Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"İş yükümüzün büyük çoğunluğunu insanların ürettiği sorunlar oluşturuyordu. Bütün bunlara rağmen ne olursa olsun çözüm buluyorduk, ama konu kendimiz olunca başkasına yönelttiğimiz yeteneklerimiz birdenbire işlevsiz hale geliyordu; zihnimiz düğümleniyordu ve tek kelimeyle donuyorduk."
İşimiz, anlaşma yaptığımız şirketlerdeki sistematik dengesizlikleri gidermekti; mekanik, finansal, ticarî sorunlarla birlikte personel sorunlarına yönelik çözümlerimiz de işimizin bir parçasıydı. İnsanın dahil olduğu hiçbir şey sorunsuz değildi çünkü. İnsan bambaşka bir varlıktı.
İş yükümüzün
büyük çoğunluğunu insanların ürettiği sorunlar oluşturuyordu. Bütün bunlara
rağmen ne olursa olsun çözüm buluyorduk, ama konu kendimiz olunca başkasına
yönelttiğimiz yeteneklerimiz birdenbire işlevsiz hale geliyordu; zihnimiz düğümleniyordu ve tek kelimeyle donuyorduk.
Ben, işimde
yaptığım gibi, daha çok geriye çekiliyor ve ‘düğüm noktası’ dediğim bulunduğum
sorunlu noktaya odaklanıyor, her şeyi yeniden değerlendiriyordum.
Bu tür
anlarda sorduğum sorular daima aynıydı;
Hangi
vektörler, hangi nedenlerle ve hangi etkilerle bu noktaya odaklanmışlardı?
Değiştirebileceğim şeyler nelerdi? Bulunduğum noktada ürettikleri
dengesizlikten sonra, hangi vektörler hangi sonuçlara bağlı olarak hangi açılarla,
nereye doğru yöneleceklerdi? Diğer insanların oluşan düğüm noktalarındaki
etkisi ne kadardı ve bu etkiyi azaltmanın ya da yok etmenin herhangi bir yolu
var mıydı?
İnsan
hayatı milyonlarca düğüm noktasından oluşuyordu. Düğüm noktaları çok olan
insanların yaşadıkları sık dengesizlikler nedeniyle dağınık ve huzursuz
olduklarını, düğüm noktaları azaldıkça insanların denge problemlerinin de azaldığını
tespit etmiştim. Her düğüm noktası çok büyük bir travma sonucu oluşuyor ve
insanı hırpalıyordu.
Heyecan faktörü
en büyük vektör üreticisiydi; olumlu ve olumsuz heyecanlar, karma heyecanlara
göre çok daha sadeydi. Karma heyecanlar çok daha tehlikeli sonuçlar
üretiyorlardı. Oysa büyük düğüm noktaları üretmedikleri sürece sıradan şeylerdi
heyecanlar; gelir ve giderler, biz yine ve hep onları unuturuz, bu arada hayat
devam eder; ama bazen bazı heyecanlar zorla gelir ve ısrarcı olurlar, sık ve
sürekli bir şekilde düğüm noktaları üreterek insanları içlerine kapatırlar.
İçime
kapanıp kapanmadığımı ben hiçbir zaman ölçemiyordum; çünkü zihnim ve dilim mesleğim
gereği farklı işlem alanlarında farklı soğukkanlılıklarla çalışmaya alışkın
olduğundan içsel problemler dışarıya yansımıyordu. Ama karım ne olursa olsun
hissediyordu. Annemden de hiçbir şey saklı kalmıyordu. Kadın genetiğinin onlara
verdiği, erkeğin de zayıf olduğunu gösteren bir güçtü bu bana göre.
Şirketten
çıktım, otoparka doğru gidiyordum; ‘Poe Kolyesi’ aklımdan hiç çıkmıyordu. Onu
karıma nasıl verecektim? Karıma diğer kolyeden bahsedecek miydim? Bahsettiğim
anda da karım korkularında haklı olduğunu düşünmeyecek miydi? Hamileydi; bu
haldeyken bunları ona yaşatmaya ne hakkım vardı?
İki
seçeneğim vardı: kolyeyi karıma verecektim ve diğer kolyeden bahsetmeyecektim
ya da kolyeyi verecektim ve diğer kolyeden bahsedecektim. İlk seçenekte asla
sevmediğim ‘gizli işler’ vardı, ki bu işler asla tek başlarına kalmazlar,
yanlarına daha başka gizli işler de alırlardı ve ben bundan sonraki gizli işler
zincirinden oluşan süreci yönetecek bir yapıda değildim. Ne olursa olsun, ben
beni var kılan içtenliğimi, iç-dış dengemi kaybedemezdim.
