Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"İnsan hep alıştığının daha fazlasını istedi, daha fazlasını istedikçe kaos derinleşti. İnsanların kendilerinden yola çıkan bitmez tükenmez talepleri diğer insanların bitmez tükenmez talepleriyle karşılaştı, çatıştı ve hep birlikte yenildiler, hep birlikte içlerine, kaosun merkezine yenilmiş olarak döndüler."
Yakından bakmak gerek, yaşarken yaşanılanların yayıldığı bütün eksenleri görerek bakmak ve eksenlerin birleştiği merkeze odaklanmak gerek.
Bu çok zor, ama imkânsız değil. Çünkü bütün eksenlerin merkezi insan olan kaostan yayıldığını ve yine merkezi insan olan kaosa döndüğünü yaşayan herkes biliyor; ölüler artık bilgiyi sonraki bölümde değerlendirecekler, ancak yaşayanlar kesinlikle biliyor.
Ne var ki her bilen farkında olmuyor kaosun, farkında olsa da herkesin farkına varmasını sağlayamıyor.
Bu, yaratılışının ve yaptıklarının insana verdiği en büyük ceza. Cennetten kovulurken sırtına yüklenmiş kaçınılmaz bir kaos döngüsü.
İnsan bir kaos, başından sonuna kadar, dengeler üreterek ve kendi içinden binlerce kaos çıkararak yaşayan bir kaos; binlerce yıl önce de böyleydi, binlerce yıl sonra da böyle olacak.
Cennetin ilk zamanları güzeldi, insan cennete alışınca azdı. Daha fazlasını istedi; kendisine yasaklanan ağaçtan başka sayısız ağaç varken üstelik. Sadece bir ağaçtı sakınılması gereken; ağaçlar değil.
Kaos böyle başladı.
Ve elbette bu kaosun bir önderi vardı: Şeytan.
İnsan hep alıştığının daha fazlasını istedi, daha fazlasını istedikçe kaos derinleşti. İnsanların kendilerinden yola çıkan bitmez tükenmez talepleri diğer insanların bitmez tükenmez talepleriyle karşılaştı, çatıştı ve hep birlikte yenildiler, hep birlikte içlerine, kaosun merkezine yenilmiş olarak döndüler.
Ne var ki cennetten kovulmuşlardı, hep birlikte yenilmişlerdi ve artık aç ve yoksuldular.
Öldürdüklerinde Osman sekseni aşmış bir pir-î fânî idi, Mısır’dan, Basra’dan, Kûfe’den gelen, kölelerin ve işsiz güçsüz bedevîlerin de destek verdiği, yaklaşık iki ay boyunca Medine’de terör estiren suikast timinin kuşattığı evinde Kur’an okuyordu, oruçluydu, bütün sahabîler evlerine çekilmişti, bütün her yer sessizdi, kapıda muhafız olarak Ali’nin oğulları Hasan ve Hüseyin, Abdullah İbn-i Zübeyir vardı.
Osman’ı askerî darbeye katılan ve kuşatılan evine giren birkaç Mısırlı öldürmüştü.
Bu kaosun da bir önderi vardı: Yahudilikten dönme Abdullah İbn-i Sebe.
Ama Osman’a, liderliğini Ebu Süfyan’ın yaptığı Mekke’nin hanedan ailesi olan Ümeyye Oğulları dışında herkes muhalifti; babasının vefatı üzerine Osman’ın himayesinde büyüyen ve istediği valilik görevine tayin edilmeyince Mısır’a giderek oraya yerleşen Ebû Huzeyfe’nin oğlu Muhammed ile Ali’nin himayesinde büyüyen Ebû Bekir’in oğlu Muhammed de kaosun başını çekenlerdendi.
Ebû Bekir 'in yakın arkadaşıydı Osman, onun aracılığıyla Müslüman olmuştu, zengin bir ailenin oğluydu, Mekke’nin prenslerindendi, vahiy kâtibiydi, Kur'an'ı çoğaltmıştı, ona önce ilk kızını o ölünce de ikinci kızını gelin olarak veren Allah’ın Elçisi Muhammed’in halası Ümmü Hakîm Beyzâ bint Abdülmuttalib’in kızı Erva bint Küreyz’in oğluydu.
Osman, Ali’nin ve Fatıma’nın düğününü finanse etmişti. Fakir olan Ali'nin kalkanını beş yüz dirheme satın almış, sonra Ali'ye düğün hediyesi olarak geri vermişti.
Osman’ın döneminde (644-656) İslâm orduları İran, Afganistan, Gürcistan, Dağıstan, Azerbaycan, Sudan, Kuzey Afrika, İspanya kıyılarına kadar olan coğrafyayı fethetmişlerdi.
İktidarının ilk altı yılında Ümeyye Oğulları’nın (Emeviler) lideri Ebu Süfyan yaşıyordu ve Osman Ümeyye Oğullarındandı, Hanedan ailesindendi, Ümeyye Oğullarının yönetim geleneklerini uyguluyordu.
