Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Zorluklar sadece güzellik veya gençlikle sınırlı değildi, günümüz insanının evlilik kurumundan beklentileri de bitmek üzereydi."
Karım da ben de neden evlendiğimizi biliyorduk; ancak hiçbir zaman her şeyi planlayabilecek kadar güçlü olmamıştı insanlar, görüldüğü gibi biz de hayallerimizdeki kadar güçlü olamamıştık. Başka planların harekete geçirdiği insanların gelip girdiği hayat akışlarına sahiptik hepimiz ve ne kadar dikkatli olursak olalım kazalardan kaçamıyorduk.
Zaten bize
düşen de kazasız ve sorunsuz bir hayat sürmek değildi, plan dışı şeyler
gerçekleştiğinde, gerçekleşmesini engelleyemediğimiz bu şeylerin kendi
planlarımıza az ya da fazla zarar vermelerini engellemekti, kendi hayat
akışımızda özenle tasarladığımız temel ayrıntıların ağır hasar görmesine izin
vermemekti. Ve en önemlisi çocuklarımızın hayatlarındaki masum akışlara bizim
üzerimizden yürüyecek olan herhangi bir tehdidin önüne geçmekti.
Ne var ki
hiçbir şey yaşandığı kadar ağır ve etkileyici olamıyordu; ideallerin
gerçeklerle yüzleştiği anlardan kaçamıyordu insanlar. Şimdi biz de böyle bir
yüzleşmenin parçalarıydık. Olanlardan etkilenmeseydim bugün bunları yaşıyor
olmayacaktık ve karım da şu anda kendisini suçlama gereği duymayacaktı.
Olanları
ben planlamamıştım, olanlar benim planladıklarımdan etkilenerek ortaya çıkmış
da değillerdi; birilerinin aklına tohum olarak düşmüş, yeterli bir süre boyunca
kuluçkada kalmış, sonra zamanı gelince doğmuş, yerinde büyüyerek birikmiş ve
nihayetinde bana odaklanmış olan vektörlerin aynı anda harekete geçmiş
olmasından kaynaklanıyordu hayatımızdaki akışı değiştiren gelişmeler.
Evlilik
dışı hayatların evliliği hayatın temeline alan hayat akışlarına karşı daha
geniş alanlara yayıldığı bir çağdaydık. Belki bu gelişmelerin de eskisine
oranla hayat akışımıza bu şekilde müdahale edilmesine neden olduğunu
düşünebilirdik, insanlar eskiden evli olan kadınlarla ve erkeklerle daha çok
mesafeli bir şekilde etkileşime girerlerdi.
Ancak binlerce
yıllık geçmişten gelen bir gerçek daha vardı; bekar ve güzel kadınlar ilgi
duydukları erkeğin evli olup olmadığına bakmazlardı, önemli olan o erkeğin
ilgisini çekebilmekti, gerisi rekabetti ve bir kadın için eğer kendi
özellikleri tercih edilmesini sağlayacaksa bu rekabet hayatının tek amacı
olabiliyordu; şimdi, özgürlük ve estetik operasyonlar çağında bu çok daha büyük
bir savaş demekti aslında.
‘Neyimiz
eksik Padişahlardan?’ diyordu Mahir. ‘Krallardan, paranın lordlarından?’
‘Eksiğimiz
yok, fazlamız var!’ demiştim. ‘Biz Allah’a inanıyoruz, nefsimizin azgınlığından
dolayı Allah’ın adaletinden korkuyoruz!'
Yine
durmuştu Mahir, yine ‘Haklısın, Azizim!’ demişti ve eklemişti: ‘Seni Allah için
seviyorum, neremizden yamulsak sen bize Allah’ı hatırlatıyorsun!’
Değerlerin
yok olduğu, ihtirasların tanrılaştırılarak tapınıldığı bir çağda, dinsiz
Batı’da doğan İD’nin kadının hem genetik hem de geleneksel mirasını olduğu gibi
taşıdığını görüyordum, güzellik açısından herhangi bir rekabetten çekinmeyecek
olan karım da bunu görmüştü. Evliliğe bakışın değiştiği, önceliklerin
bencilleştiği bir çağa karşı doğru tutumu ve davranışı seçen bir rekabeti
sürdürmek kolay olmayacaktı.
Zorluklar
sadece güzellik veya gençlikle sınırlı değildi, günümüz insanının evlilik
kurumundan beklentileri de bitmek üzereydi. Din, evlilik kurumunun
gerekliliğini ve sürekliliğini vurgularken, bilişsel düzeyde dinden uzak
kalmayı tercih eden bireyler evlilik dışı birliktelikleri normal olarak algılıyorlardı.
Evlilik dışı birlikteliklerin artmasındaki en önemli etken evlilik kurumunun yasal
ve ekonomik sorumluluklarını arttıran ve ağırlaştıran bağlayıcılığıydı.
‘Vadi
Yazarı’ insanın en korunaklı alanının ailesiyle birlikte yaşadığı evi olduğunu
vurguluyordu notlarında. Samirîlerin ana hedefi insanı en korunaklı alanında
yalnızlaştırmaktı ona göre; insana hissettirmeden, insanı evsiz kalma korkusuna
düşürmeden, evinde, en korunaklı alanında, özellikle kendi kararlarıyla
yalnızlaştırmayı başardıkları anda da insana istedikleri her şeyi
yaptırabilirlerdi. Evlilik kurumunun yasal ve ekonomik sorumluluklarını
arttıran ve ağırlaştıran bağlayıcılığı da sevgi ve merhametin bağlayıcılığı
yerine yasaları koyarak insanı yalnızlaştırıyordu.
