Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Düşünüp içinde boğulduğumuz karanlığı sorguluyor muyduk? Yoksa kötülüğün istisna olmaktan çıkıp genelleştiğini görmezden mi geliyorduk?"
İnsan uzun ömrü boyunca her şeyi bilerek yapıyordu. Yaptığı kötülüklerin daima farkındaydı, ancak her zaman karşısındakileri aldatmaya alıştığı için Allah’ı da aldatacağını sanacak kadar ahmak olabiliyordu. En’âm Suresinin 25-28. ayetleri yıldırım hızıyla çıkıp geliyordu hafızamdan:
‘Onlardan seni (Kur’an okurken) dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne örtüler çektik, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü âyeti (delili-mucizeyi) görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kâfirler sana geldiklerinde, “Bu (Kur’an) eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyerek seninle tartışırlar. Onlar başkalarını ondan menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Onlar farkına varmaksızın, ancak kendilerini helâk ediyorlar. Ateşin karşısında durdurulmuş iken, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve müminlerden olsak” dedikleri vakit bir görsen! Hayır, daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü. Eğer geri gönderilselerdi, elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar.’
‘Sıkıntı’ bittiğinde Fırtına’nın karısının mutlaka onu okuması gerekiyordu. Kötü bir insan değildi, ancak birçok insan gibi onun da kapıldığı akıntıdan çıkacak gücü yoktu. Bekçilerin kaygısı da burada başlıyordu, soru sormayan ve gerçek cevapları aramayan birine hiç kimse bir şey anlatamazdı.
Aslında tam da bizim işimizle doğrudan ilişkili bir çıkarımdı bu, sistem mühendisliğinin ne işe yaradığını bilmeyenler, bu büyük fırsattan mahkûm kalıyorlardı. Onlara göre kendileri her şeyi yapıyorlardı, başkalarına ihtiyaçları yoktu.
‘Vadi Yazarı’nın artık sona ermek üzere olan notları sonsuz yolculuğumuzda yaşadığımız çelişkilere dokunuyordu:
“Bilmek, farkına varmak, seçim yapmak ve davranmak için gönderdiği kılavuza bakarak aklımızı kullanmamızı emreder Allah; başka türlü aklımızı kullanmış olmayız, ancak akılsızlar gibi davranmış oluruz. Çünkü akıllı insan Allah’ın gönderdiği kılavuz kütüphanesinin dışında bir seçeneğin kendisine hem dünya da hem de ahirette cehennemi yaşatacağını bilir. Akıl şimdi başlangıçtan beri sonunu çok iyi bildiği bir şeyi izliyor; kendisinden çıkan, kendisini taklit eden ve ‘seküler akıl’ olarak insanlığa Allah’tan bağımsız bir cennet hayatı vaat eden Batılı sahte aklın sefaletini izliyor. ‘Batılı Akıl’ egemen olduğu üç yüz yıl boyunca şeytanın liderliğinde ürettiği kılavuzlarla bir kütüphane oluşturdu; insanlık cahil bırakılarak ve zorla bu kütüphaneye bağımlı hâle getirildi. Sadece kötülük için yol haritaları çizen kılavuzlarla dolu bu kütüphane, önce şeytana geniş bir alan açarak herhangi bir tanrı olmadığını öğretti; sonra erkeğe ve kadına, ölüye ve diriye, doğmamışa ve doğmuş olana, çocuğa ve yaşlıya, sağlıklı olana ve hastaya, güçlü olana ve zayıfa, zengine ve fakire, beyaza ve siyaha neredeyse eşit bir şekilde aşağılık olmayı, öldürmeyi, yalan söylemeyi, zinayı, hırsızlığı, kumarı, aklı yok edici şeylerle sarhoş olmayı öğretti. Sevgiyi ahmaklık, merhameti zayıflık olarak tanımladı; iyilik yapmak yerine bencilliği öne çıkardı, insanı yalnızlaştırdı ve kendi çocuğunu, kendisinin cinsel dokunulmazlığını parçalayacak, bedenini kesip biçecek kadar delirtti.”
Vadi böyle bir yerdi artık.