Fetihler sürüyordu, Müslümanlar zenginleşiyordu. Ebu Süfyan Hâşimîleri iktidar alanına yaklaştırmıyordu, Allah’ın Elçisi’ne ve Ebû Bekir’e katiplik yaparak devlet işlerini yürütmeyi öğrenen Osman, Ali ile istişare ederek eleştirileri ciddiye almış ve birçok kez sorunları çözmeye de çalışmıştı.
Osman’ı niçin öldürmüşlerdi?
İddialar şöyleydi:
- Önemli devlet görevlerine tayin ettiği yakınlarına devlet hazinesinden büyük miktarlarda bağışta bulunması,
- Kureyş ileri gelenlerinin Medine’den ayrılıp fethedilen bölgelerdeki şehirlere yerleşmelerine ve geride bıraktıkları arazilerin göç ettikleri yerlerdekilerle değiştirilmesine izin vermesi, oralarda çok miktarda mülk edinmelerine göz yumması,
- Bazı sahâbîlere fethedilen şehirlerde iktâlar vermesi,
- Kur’ân-ı Kerîm’i istinsah ettirdikten sonra diğer Kur’an nüshalarını yaktırması,
- Kureyş adına kabilecilik yapan bazı valilere ses çıkarmaması,
- Allah’ın elçisi Muhammed tarafından Tâif’e sürülen amcası Hakem İbn-i Ebü’l-Âs’ın Medine’ye dönmesine izin vermesi,
- Kendisini eleştiren Ebû Zer el-Gıfârî, Abdullah İbn-i Mes‘ûd ve Ammâr İbn-i Yâsir gibi sahâbîleri çeşitli şekillerde cezalandırması,
- Medine civarındaki bazı arazileri beytülmâl develeri için koruluk haline getirmesi,
- Hac için Mekke’de bulunduğu sırada farz namazları mukimler gibi kılması,
- Mescid-i Nebevî inşaatında önceden kullanılmayan bazı malzemeleri kullandırması,
- Allah’ın Elçisinden intikal eden hilâfet mührünü Bi’rierîs’e (Osman’ın, Ebû Bekir ve Ömer’den sonra kendine intikal eden, üzerinde “Muhammed Resûlullah” yazısı bulunan gümüş yüzüğü düşürdüğü kuyunun adı) düşürmesi
- Ganimetlerin önemli bir kısmını yakınlarına tahsis ettiği ve diğer akrabalarından bazılarına haksız yere mal ve toprak verdiği iddiası
Geceleri ibadetle, gündüzleri oruçla geçiren ve oruçlu olarak da öldürülen Osman nazik ve mahcup bir tabiata sahipti ve cömertti:
- Medine’ye hicretten sonra içme suyu sıkıntısı yaşandığı bir sırada 35.000 dirheme satın aldığı Rûme Kuyusu’nu vakfetmişti
- Tebük Seferi hazırlıklarında en büyük yardımı yapmıştı
- Ebû Bekir zamanındaki bir kıtlık sırasında 1000 deve yükü buğday, kuru üzüm ve zeytinyağı ile dönen kervan malının tamamını muhtaç durumdaki Müslümanlara dağıtmıştı
- Talha b. Ubeydullah’ta olan 50.000 dirhem alacağını bağışlamıştı
- Civardaki yerleri satın alıp Mescid-i Harâm’ı genişletmiş ve Harem’in sınır taşlarını yeniletmişti
- Mescid-i Nebevî’yi yeniden inşa ettirirken kendi malından 10.000 dirhem harcamıştı
- Akrabalarına da kendi malından büyük miktarlarda yardım yapmıştı
İktidarının ikinci altı yılında çok yoğun eleştiriler alan Osman müfettişler göndererek vilâyetlerdeki durumu öğrenmek istedi, Şeytan’ın yatağı Mısır’dı, suikast ve darbe hazırlıklarının yapıldığı, her yere fitne tohumlarının serpildiği yerde Abdullah İbn-i Sebe vardı.
Fakat fitneye haklı olduklarını düşünerek dahil olan birçok sahâbî vardı.
Osman’ı niçin öldürmüşlerdi?
- Fetihlerin duraklamasıyla birlikte ganimet geliri azalınca garnizon şehirlerinde yaşayan muharip sınıfın geçimi düzenli vergi gelirlerine bağlı hale gelmiş ve asker maaşlarının ödenmesinde sıkıntı başlamıştı.
- Birdenbire zenginleşmenin kaçınılmaz sonucu olan iktisadî buhran, yönetimi tasarruf yapmaya ve askerlerin maaşlarını azaltmaya mecbur etmişti.
- Bu sırada fetih ordularında çoğunluğu, şehitlik veya gazilik yerine sadece ganimet için cephelere koşan askerler teşkil ediyordu. Bu sıkıntılar karşısında onlar önceki ganimetlerin nereye gittiğini, kendi hakları saydıkları fethedilmiş arazilerin durumunu sorgulamaya başladılar.
- Öte yandan valilerin yanı sıra ashabın ileri gelenlerinden küçük bir grubun büyük servetler edinmesi kıskançlıklara yol açtı.
