey konuştuk, her şey normale
dönmüştü. Ben de herkese teşekkür ederek yaklaşık yetmiş dakika süren toplantıyı
bitirdim. Saat 21.15’ti.
Bizim
şirketin zaman sınırlaması yoktu, günün herhangi bir saatinde toplantı yapmak
normal bir şeydi, çünkü dünyanın birçok ülkesi biz uyurken uyanıktı ve
sorunların ne zaman ortaya çıkacağı belli olmuyordu. Nöbet sistemi ile
çalışıyorduk, ama her gün düzenli olarak 8.00-17.00 mesaisine tabi olan
çalışanlarımız da vardı.
İş arkadaşlarımın
algılarında yaptığım düzeltme iyiydi, ama ‘Poe Kolyesi’ zihnimi meşgul etmeye
devam ediyordu; birazdan eve geçecektim ve hiç rahat değildim.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.