“Batılı Akıl, yaşanan bu sefaletin mimarı olduğunu biliyordu; kendi kütüphanesinden emdirdiği insanın şeytana dönüşeceğinden de emindi. Peki ya biz? Batılı insanın yaşadığı sefaletten muaf mıyız? Biz Müslümanlar bütün bunları bildiğimiz halde neden Batı’nın kılavuz kütüphanesinden beslendik, neden Batının ürettiği insanın sefaletini izlerken o şeytan pisliklerini emmeye devam ediyoruz?” diye soruyordu ‘Bekçi’ ve cevaplıyordu sorusunu:
“Hayır; muaf değiliz. Modernleşme diyerek ruhumuzu sırtımızdan sıyırdığımız bir çılgınlık döneminde Batı'ya yüzümüzü döndük ve onun bizi gerilettiğini iddia edenlere inanarak Kur'an'ı bir kenara koyduk. Satanizmin azizlerinin yazdığı kılavuzlarla dolu Batı Kütüphanesini bizi yüceltecek bir tapınak olarak kabul ettik. Ve şimdi Batılılar gibi sefaletin öğrenilmiş çaresizliğinde debelenip duruyoruz; düşünmüyoruz, sorgulamıyoruz ve yeniden insan olmak için çaba göstermiyoruz, Hıristiyanlar gibi Allah'ın gökten yere inip bizim için her şeyi yapmasını bekliyoruz.”
Düşünüp içinde boğulduğumuz karanlığı sorguluyor muyduk? Yoksa kötülüğün istisna olmaktan çıkıp genelleştiğini görmezden mi geliyorduk?
“Batılı kılavuzlarımız bizi yanıltmaya devam ediyorlar, gözlerimizi kılavuzlarımızdan ayıramıyoruz; onların kötülük üreten kitaplarından kopamıyoruz. Çünkü aldatılmış olmayı seviyoruz, sefaletten kurtulmak istemiyoruz, eğer istesek de nereden başlayacağımızı bilmiyoruz. Belki de bilmek istemiyoruz birer münafık olarak.” diyordu ‘Vadi Yazarı’ can acıtıcı bir şekilde. “Akıl bize ‘Bismillah’ diyerek başlamamızı emreder; evrenin yaratıcısı olan Allah’ı tek otorite kabul ettiğimizi ve onun dışındaki bütün otoriteleri reddettiğimizi beyan ettiğimiz mükemmel bir kılavuzdur Bismillah. Siz de nereden başlayacağınızı öğreten bu ilk kılavuzu takip etmek istemez misiniz?”
Nereden başlayacaklarını biliyor muydu Batı’yı taklit ederek gelişeceklerini düşünen Müslümanlar?
‘Bekçi’nin son cümleleri tarihin cehaletle dolu karanlık sokaklarını, hatta antik zamanlardan kalan anıtlarını bile inletecek kadar ağırdı:
“‘Bismillah’ diyerek başlamaktan daha zor hiçbir şey yoktur Batılı Akıl için. Sefaletten kurtulmak için ‘Bismillah’ der ve Kur’an’ın ilk sayfasından okumaya başlamak ister misiniz bütün kılavuzlarınızı yeniden? Batılı sefaletin bütün ruhunuzu ve bedeninizi ele geçirdiği bugün gerçekten Müslüman olur musunuz? Gerçekten Müslüman olduktan sonra çocuklarınıza ne zaman, nerede, nasıl, kim tarafından ve kendilerine neden öğretildiğini çok iyi hatırlayacakları ve dolayısıyla çok iyi bildikleri Kur'an gibi mutlak doğruları içeren ilahî bir kılavuz kütüphanesini kullanmayı öğretirsiniz, çocuklarınız düşündükleri veya düşünecekleri şey her ne ise o ona ait zihinlerine yerleştirilmiş bulunan kılavuzlara bakarlar önce. Ve sonra matematikle, felsefeyle, edebiyatla, sanatla 'Aklın Kılavuz Kütüphanesi'ni hayata indirgeyerek yeniden kurarlar... Ve aldanmazlar. Bu çok mu zor?”
Devasa bir sessizlik yankılanıyordu çağın insanlarının zihninde. Ölüm sessizliğinden beter bir sessizlikti bu. Ağır ağır ilerleyen ve insanın nefesini kesen bir kanser gibi yayılıyordu kötülük.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.