Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Köprünün ortasına yaklaşmak üzereydim. ‘Poe Kolyesi’ni elime aldım. Onu eve götürsem de, şimdi, burada baraj gölüne atsam da başıma dert olmuştu. Arabayı zaten dar olan kaldırıma çıkardım ve park ettim. Sağ elimde kolye sol elimde telefon vardı."
Yaşadıklarımın derinlerdeki anlamsızlığı, çekip gidebileceğim bir sadelikte değildi. Bir yerlerde aksama vardı ve ben nedenini bulmaya çalışıyordum. ‘Poe Kolyesi’ aksaklıkların düğümlendiği yerdi; ondan neden iki tane aldığımı henüz anlamış değildim. Biri karım içindi, ya diğeri kimin içindi? İD için mi?
Farkında
olduğum zihinsel süreçlerimin hiçbirinde ikincisini İD için aldığıma dair bir işaret
yoktu. Ne var ki Poe Müzesi’nde başlayan zihinsel kaosun beni nasıl
etkilediğini bilmiyordum. Bilinçaltımın emirleri bana ikincisini İD için
aldırtmış olabilirdi.
Böyle bir
şey yaşamamıştım daha önce. Bilerek ve isteyerek bunu yapmış olsaydım, şu anda
bunları düşünüyor olmazdım.
“Gerçek
sizi her zaman incitiyorsa içinizdeki şeytanın çok güçlü olduğunu fark
etmelisiniz.” diyordu ‘Bekçi’. Bu da
nefsimin ve İblis’in beni ikna etmeye devam ettiğini gösteriyordu. Zaten hep
zihinsel kaos üretip o kaosta daha kolay ikna ediyordu insanları İblis.
Gecenin ışıkları
geriye doğru akarken arabanın açık camlarından içeriye dolan nemli sıcak havanın
da beni olumsuz etkilediğini hissettim. Bunalmıştım. Camları kapatıp arabanın klimasını
açtım. Şirketin bulunduğu yer dağ havasını aldığı için serindi, ama şehir,
beton yığınlarından ve asfalttan oluşan bir fırın gibiydi.
Klimanın
etkisi ile biraz ferahladım. Bir flüt-piyano resitali açtım arabanın müzik
sistemine takılı flash diskten. Tek enstrüman sesi istemiyordum. Notaların iki
ayrı enstrümandan aktığı anlarda düşünmek daha az yorucu oluyordu.
Bir
günahkâr olduğumu düşünmüyordum, ancak günahın kıyılarında neredeyse zorla
tutuluyordum; iradem baskı altındaydı. İD’nin başlattığı şeyi durdurmakta
zorlanıyordum. Nefsim ve İblis, İD’nin açtığı yolda beni ikna etmeye
çalışıyorlardı.
Biz ayrık
kümelerdik İD ile; onun kendisine göre masum iç güdüleri ile girdiği serüven,
benim inanç kümeme göre yasaktı ve masum değildi. Onun zihnindeki özgürlük
kümesi tutsaklarını sonsuza dek alıkoyan ve iradesini nefsinin ellerine veren
bir yanılgılar evreniydi; ‘Ben’in merkeze alındığı yerçekimsiz bir yalnızlık
cehennemiydi.
Ben ‘Ben’i
merkeze alan hayat algılarından uzaktım. Bana bağlı ne kadar çok insan varsa
onların hepsinin duygu ve düşüncelerini rahatsız etmemekle mükellef
hissediyordum kendimi; böyle başlamıştım aklımın ilk erdiği anlarda hayata.
Böyle de devam ediyordum, kurduğum işi yürütme biçimim de böyleydi, karıma,
çocuklarıma ve ailemin diğer fertlerine yaklaşma biçimim de. Hatta İD’ye karşı
da aynı sorumluluk duygusunu hissediyordum.
Araba koyu
karanlıkların örttüğü baraj gölünün üzerindeki ışıklarla dolu köprüye
girdiğinde ‘Peo Kolyesi’ düğümünü çözmüştüm. İkinci kolyeyi İD’ye karşı yükselen
sorumluluk duygumun etkisi ile aldığımı anlamıştım. Diğer herkes gibi İD’nin de
incinmesini istemiyordum; duyguları onun acı çekmesinin bir gerekçesi
olmamalıydı; ancak aynı zamanda onun duyguları başkalarının acı çekmesinin de nedenleri
olma hakkına sahip değillerdi.