"Son
zamanlarda özellikle Batılı ülkelerde önemi hızla artan evlilik sözleşmeleri,
bu bağlayıcılığı sınırlandırmakta, hatta eşlere farklı kişilerle birliktelikler
yaşanmasına izin verecek hükümleri içerecek esneklikte olabiliyorlar." diyordu
‘Vadi Yazarı’. "Çıkar sözleşmeleriyle anlam kayması yaşayan evlilik kurumu,
sosyal bir kurum olmaktan çok ekonomik ve kariyer öncelikli bir ortaklık haline
geliyor. Kentler, özellikle metropoller evlilik kıyım merkezleri olarak
çalışıyorlar."
Sonra
damıtarak elde ettiği sonuçları paylaşıyordu ‘Bekçi’:
"Evlilik
kurumunun geldiği son nokta kentli gençleri haklı olarak endişelendiriyor. Birbirlerini
karşılıklı olarak tanıma koşullanmasıyla evlilik kurumuna yaklaşan eğitimli
genç, yeterli olup olmadığına emin olmadığı sorgulama gücünü sağlıklı bir
şekilde kullanamıyor, kendi oluşturduğu kanaatleri yeterli sayarak karşısındaki
insanı kabul ediyor ya da sorgulayıp dışlıyor; deneyimli yetişkinlerin
olumlu/olumsuz eleştirilerini gereksiz bularak tanıdığını sandığı kişiyle evleniyor
veya onu reddetmekte cesur davranıyor."
Bireyi
kendini güvende hissedeceği evden, yuvadan koparmanın en iyi yolunun bu
olduğunu biliyordu Samirîler, gençler, evliliğin özgürlüklerini kısıtladığına
inandıklarında kendi özgür kararlarıyla evlenmekten uzak kalacak ve kötülüğün
bütün risklerine karşı savunmasız olacaklardı, bunun için de kimseyi
suçlayamayacaklardı:
"Yine aynı
şekilde deneyimli yetişkinlerin önerdiği ve seçtiği kişileri yeterli
bulan/bulmak zorunda kalan eğitimsiz gençlerin herhangi bir sorgulama hakkını
kullanmamaları da travmatik bir durum. Ne var ki; istatistikler boşanma
oranlarının üniversite mezunu çiftlerde daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Kuşkusuz görücü usulü ile gerçekleşen evliliklerde görülen boşanma oranı
düşüklüğü, evlilik kurumunun bu tür evliliklerde ideal bir şekilde yürüdüğü
anlamına gelmiyor. Bu daha çok, evliliğin insan üzerindeki durgunlaştırıcı ve
sonrasını düşündürücü yapısının gücünü ve aracıların oluşturduğu koruma
kalkanına sahip evliliklerin daha uzun ömürlü olduğunu gösteriyor."
Karımla
biz tuhaf bir şekilde tanışmış ve evlenmeye karar vermiştik. Kardeşimin ‘Roka
Salatası’ hatırlatması bu tanışmanın ilginçliğine yaptığı bir vurguydu.
Roka
salatasını seviyordum, diğer birçok salata türünü sevdiğim gibi. Yaylaya, yakın bir
akrabamızı ziyarete gittiğimiz bir zamandı, erkeklerin buyruklarla yaşadığı,
kadınların buyrukları eksiksiz yerine getirdiği bir zaman. Erkeklerin mangal
dışında bir şeye dokunmadığı, salata yapmadığı zamanlarda salata yapmak
tehlikeli bir şeydi; kazak erkek yerine kolaylıkla kılıbık erkek damgası yiyebildiğimiz
o akşam, ben de yemeğe katkım olsun diye, ‘Bize salata yap!’ diyen akrabalarımı
kıramamış ve roka salatası yapmıştım.
Karım ve
ailesi de o akşam yakın akrabamız tarafından davet edilmişti ve ben bundan
habersizdim.
Yemek
bitmiş ve geniş balkonda çay servisi yapılmıştı. O akşam içtiğim çay hayatım
boyunca içtiğim çaylara benzemiyordu. Her şey böyle başlamıştı; karım roka
salatasını kimin yaptığını merak etmişti ben de çayı kimin yaptığını. Sonrası
yıldırım hızıyla gelişmişti.
‘Vadi Yazarı’
anlatmaya devam ediyordu:
"Birbirini
tanıyarak evlenmeye karar veren çiftler aracıların oluşturduğu koruma
kalkanından mahrum kalıyorlar. Yeni söylemde evlilik psikolojisi ve bu
psikolojiyi denetleyen ombudsman psikoterapistler, görücü usulündeki daimî
koruma kalkanını oluşturmak üzere konumlandılar ve insanlar modern çağda yeniden
aracılara muhtaç hale geldiler. Hatta bu türden kurumlar evlilik öncesi uyum
merkezleri adı altında bir nevi görücülük usulünü yeniden kullanıma sokmaya
çalışıyorlar."
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.