- Bu gelişmeler Câhiliye dönemi kabilecilik anlayışını yeniden ortaya çıkardı.
Cennetin ilk zamanları güzeldi, insan cennete alışınca azdı. Daha fazlasını istedi; kendisine yasaklanan ağaçtan başka sayısız ağaç varken üstelik. Sadece bir ağaçtı sakınılması gereken; ağaçlar değil.
Osman’ı öldürmek cehennemi çağırmaktı.
Öldürdüler ve bütün Müslümanlar seyrettiler.
Osman’ı Müslümanlar öldürmedi, ama Osman Müslümanların başkentinde, Müslümanların gözlerinin önünde öldürüldü.
Herkes Osman’ın öldürüleceğini biliyordu, onu bütün iyiliklerine rağmen yalnız bıraktılar
Öldürdüklerinde Osman sekseni aşmış bir pir-î fânî idi, Mısır’dan, Basra’dan, Kûfe’den gelen, kölelerin ve işsiz güçsüz bedevîlerin de destek verdiği, yaklaşık iki ay boyunca Medine’de terör estiren suikast timinin kuşattığı evinde Kur’an okuyordu, oruçluydu, bütün sahâbîler evlerine çekilmişti, bütün her yer sessizdi, kapıda muhafız olarak Ali’nin oğulları Hasan ve Hüseyin, Abdullah İbn-i Zübeyir vardı.
Daha yakından bakmanın imkanları kısıtlı, çünkü on dört yüz yıl önce yaşanan kaosa daha fazla ‘doğru’ yaklaşmak imkânsız. İşin içinde Ebu Süfyan ve oğlu Muaviye var, Ebu Bekir’in oğlu ve kızı var, kuşatılmış evine su gönderen Ali var.
Ama gerçek sabit; iktidar mücadelesi ve zenginliğe alışmak, zenginliği paylaşamamak. Fetihler sürerken akan servetin fetihler yavaşladığında azalmaya başlaması.
Şimdi, yaşadığımız zamanda yaşanılanlara bakarak anlayabiliriz belki kaosun merkezi olan insanı.
Zenginlik azaldığında daha fazlasını isteyenlerin asla değişmediği bu çağda yirmi iki yıldır iktidar olan Erdoğan’ın ilk on bir yılını yüceltip sonraki on bir yılını yerden yere vuranlar da aynı.
Üç bin dolardan on üç bin dolara taşıdığı kişi başına düşen Millî Gelir’den bahseden yok, bitirdiği terörden, yaptırdığı yollardan, barajlardan, hastanelerden, okullardan, uçaklardan, gemilerden, açıldığı dünyanın bütün ülkelerinden bahseden yok.
Osman’ı öldürmek için yola çıkanlarla Erdoğan’ı öldürmek için yola çıkanlar arasında bir fark yok; Abdullah İbn-i Sebe’nin soyu yaşamaya ve fitne çıkarmaya devam ediyor.
Erdoğan’ı yalnızlaştırarak, kötüleyerek yaptıklarını unutturmaya çalışanların amacı da bütün Müslümanlar izlerken Erdoğan’ı öldürmek değil midir?
Kapıda Ali’nin çocukları muhafız olsalar da Osman’ı öldürmek mümkün oldu, ama suikastçılar değildi asıl katiller, İslam öncesi Mekke’nin efendiliğini yapan Ebu Süfyan’ın ve oğlu Muaviye’nin liderlik ettiği Ümeyye Oğulları idi.
Şimdi, yaşadığımız yılda Erdoğan’ı öldürmek gerekmiyor, Erdoğan’ı bütün yaptıklarıyla cezalandırarak hatırasını yok etmek üzere her şeytanla ortak çalışanlara karşı Müslümanların sessiz kalması Erdoğan’ı öldürmek demek; sandıkta Erdoğan’a ders verme çabasına girmek Osman’ı öldürmekle eş anlamlı.
Erdoğan’ın en büyük kusuru tasavvufa egemenliğini iade etmesi; günümüzün Ümeyye Oğulları Sufizm’in gölgelerinde saklanıyorlar ve onu onlar öldürüyorlar, Müslümanlar da fitneye seyrederek katılıyorlar.
Tasavvuf, Allah’ın yaklaşmayın dediği, kendilerinin ‘Yaşam Ağacı’ dediği ağacın ta kendisiydi.
Cennetin ilk zamanları güzeldi, insan cennete alışınca azdı. Daha fazlasını istedi; kendisine yasaklanan ağaçtan başka sayısız ağaç varken üstelik. Sadece bir ağaçtı sakınılması gereken; ağaçlar değil.
İnsan hep alıştığının daha fazlasını istedi, daha fazlasını istedikçe kaos derinleşti. İnsanların kendilerinden yola çıkan bitmez tükenmez talepleri diğer insanların bitmez tükenmez talepleriyle karşılaştı, çatıştı ve hep birlikte yenildiler, hep birlikte içlerine, kaosun merkezine yenilmiş olarak döndüler.
Nezdîra | Nesnel Dokunuşlar
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.