İD’den
etkilenmiş miydim? Şu anda cevaplamam gereken soru buydu. Bugüne dek böyle bir
dalgalanmaya maruz kalmamış olan iradem için incitici ve huzursuz edici de olsa
gerçeği net bir şekilde tespit etmeliydim. İçimde İD’den etkilenmediğime dair
değil, belli belirsiz de olsa tam tersine dair kanıtlar vardı. Bunu karıma
nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Hem zaten kim bilebilirdi ki?
Köprünün
ortasına yaklaşmak üzereydim. ‘Poe Kolyesi’ni elime aldım. Onu eve götürsem de,
şimdi, burada baraj gölüne atsam da başıma dert olmuştu. Arabayı zaten dar olan
kaldırıma çıkardım ve park ettim. Sağ elimde kolye sol elimde telefon vardı.
Karımı aradım.
Karım telefonu
açar açmaz hemen büyük bir endişeyle nerede kaldığımı sordu. Biraz daha gecikseymişim
o arayacakmış. Yolda olduğumu, köprüde durduğumu ve bir elimde bir kolye diğer
elimde de telefon olduğunu, kendisine anlatacağım şeyleri sessizce dinlemesini
ve konuşmam bittiğinde soracağım soruya tek kelimelik cevap vermesini
istediğimi söyledim.
‘Tamam!’
dedi heyecanla.
Olan biten
her şeyi bir çırpıda anlattım. Nefes bile almadan dinledi. Onun adrenalinin
yükseldiği anlardaki soğukkanlılığını çok iyi biliyordum.
Ben de soğukkanlı
bir şekilde sorumu sordum: ‘Kolyeyi göle atayım mı, getireyim mi?’ dedim. ‘Bana
tek kelimelik cevap verir misin: ‘At’ ya da ‘getir’!’
Sessizlik
sürüyordu ve karım cevap vermiyordu.
Çok
beklemedi ama.
‘Sana
istediğin tek kelimelik cevabı vermeyeceğim!’ dedi soğuk, buz gibi bir sesle. ‘Kolyemi
getir!’
Kahkaha
atacaktım neredeyse verdiği ‘iki kelimelik’ cevabı duyunca. ‘İki kelime ama bu!’’
dedim sesimdeki neşeyi saklayarak.
‘Bu da
senin cezan!’ dedi içimi dindiren sevgi ve merhamet dolu sesiyle. ‘Çabuk gel, annen-baban,
erkek kardeşin ve ailesi buradalar; sana geç cevap vermemin sebebi de bu,
mutfağa geçtim.’
‘Tamam!’
dedim, telefonu kapattım, arabama bindim ve hafiflemiş bir şekilde yola
koyuldum. Hangi tür psiko-terapi bu düğümü çözebilirdi ki?
‘Münafık
erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir (birbirlerinin benzeridir).
Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. Onlar Allah’ı
unuttular; Allah da onları unuttu. Şüphesiz münafıklar, fasıkların ta
kendileridir. Allah, münafık erkeklere, münafık kadınlara ve kâfirlere, içinde ebedî
kalmak üzere cehennem ateşini va’detti. O, onlara yeter. Allah, onlara lânet
etmiştir. Onlar için sürekli bir azap vardır.’ diyordu Kuran, Tevbe Suresinin
67. ayetinde.
Karım da
ben de münafık değildik. Allah çektiğim azabı nihayete erdirmişti. Kavram icat
etmeye veya anlam kaymalarını düzeltmeye gerek yoktu, diğerlerini çöpe atmak ve
ana kaynaktan, Kur'an'dan kavram taşımak gerekiyordu hayata. Konuşmak da
yapmaktı, hayata dahil etmek de, yazmak da. Kur'an, insanı yaratan Allah'ın
insan için tanımladığı ve kullandığı kavramların insan tarafından olduğu gibi
hayata dahil edilmesini istiyordu.
Rûm Suresinin
21. ayeti düşünenler için kusursuz bir çerçeve sunuyordu: 'Kendileri ile huzur
bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve
merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir.
Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.'
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.