2 Şubat 2024 Cuma

SA10561/SD3001: Dûrira | Post-Analitik Bakışlar

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İnsanın içindekiler kendisinin düşündükleri, dışındakiler ise kendisinin ifade ettiği düşünceler ile başkalarının ifade ettiği düşüncelerin doluştuğu büyük meydandaki düşüncelerdir. Ancak yine geri dönüp incelemeliyiz insanın içindeki düşüncelerin kökenini. İnsanın dışına taşırdığı ya da içinde tuttuğu düşüncelerin kökeni insanın içi midir, dışı mıdır?"

‘İnsanın içine mi bakmak gerekir, dışına mı?’

Bu, bence, insanlığın var olduğu milyonlarca yıl boyunca, herhangi bir insan tarafından sorulmamış bir soru. Öncelikle artık bu sorunun sorulduğunu ve bundan sonra ‘herhangi bir insan tarafından böyle bir soru sorulmamış’ denemeyeceğini de belirtmek isterim.

Bu, yine bence, başlangıçta sorulması gereken bir soruydu. Nereden başlattığınıza dair kafa karışıklığınızın sürdüğünü gördüğüm- bir yeri, varsayımsal bir noktayı orijin olarak alıyor ve geriye doğru ya da ileriye doğru gidiyorsunuz, bu aynı zamanda başlangıç denen şeye dair bir fikriniz olmadığını gösteren çok komik ve amatörce üretilmiş bir varsayım- tarihin akış çizgisinde nereyi başlangıç noktası olarak aldığınızı ya da (sonra yeni şeyler keşfettiğinizi iddia ederek ve fikir değiştirerek) alacağınızı açıkçası bilmiyorum, ama ‘Düşünce Tarihi’ diyerek ve sadece ‘Felsefe’ (ve ekinde Bilim, Sanat) ile sınırladığınız başlangıcı kastettiğimi varsayabilirsiniz. Ben insanın ‘Düşünce Tarihi’ni Adem’le başlatmanın gerçeği olduğu gibi görmemizi sağlayacağını düşünüyorum. Başkaları çokça ‘farklı’ başlangıç noktaları belirlemiş durumdalar; ne yazık ki bu başlangıçlar benim bakış açılarımı ilgilendirmiyor. Ne yazık ki diyorum, çünkü Âdem’in benle genetik olarak eşit olduğunun farkındayım, neden farklı ‘düşünce sistemimiz’ ve ‘keşfedilmemiş-kullanılmamış düşünme biçimlerimiz' olsun ki? Şu anda düşündüğüm gibi düşünmüştür Âdem ve bunun aksini kanıtlayacak hiç kimse olamaz. İtiraz edilemeyecek şekilde kanıtladığıma göre insanın ‘Düşünce Tarihi’ Âdem’le başlar (Allah’ın düşünceyi yarattığını biliyoruz, onun düşünce tarihinden bahsetme imkânına sahip değiliz, Meleklerin ve Cinlerin de -hatta hayvanların da- yaratıldıkları andan itibaren kendi düşünce tarihlerinin başladığını analitik olarak bir kanun gibi ortaya koyabiliriz, ancak konumuz daralttığımız haliyle, insanın düşünce tarihidir ve düşünen varlıkların tamamını kastederek ‘Düşünce Tarihi diye bir genelleme yapma terbiyesizliğinde bulunamayız). O halde, sorumu Âdem’e bakarak sorabilirim: ‘İnsanın içine mi bakmak gerekir, dışına mı?’

Uzaktan bakıyorum Âdem’e. Uzaktan bakmak zorundayım çünkü genetik olarak eşit olsak da kendime içeriden bakabilirim, ama dışarıdan bakamam, ancak Âdem’e bakarken bunu yapabilirim. Dışarıdan Âdem’e bakma imkânım var, içeriden de kendime. Bir eşitliğin her iki tarafında yapılan işlemler eşitliği bozmaz nasıl olsa. Bakma imkânımı sorgulamadan soruma cevap veremem. Her şeye rağmen sorumu aklımda tutuyorum dağınıklığı sevmediğim için: ‘İnsanın içine mi bakmak gerekir, dışına mı?’

İnsanın içine ve dışına bakma imkânımın mümkün olduğunu gördüğüm için soruma odaklanabilirim. Ancak başka sorular doğuyor odaklandıkça: ‘İnsanın içi mi önemlidir, dışı mı?’

