Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"İnsanı, aydınlanma tarafından itildiği şeytanî yalnızlıktan çıkarmadığımız sürece, onun değersiz bir paçavra olmasının önüne geçemeyiz; bunun yeri, zamanı yoktur. Geleceğin insanları bu karanlıkta ortaya çıkamaz."
İnsana çok yakından bakmak gerek, hayır, hayır fiziksel ya da psikolojik yakınlıktan bakmak değil bu; aydınlanma denilen şey bunu gereğinden fazla ve şeytanî bir şekilde yaptı ve yapıyor. İnsanın içine ve dışına dair şeytanî aydınlanmanın eleğinden geçmemiş hiçbir şey kalmadı; saygısızca didik didik edilerek değersiz bir paçavraya dönüştürüldü insan. Bu değersiz paçavraya yakından bakmak gerek.
Bugün dünyada herhangi bir kentin ara sokaklarında, alışveriş merkezlerinde, eğlence mekânlarında, işyerlerinde, atölyelerinde, resmî kurumlarında, ibadethanelerinde, spor salonlarında, parklarında, kütüphanelerinde, parlamentolarında, üniversitelerinde ya da tarlalarında, bahçelerinde, hayvan sürülerinin başında olan insanlara tek tek bakmalıyız. Çocuk, genç, erkek, kadın, yaşlı, bunak, evli, bekar, anne, baba, hasta, sağlıklı olarak değerlendirilebilecek her insana ayrı ayrı bakmalıyız.
Herkes nasıl? Herkes insana özgü olan değerli sıfatlarla mı tanımlanıyor ya da yoksa herkes aşağılanmış ve değersiz hissettiren bir başıboşluk, bıkkınlık, tükenmişlik içinde mi?
Saygısızca didik didik edilerek değersiz bir paçavraya dönüştürüldüğünü söylediğimiz insanın değerli sıfatlarla tanımlanıyor olma olasılığını düşünmemiz abes olabilir, ancak henüz bütün insanlar aynı ölçüde değersiz birer paçavraya dönüştürülmüş sayılmaz ve elbette bu durum insanlık adına bir teselli sayılabilir. Ne yazık ki bu tesellinin bütün insanlık için umut verici hiçbir yönü yok, çok yakında onlar da büyük çoğunluğun düştüğü derin karanlığa düşmek zorunda kalacaklar.
İnsanı anlamlı kılan inançları ve değerleridir; uğruna yaşadığı inanç ve değerler onun varoluşunu tanımlar ve onun değersiz bir paçavraya dönüştürülmesini engeller. İnsanın inançlarıyla değerleri arasına konulan uzun ve derin boşluklar onun kendisine duyduğu saygıyı azaltır; bu sürecin sonunda da insan başkalarının kendisine yönelik saygısızlığını kabullenmeye başlar. İnsanın aydınlanmanın, insan ruhuna ve bedenine yönelik saygısız didiklemelerine itiraz etmemesinin temel sebebi de inanç ve değer düşmanı bir bakış açısıyla insanı alıştırdığı derin saygısızlıktır.
Aydınlanma -ki burada her zaman kastedilen Batı’nın liderlik ettiği şeytanî aydınlanmadır- yayılma alanlarını destekleyici unsurlar tarafından baskın hale getirildi, bunu hepimiz biliyoruz. Neydi bu aydınlanmanın yayılma alanlarını destekleyici unsurlar?
Dünya’nın herhangi bir yerinde herhangi bir mesleği icra eden, herhangi bir yaşta ve cinsiyette, herhangi bir sağlık durumunda olan insana kadar yayılan aydınlanmanın destekleyici unsurlarını kim tasarlayabilir, kim oluşturabilir ve kim bu kadar güçlü bir şekilde destekleyebilir?
Aydınlanmanın destekleyici unsurlarının temelinde iletişim var biliyorsunuz; sonra eğitim, sonra etkileşim; yani medya, okullar ve eğlence yerleri, işyerleri, devlet kurumları dahil sosyal alanlarda yaşanan sınırları belli olmayan derin etkileşim.
O halde insanın didik didik edildiği özel alanlarda, özel atölyelerde tasarlanmış bir insan tipinin varlığından söz edebiliriz; aksi halde medya, eğitim ve etkileşim yoluyla yayılan aydınlanma neyi yayacaktı ki?
İnsanın didik didik edilerek sırlarının açığa çıkarılması, bunun önce kitaplar, sonra medyanın diğer bütün kolları aracılığıyla yapılması insanın yalnız bırakılması için gerekliydi. Aydınlanma yalnız yakaladığı insanı kendi karanlık içine çekebilir orada hırpalayabilir ve rahatlıkla aşağılayabilirdi. Kitap okuyanların o derin yalnızlığı ‘aydınlanma tarafından zorla alıkonulmuş olmak’ demek değil miydi?
Sonra sanatın her dalı, -insanın öz saygısına dair hiçbir şey üretmediği halde- insanın hırpalanması için çekildiği derin karanlığın birer temsilcisi değil miydi? Ya üniversiteler? Aydınlanmış üniversite mezununun aydınlanmamış halk unsurlarına tepeden bakmasını nasıl izah edebilirsiniz?
Bugün gördüğünüz her insan yalnız değil midir?
Aydınlanma insanı yalnızlaştırmayı amaçlıyordu, amacına da ulaşmıştı.
Medya ve okullar aracılığı ile yayılan aydınlanma, bu aydınlanmanın büyük ve derin etkisi ile yalnızlaştırılmış insanları ne tür bir etkileşime sokar?
Büyük çatışmaların ya da saygısız müdahalelerin arttığı bir etkileşim çıkmaz mı ortaya? Ötekini yadırgamak, yargılamak ve tasnif ederek değersizleştirmek demek değil midir bu? Yadırganmamak, yargılanmamak ve tasnif edilmemek için aydınlanmanın temel ilkelerini yerine getirmeye çalışan insan kendi içine daha çok kapanmaz mı? Aydınlanmanın yaydığı derin yalnızlık daha da derinleşmez mi? İnsan bu sürecin sonunda didik didik edilerek bir paçavraya dönüştürülmüş olmaz mı?
Bu değersiz paçavraya yakından bakmaya devam etmek gerek, çünkü insana yapılanın farkına varmanın başka bir yolu yok.
Yeryüzünü sarmış olan ve her insanın hayatını cehenneme dönüştüren şeytanî aydınlanmanın önüne geçmek zorundayız; insanın kendisine saygısı işlediği kötülüklerin normalleştirilmesine engeldir, kötülükleri normalleştiren, hayatın doğal bir parçası haline getiren aydınlanmanın durdurulması için yapılacak ilk üç şey bellidir; aydınlanmanın kitaplarından/ medyasından uzak durmak, okullardan aydınlanma standartlarını kaldırmak ve bunların gerçekleşmesi ile birlikte insana özgü doğal etkileşim alanlarının ortaya çıkmasını sağlamak.
İnsanı, aydınlanma tarafından itildiği şeytanî yalnızlıktan çıkarmadığımız sürece, onun değersiz bir paçavra olmasının önüne geçemeyiz; bunun yeri, zamanı yoktur. Geleceğin insanları bu karanlıkta ortaya çıkamaz.
Seçkin Deniz, 18.03.2024, Sonsuz Ark, Nezdîra | Nesnel Dokunuşlar
Nezdîra | Nesnel Dokunuşlar
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.