3 Haziran 2024 Pazartesi

SA10783/EK35: İsyan Eden Çiftçiler Avrupa'nın İddialı İklim Planını Nasıl Bozdu?

   Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Sonsuz Ark'ın Notu:
Çevirisini yayınladığımız analiz, hem akademik dergilerde hem de Vox, Guardian, Wired ve New Republic gibi yayınlarda gıda ve politika hakkında geniş çaplı yayınlar yapan, Pratt Enstitüsü Sosyal Bilimler ve Kültürel Çalışmalar Bölümü yardımcı doçenti Jan Dutkiewicz'e aittir ve Avrupa Birliği'nde İklim değişikliği çerçevesinde tarım politikalarında yapılan değişikliklere ve çiftçilerin benzersiz protesto eylemlerine odaklanmaktadır. Üretilmiş ve insanlığı yeniden tanımlamak için kullanılmış olan korkunç Covid-19 salgını sonrası İklim değişikliği çerçevesinin içine sıkıştırılan satanist ve liberal-kapitalist amaçlara hizmet eden kırmızı et düşmanlığının (yapay et üreten Bill Gates gibi küresel sermaye aparatlarının) kök nedenlerini açığa çıkaran doğal sebeplere dikkat etmenizi ve insanların direnişinin ne kadar değerli olduğunu fark etmenizi öneriyoruz. İnsanların doğal et yeme taleplerini Bill Gates gibi hayvansal gaz salınımı ile karşılayan, tarımı küçümseyen ve yapay et gibi insan sağlığı açısından tehdit oluşturan ürünlere karşı çıkanları sağcılıkla suçlayan analistin de satanist çıkarları korumak için çalıştığı açıkça görülmektedir. Türkiye Avrupa'daki bu büyük çatışmaya tedbir olarak artık geçmişte kalan ve güçlü çıkar gruplarının etkisiyle çıkarılan yiyecek-içecek standartlarını ürünlerin doğal yapısını koruyacak, kimyasal koruyucuları tamamen devreden çıkaracak şekilde güncellemelidir.
Seçkin Deniz, 03.06.2024, Sonsuz Ark 

 How rioting farmers unraveled Europe’s ambitious climate plan

"Yol kesen, gübre döken çiftçiler AB tarımının kalbindeki paradoksu ortaya koyuyor."

Bu hikâye, aşağıdaki hikâyelerden oluşan bir grubun parçasıdır:

  • Avrupa'nın dört bir yanındaki çiftçiler neden protesto ediyor?
  • Tarım Avrupa'nın çevresel krizlerini nasıl körüklüyor?
  • Tarım sübvansiyonları Avrupa siyasetinde nasıl yerleşik hale geldi?
  • İtalya hücre kültürüyle üretilmiş eti neden yasakladı?
  • Avrupalı liderler iklim politikası konusunda neden tarım ticaretine boyun eğiyor?

Şubat 2021'de, Covid-19 pandemisinin ölümcül ikinci yılının ortasında, Fransa'nın Lyon kentinin belediye başkanı Grégory Doucet, kentteki okul kafeteryalarının menülerinden kırmızı eti geçici olarak çıkardı. Değişiklik çevre dostu olmakla birlikte, karar sosyal mesafe protokolleri tarafından yönlendirildi: Birden fazla seçenek sunmak yerine et yiyenlere, vejetaryenlere ve dini kısıtlamaları olanlara servis edilebilecek tek bir sıcak yemek hazırlamak daha güvenli ve daha verimliydi.

Mart ayında Fransa'nın Nimes kentinde çiftçi protestoları. Haberlere göre, abluka sırasında büyük lastikler ateşe verildi. Luc Auffret/Anadolu Getty Images aracılığıyla

Fransız tarım kuruluşlarının tepkisi histerikti. Dönemin Tarım Bakanı Julien Denormandie "Çocuklarımızın tabaklarına ideoloji koymayı bırakmalıyız!" diye tweet attı. Hayvancılıkla uğraşan çiftçiler Lyon'un şehir merkezini traktörlerle doldurdu ve belediye binasının önünde ineklerin geçit törenini yaparak "Eti durdurmak gelecekteki virüslere karşı zayıflığın garantisidir" yazılı pankartlar açtı. Hayvan üreticileri, politikacılar ve ebeveynlerden oluşan doğaçlama bir koalisyon, değişikliğin iptali için şehir mahkemesine başarısız bir dilekçe verdi.

Bir çay fincanındaki fırtına gibi görünebilir; tam anlamıyla bir Fransız kavgası. Ancak bu, Avrupa Birliği (AB) çiftçilerinin devletle olan ilişkilerindeki büyük paradoksu yansıtan, Avrupa tarım politikasının bir mikrokozmosuydu.