Önem sorununu da çözmemiz gerekir, ancak ne var ki başka bir sorun daha çıkıyor karşıma, insanın içi ile dışı nasıl birbirinden ayrılıyor? İnsanın içinin sınırları nerede bitiyor, dışı nerede başlıyor?

İnsanın biyolojik varlığı derisi ile sınırlı ve derinin dışındakiler ile içindekiler somut bir sınır sayesinde belirlenebiliyor, peki ya soyut sınırlar? İç ve dış dediğimiz şeyler, bir çemberin içi ve dışı, dünyanın içi ve dışı gibi şeyler değiller sadece. İnsanın içinde olan şeyler dışında olanlardan bağımsız değil, dışında olanlar da içinde olanlardan. İnsanın içinden dışına taşan şeylerin köken problemini ortadan kaldırsak da insanın içine giren şeylerin köklerinin dışarıda olduğunu biliyoruz.

Soruma odaklanmakta zorluk çekiyorum: ‘İnsanın içine mi bakmak gerekir, dışına mı?’

Uzaktan bakmak gerekiyor, ama yeterince uzağa gitmemiz şart. Peki yeterince uzak neresi?

İnsanın içiyle dışının bir bütün olduğunu varsaydığımız anda ortalık karışıyor. İki yüzlülerin tanım aralığını genişletiyoruz ya da yoksa daraltıyor muyuz?

‘İnsanın dışı olmasa içi olmaz, içi olmasa dışı’ diyerek insanın içinin ve dışının sınırlarıyla uğraşmayı başka bir bahara ertelersek ve içi ve dışı düşüncelerle sınırlayarak ilerlemeye çalışırsak eğer, şöyle deriz: İnsanın içindekiler kendisinin düşündükleri, dışındakiler ise kendisinin ifade ettiği düşünceler ile başkalarının ifade ettiği düşüncelerin doluştuğu büyük meydandaki düşüncelerdir. Ancak yine geri dönüp incelemeliyiz insanın içindeki düşüncelerin kökenini. İnsanın dışına taşırdığı ya da içinde tuttuğu düşüncelerin kökeni insanın içi midir, dışı mıdır?

Âdem de yaratıldığında -şu anda dünyanın herhangi bir yerinde doğan bir bebek gibi- içinde hiçbir düşünce olmayan bir varlıktı.

Sorumu tekrar gözlem altına alıyorum: ‘İnsanın içine mi bakmak gerekir, dışına mı?’

‘Analitik Felsefe’nin işe yaramadığını düşünenler, ‘Post-Analitik Felsefe’den bahsediyorlar. ‘Analitik Felsefe’ dedikleri şeyden önce ne vardı ki? İnsan analitik düşünür, insanın düşünerek ürettiği her şey, soruma cevap ararken düşündüğüm şekilde düşünülerek elde edilmiştir. Bunun başka türlü olması beklenemez, yaptığınız şeyin adını değiştirseniz de yaptığınız şey değişmez, sizin bunu değiştirme kapasiteniz var edilmemiştir. Çünkü Âdem’in genetiğine sahip olduğumuz ve bunu değiştiremeyeceğimiz gerçeği gün gibi ortadadır.

Soruma henüz cevap bulamadım, tarihi soru yerli yerinde duruyor:

‘İnsanın içine mi bakmak gerekir, dışına mı?’

Belki de bu soruya, uzaktan bakarak cevap bulabiliriz.


Sonraki>>>


Not: ‘Dûrira’ Zazaca’da ‘uzaktan’ demektir. Devlet eli ya da ideolojik çökeltilerin etkisiyle tamamen farklı ve kendine özgü bir yapısı olan anadilimin kasıtlı olarak Kürtçe’nin içinde boğdurulmasına tahammül edemiyorum. Bu, saldırı altındaki etnik kimliğimi korumaya yönelik küçük bir çabadır, saygı duyulmasını istiyorum. ‘Post-Analitik Bakışlar’ istihzâ içeren bana ait itirazları temsil etmektedir; sorularıma cevap ararken insan gibi düşünmeye devam edeceğim.


Seçkin Deniz, 02.02.2024, Sonsuz Ark, Dûrira | Post-Analitik Bakışlar

Dûrira | Post-Analitik Bakışlar

Seçkin Deniz Yayınları




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı