Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Çok dikkatli bir şekilde evlilik kararı almıştık biz. İlkelerimiz ve inandığımız değerler vardı; çocuklarımızı yetiştireceğimiz temel çerçeveyi belirliyordu bu ilkeler ve değerler."
İçimde bin bir karmaşa vardı; Chapel Island’daki ânın tekrarını yaşıyordum. Kolyeyi sessizce karımın boynuna astım ve biraz geriye çekilerek kollarımı göğsümde birleştirdim, sonra dikkatle onun gözlerinin içine baktım. Bu romantizmin tıpkı bir oyun gibi tekrarlanması beni şaşırtmıştı.
Karım sağ
eliyle kolyeyi okşarken gülümsedi, ‘Sen!’ dedi. ‘Hiç sevmezsin bu işleri, nasıl
oldu da yakalandın!’
‘Çocuklar
yüzünden!’ dedim birdenbire patlayarak. ‘Poe Müzesi’nden onlar için maskot
almak istedim hatıra olarak, bu kolye gözüme çarptı, ondan da aldım; sonra
olanlar oldu!’
‘Anladığım
kadarıyla kolyenin bir suçu yok, senin de yok!’ dedi karım gayet rahat bir
şekilde. ‘Cevval’in intikamının ve İD’nin ilan edilmemiş aşkının kurbanı
olmuşsun Mühendis!’
Karım da
bana takılmak istediği zamanlarda ‘mühendis’ diye seslenirdi. ‘Evet, ya!’
dedim biraz kızgın biraz da mütebessim bir çehre ile.
‘Ama işinin
uzmanı bir mühendis olarak sana yakıştıramadım bu tuzağa düşmeyi!’ dedi sonra
ciddileşen duru yüzüyle. ‘Çok mu ihmal ettim seni?’
O an sanki
kavurucu bir sıcaklık dalgası savruldu yüzüme. Terliyordum. Hiçbir suçu olmayan
karım kendisini suçluyordu. İhmal hayatın bizzat kendisiydi; insanı her şeyi
ihmale zorlayan hayatın akışının ta kendisi. İnsanı suçlamak kolaydı. Onu hiç
suçlamamıştım, yine suçlamıyordum, bunu o da biliyordu.
Sol koluna
dokundum ve ‘Sen iki çocuğumuz, ev işleri, işin ve kendinle meşgul olmak bir
yana üçüncü çocuğumuzu taşıyorsun!’ dedim merhamet dolu bir sesle. ‘İhmal etmek
de ne demek, sağ ol, Allah sana güç versin ki, yuvamız dirlik içerisinde olsun
Hanım!’
‘Hayır,
hayır!’ dedi karım hüzünlü bir sesle başını öne doğru eğerken. ‘Sana
yetemiyorum, sana istediğim gibi vakit ayıramıyorum. Senin gecen belli değil,
gündüzün belli değil, işin çok karmaşık ve yoğun. Bütün bunlara bakınca benim herhangi
bir işte çalışmam gerekmiyordu.’
‘Çok uykum
var ve henüz yatsıyı kılmadım!’ dedim yorgun ve uykulu bir sesle. ‘Bunları
söylemeni gerektirecek hiçbir şey yok, üzme kendini!’
‘Tamam, ben
de kılmadım daha yatsıyı!’ dedi buruk bir sesle.
Yatsıyı
kılmak ve uyumak için eve geçtik sessiz adımlarla. Balkon kendi ruhunun
açıklığında yapayalnızdı artık.
Sevgi ve
merhamet yetiyordu erkek ve kadın için. Ne var ki, kadının ruhundaki hızlı
değişimlere ayak uyduramıyordu erkek, bu doğruydu, ancak doğru olmayan şeyler
de oluyordu bu değişimlerde. İşte erkeğin dalgalanmaya, hatta yalpalamaya
başladığı zamanlar da doğru olmayan şeylerin artmaya başladığı bu hızlı değişim
zamanlarıydı.
Kadınların
ne kadar ilginç olduğunu ve hayatı zorlaştırarak, karmaşıklaştırarak kendileri
için daha sevilebilir hale getirme çabalarını düşünüyordum; yine de memnun
olmuyorlardı sonuçlardan. Biz erkeklerin tek katmanlı hayat-kadın algıları vardı,
kadınların çok katmanlı algıları ise hayatın döngüsel faydalarını,
eğlencelerini ve kavgalarını açığa çıkarmak için vardı sanırım, erkeklerin bu
algılarda yeri hep sanılanın aksine 'nesne' olmaktı. Kadın erkeği de doğurduğunu,
onu büyüttüğünü biliyordu, bildiği bir şeydi erkek, ama erkek için böyle bir
fırsat yoktu; hep yabancı, hep anlamların dışında kalandı o.
Karım benle
kavga etmezdi hiçbir zaman; kafasında kurduğu her şeyi adım adım gerçekleştirir
ve sonrasında olanları da olgunlukla karşılardı. Genellikle zihni hep olumlu
işlemeye odaklanırdı. İD’nin onda ürettiği sarsıntının farkındaydım; bu asla
düşünmediği bir durumdu ve sonuç olarak ne kadar dirense de soğukkanlılığını
koruyamamıştı. İD ile ne konuşacaklardı, çok merak ediyordum. Ama biliyordum ki
karım bu sorunun evliliğimize zarar vermesini engelleyecekti.