Bir yandan, çiftçiler refah devletinin koğuşlarıdır, cömert sübvansiyonlar ve işlerini sürdürmelerini sağlayan korumacı ticaret politikaları için ulusal hükümetlere ve Avrupa Birliği'ne bağımlıdırlar. Öte yandan, düzenlemelerden, kısıtlamalardan ve hükümetin aşırıya kaçtığı algısından rahatsız olan iş adamlarıdır. Bu pozisyonlar arasındaki gerilim, hükümetler gıda ya da çiftçiliği diğer sektörlerde olduğu gibi kamu yararına düzenlemeye çalıştığında düzenli olarak çiftçi isyanlarına dönüşüyor. Bu arada AB'li politikacılar, protestocuları ve seçmenleri harekete geçirme kabiliyeti nedeniyle tarım ticaretine boyun eğme ihtiyacı hissediyor.

Bu yıl, bu protestoların Avrupa'nın geleceğini dönüştürme gücüne sahip olduğu açıkça ortaya çıktı.

Geçtiğimiz Şubat ayında, Doucet'nin okul yemeği duyurusundan neredeyse üç yıl sonra, Lyon çevresindeki yollar Fransız hükümeti ve AB'ye öfkeli çiftçiler tarafından yeniden kapatıldı. Bu, son aylarda Avrupa'yı kasıp kavuran, sübvansiyonların devamı ve yeni çevre düzenlemelerinin yapılmaması gibi bir dizi taleple başlayan protesto dalgasının bir dalgalanmasıydı. Kısacası, devletin tüm nimetlerine karşılık hiçbir yönetim gücünün olmaması.

Paris'te çiftçiler ülkenin Salon de l'Agriculture ticaret fuarında polisle çatıştı. Almanya'da ülkenin ekonomi bakanını taşıyan bir feribota saldırmayı denediler. Brüksel'de traktörlerle polis barikatlarını aştılar. Hollanda'da otoyol kenarlarında asbest yaktılar. Polonya'da ucuz tahıl ithalatını engellemek için Ukrayna sınırı boyunca yığınak yaptılar. Çekya'da Prag sokaklarını gübre ile kapladılar.

Protestolar, AB'nin, kıtanın kara parçasının üçte birinden fazlasını kaplayan ve ekolojik ayak izine orantısız bir şekilde katkıda bulunan endüstriyel tarımın en kötü zararlarını kontrol etmeyi içeren kapsamlı bir iklim planı olan Yeşil Anlaşma'nın bir parçası olarak bir dizi yasayı geçirmeye çalıştığı sırada geldi. Bu gündem, Avrupa'nın uzun zamandır süregelen tarım sektörüne yönelik az sayıda bağla bağlı refah paradigmasıyla çarpışıyor.

Tarım ticareti çıkarları, Avrupa'nın gıda sistemini elden geçirmeyi amaçlayan Yeşil Anlaşma'nın baş tacı olan Tarladan Sofraya stratejisini 2020'deki başlangıcından bu yana engellemek için çalışıyor. Bu yıl, yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimleri (AB'nin yasama organının bir parçası) üzerinde beliren sağcı popülizm hayaletiyle birlikte, kıta genelinde çiftçilerin protestoları sadece yeni sürdürülebilirlik reformlarını durdurmakla kalmadı, aynı zamanda mevcut çevre düzenlemelerini de baltaladı. Şimdi ise Avrupa'yı sürdürülebilir tarımda küresel bir lider haline getirme planları suya düşmüş gibi görünüyor.


Çiftçiler Mart ayında Brüksel'in AB mahallesindeki sokaklara gübre döküyor. Getty Images aracılığıyla Dursun Aydemir/Anadolu

Avrupa tarımı nasıl bu hale geldi?

Avrupa siyaseti ve politikasındaki merkezi önemine rağmen tarım, AB'nin GSYH'sinin yaklaşık yüzde 1.4'ünü oluşturan ve Birliğin 27 ülkesinin hiçbirinde GSYH'nin yüzde 5'ini geçmeyen, blok ekonomisi içinde çok küçük bir sektördür. Sektör aynı zamanda AB fonlarının en büyük alıcılarından biridir; çiftçilere verilen sübvansiyonlar ve kırsal kalkınmaya yapılan yatırımlar, genellikle cömert ulusal sübvansiyonlara ek olarak AB bütçesinin yaklaşık dörtte birini tüketmektedir.

Bu arada, Avrupa tarımının çevresel ayak izi, ekonomik katkısıyla büyük ölçüde orantısızdır. Giderek kuraklaşan kıtadaki suyun üçte birini kullanıyor. AB'nin sera gazı emisyonlarının yüzde 10'undan sorumludur, buna metan ve nitröz oksit de dahildir, her ikisi de esas olarak hayvansal tarım tarafından salınan oldukça güçlü sera gazlarıdır. Toprak ve su kirliliği, biyoçeşitlilik kaybı ve insan sağlığı üzerindeki bir dizi etkiyle bağlantılı olan küresel pestisit kullanımının yaklaşık dörtte birini oluşturmaktadır.

Elbette yemek yememiz ve gıda üretmemiz gerekiyor. Ancak Avrupa'nın tek ürünlü ve canlı hayvan yoğun tarım sistemi sürdürülebilir olmaktan çok uzak.

Yine de AB, kıtanın çevre sorunlarının çoğundan sorumlu olan ve bu sübvansiyonlar sayesinde çevre düzenlemelerini ve hatta bu sübvansiyonlara ilişkin koşulları engellemek için örgütlenen, ekonomik olarak ihmal edilebilir bir sektörü sübvanse etmek için büyük miktarlarda para akıtmaya devam ediyor.