İkinci
seçenekte ise, karıma haksız bir üzüntü yaşatacaktım ve bu bugüne kadar asla
yaptığım bir şey değildi. Karımın iç huzurunu bozamazdım, çocuklarımın hayat
akışına olumsuz bir şey yansıtamazdım, doğacak çocuğumuzun geleceğine
dokunamazdım. Ki bu seçenek zihnimdeki bütün denge noktalarını yakıp geçiyordu.
Üçüncü bir
seçenek daha parıldadı zihnimde; köprüden geçerken ‘Poe Kolyesi’ni baraj gölüne
atmak, karıma vermemek. Peki karımdan hiçbir şeyi gizlemeyen ben, o andan sonra
nasıl biri olacaktım?
Arabama
bindiğimde, hangi yoldan gideceğimi düşünüyordum. İlk yoldan gidersem köprüden
geçmeyecektim, köprüden geçmek için ikinci yoldan gitmem gerekiyordu. Kararsızdım;
zaman kazanmak için ikinci yoldan gitmeye karar verdim; fazladan 15 dakika elde
edecektim. Eve vardığımda saat 22.00 olacaktı.
“Olumsuz şeylerin
insanın ruhunda biriktirdiği koku çok ağırdır. Negatif enerjiden söz edenler
haklıdırlar, insanın bu durumun farkında olması da stresini sürekli arttırır.
Eğer sık yaşadığı olumsuzluklar insanda olağan bir yapı oluşturmuşsa o insanın bundan
rahatsızlık duyması çok zordur.” diye yazmıştı, insanın ruhunda arkeolojik
kazılar yapmakta ustalaşan ‘Ova Yazarı’.
“Dinî
literatürde 'günah' olarak adlandırılan bu olgu, yasaklanan davranış
kalıplarını normalleştirmenin sonucu olarak insanın ruhunda biriktirdiği
negatif enerjinin diğer değerlemesidir. Fakat 'yığmalı günahkarlık' sorguların
bitmesini gerekli kılmaz. İnsan olumsuzluklara eğer alışkın değilse ve
kurallara uygunsuz yaklaşımı nadiren söz konusu ise, kısa zamanlı olumsuz
aktiviteler insanı yoğun bir şekilde rahatsız ederler.
İçsel sorguların
sürmesi yapılanlardan vazgeçilmeyi gerektiriyorsa, insanın yaptıklarından vazgeçmesi
içinde biriken günah kıskacından çıkmasında ona kolaylık sağlar. Vazgeçmek
demek, sık geriye dönüşlerden kopmak demektir; insan ruhunun geriye
dönüşlerinde de kullanabileceği bu zihinsel ve davranışsal değişim negatif
enerjinin baskısının da azalmasını sağlar.”
‘Bekçi’
günah çıkarma odaklı mekanik ve yararsız terapi ve ilaçla tedavi modelleriyle
aslında iflas eden Samirî kökenli psikiyatrinin zorbalığını hırpalıyor ve yeni bir bakış açısı
kazandırıyordu ovadaki insana:
"İnsanlar 'af genişliğini' yaşamaya alışkın olmayan varlıklardır, toplumsal sorunların temel sebepleri arasında bunlar vardır. Kolay affedemezler ve unutamazlar.
İnsanın
ailesinde gözlemlemeye alışkın olduğu tüm modeller hayatını izler; af, çok sık
yaşanmışsa 'vazgeçişler' çok sık yaşanır; ancak tutarsızlıklar azalmaz.
Af az
varsa, dirençler de fazladır ve vazgeçiş minimum düzeydedir; vazgeçişi
sağlayacak davranış özgürlüğü yoktur. Bu nedenle af ve vazgeçiş denge
gerektirir. Hataların olması, insanların hareketli oluşuna kanıt olarak
alınırsa, kesin vazgeçişler de sorgulamanın olduğuna kanıttır.”
İnsan düşüncelerinin
kaldığı yerleri ziyaret etmeliydi; nerede vazgeçmeye karar verirse, orada
vazgeçmeliydi. Ben düşüncelerimin nerede kaldığını tespit etmekte
zorlanıyordum. Poe Kolyesi, düşüncelerimin kalakaldığı yeri bulmak için tutunduğum
bir simgeydi.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.