Çok
dikkatli bir şekilde evlilik kararı almıştık biz. İlkelerimiz ve inandığımız
değerler vardı; çocuklarımızı yetiştireceğimiz temel çerçeveyi belirliyordu bu
ilkeler ve değerler. Kendimizi batılı erkeğin ve kadının aksine geriye
çekmiştik, çocuklarımızı ve anne-babamız dahil yakınlarımızı dahil etmiştik
geleceğimizin en önemli dönüm noktalarına. Çocuklarımıza da bu bakış açımızı
aşılıyorduk.
İnsan
hayatının en stratejik kararları ‘evlilik’ konusunda alınan kararlardı. Evlilik,
ciddi bir kurum olduğu için ciddi koşullar barındırıyordu. İnsanların böyle
hayatî bir konuda karar verirken titizlenmelerini de bu sebeple doğru anlamak
gerekiyordu.
Mevcut
evliliklerden herhangi birinde doğmuş ve büyümüş bulunan insanın gözlemlediği
ve analiz ettiği ilk evlilik örneği, ebeveyninin evliliğiydi. Genellikle bir
insanın, evlilikle ilgili hayal standartları bu ilk örnek incelenerek elde ediliyordu.
Sonraki örnekler, masallardan, kitaplardan, dizilerden ve filmlerden devşiriliyor;
elde edilen görsel ve zihinsel deneyimler ilk örnek dışında, yakın akraba/komşu
evliliklerinde denetleniyordu.
Müstakbel
bir eş olarak çocuk, masalların gerçeküstü söylevlerine farkında olmadan
kapılıp giderken, gerçek, ebeveynin evlilik içi ilişkilerinde kendini, kendi
çıplak doygunluğunda umarsızca tanıtıyordu. İnsan, evlilikle ilgili
kanaatlerini bu karmaşık algıların ürettiği bulanık sularda oluşturmaya devam
ediyordu. İlk gençlik dönemlerinde insanın evliliğe dair tepkilerinin bir kısmı
evliliği tümden dışlayıcı, diğer bir kısmı da ideal evliliği
önceleyici/sağlayıcı doğrultularda sürükleniyordu.
Çocukluğun
gerçeği olduğu gibi görme saflığı ve gençliğin teklifsiz dışlayıcılığı ya da
idealistliği erken yetişkinlik dönemlerinde evlilikle ilgili karar alma
süreçlerinde taban olarak kullanılıyordu. İki genç insanın evlilik kurumunun inşası
aşamalarında aşması gereken iki büyük sorun yumağı vardı; korkular ve
beklentiler. Bu iki sorun evliliğin erkek ve kadın kısmında birçok kişisel
birikim çukuru veya kişisel hayal zirvesi oluşturmuş oluyordu her zaman.
Gözlenmiş ve izlenmiş örneklerin taraflarda bıraktığı olumsuz tortular, haklı
veya haksız bir konumda karşılıklı korkuların oluşmasına ve korku
patlamalarının her an tetiklenmesine sebep oluyordu.
Diğer bir
sorun yumağı da karşılıklı beklentilerin oluşturduğu kişisel hayal zirvesiydi.
Bu zirve, olumsuz örneklerin tersinirliğinden üretilmiş kişisel olumlayıcı ve
tamamlayıcı özellikler taşımaktaydı. Ve karşılıklı hoşgörü-kabul mekanizmasına
ihtiyaç duymaktaydı. Buna karşılık beklentilerin sırtlarında taşıdıkları
dayatma gücü, hayal zirvesinin kişisel olmaktan öteye gidememesine neden
olabilecek ve oluşması kuvvetle muhtemel tıkanıklığın korkuları besleyen
birikim çukurlarına yeni yıkım artıkları bırakması gibi riskler ortaya
çıkabilecek, böylece kişisel hayal zirvesi olumlayıcı/ tamamlayıcı olmaktan daha
fazla olumsuzlayıcı/ eksiltici sonuçlar doğuracaktı.
Evlilik,
erkek ve kadın için ruhsal ve fiziksel bir bütünleyiciydi. ‘Onlar, size
örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz’ diyordu Allah. Standart koşullar altında
gerçekleşmiş bulunan evliliklerin en önemli özelliği buydu. Erkek ve kadın
ruhsal ihtiyaçlarıyla birlikte fiziksel ihtiyaçlarını da tamamlayabilecekleri
meşru bir çerçeve elde ediyorlardı. Evliliğin karşılıklı birer örtü niteliğini
görecek eşleri bir araya getiren sosyal bir kurum olması, örtüsüz bireylerin yaşayacakları
ve çevrelerine yayacakları negatif istekleri ve davranışları ortadan kaldırmaya
yönelikti.
İdeal
olmayan evlilikler bile kurumsal ağırlıkları dolayısıyla asli iki üyeyi
karşılıklı kontrol mekanizması içerisinde tutarak sağlıklı toplumlar oluşturmak
ve sağlıklı çocuklar yetiştirmek için kullanılabilir oluyorlardı.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.