Tarımın GSYH'nin yüzde 1'inden azını oluşturduğu ve siyasi olarak ağırlığının çok üstünde bir performans sergilediği Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere, dünyadaki pek çok ülke gıda üretimini cömertçe sübvanse ediyor. Ancak ABD tarım sektörünün yıllık milyarlarca dolarlık federal ödemelerinin çoğu, 2021'de aldığı 24 milyar doların üçte birinden fazlası da dahil olmak üzere, sübvansiyonlu ürün sigortası gibi dolaylı şekillerde geliyor ve bu sübvansiyonlar, AB'deki tarım sübvansiyonlarına kıyasla sektörün GSYİH'ye katkısının çok daha küçük bir bölümünü oluşturuyor. Avrupa'da onlarca yıllık hükümet politikası, gıda üretimini, kağıt üzerinde çiftçilerin iyiliğinin kamu yararı ile eşitlendiği kapsamlı bir devlet refah çerçevesine entegre etti.

Bu sistem, İkinci Dünya Savaşı'nın yıkıntıları arasında, tarım ve gıda güvenliğinin desteklenmesinin harap olmuş ve çoğu zaman açlık çeken kıtada varoluşsal bir politika zorunluluğu haline gelmesiyle ortaya çıkmıştır.

Savaş sonrası politikalar gıda arzını güvence altına almak, çiftçi ailelere istikrarlı bir gelir sağlamak ve kamu yararına kırsal ekonomileri canlandırmak için tasarlandı. Avrupa tarım politikası, sübvansiyonlar ve yabancı rekabete karşı koruma ile tanımlanan kendi refah sistemi haline geldi.

İşe yaradı. 1950 yılına gelindiğinde Batı Avrupa'da tarımsal üretim savaş öncesi seviyelere ulaşmıştı. AB'nin öncülü olan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) 1957'de kurulduğunda, ekonomik entegrasyon üye ülkelerdeki yüksek oranda sübvanse edilen ve korunan tarım sorunuyla başa çıkmayı gerektireceğinden, tarım tartışmaların merkezinde yer aldı.

Cevap, 1962 yılında başlatılan ve AET ve daha sonra AB politikasının merkezinde yer alan Ortak Tarım Politikası (OTP) idi. Ulusal düzeydeki tarımsal refah politikalarının bir uzantısı olan OTP'nin amacı "özellikle tarımla uğraşan kişilerin bireysel kazançlarını arttırarak tarım toplumu için adil bir yaşam standardı sağlamaktı."

Başka bir deyişle, amaç, tarımı rekabetçi bir iş kolu haline getirmek için politika kullanmak yerine, tarımı piyasadan korumak ve çiftçileri uzun vadede iş başında tutma politikasına bağlı kalmaktı. Ekonomi tarihçisi Ann-Christina Knudsen, Farmers on Welfare adlı kitabında CAP'ın "en başından beri rasyonel ticari çıkarları değil, son derece öznel siyasi 'tercihleri' yansıtan bir kamu politikası" olduğunu savunuyor: Avrupa'nın Ortak Tarım Politikasının Oluşumu.

OTP, on yıllardır AB'nin en büyük bütçe kalemi olmuştur. Yakın geçmişte 1980'lerde Birlik bütçesinin yaklaşık üçte ikisini oluşturuyordu. Ticaretin serbestleştirilmesi ve diğer önceliklerin öne çıkması OTP'nin göreli büyüklüğünü giderek azaltırken, AB'nin 2021-2027 bütçesinin yaklaşık üçte biri OTP için ayrıldı. Bu paranın yüzde 70'inden fazlası çiftçilere doğrudan ödeme olarak dağıtılıyor.

Ödemeler esas olarak çiftlik büyüklüğüne göre yapıldığından, en büyük çiftlikler bu paradan aslan payını almaktadır. AB'deki 9 milyon çiftliğin yarısından fazlası yılda 4.000 avrodan daha az ürün üretiyor ve Avrupa'nın çiftlik üretiminin toplam yüzde 2'sini oluşturuyor. 500.000 avronun üzerinde gelir elde eden en büyük yüzde 1'lik çiftlik ise tüm tarım arazilerinin yüzde 19'unu kontrol ediyor ve üretimin yüzde 40'ından fazlasını gerçekleştiriyor. Çiftliklerin en üstteki yüzde 0,5'i tüm CAP ödemelerinin yüzde 16'sından fazlasını alıyor.

Cömert sübvansiyonlar Avrupa'nın net bir tarım ürünleri ihracatçısı haline gelmesine yardımcı oldu; gıda güvenliğine ilişkin ilk endişeler, İrlanda viskisi ve Hollanda birasına duyulan küresel susuzluk ve İrlanda tereyağı ve Fransız peynirine duyulan açlıkla çoktan yer değiştirdi.

Fabrika çiftçiliği ve büyük ölçekli tek ürün yetiştiriciliği gibi büyük işletmeleri destekleyen endüstriyel üretim yöntemlerini teşvik eden onlarca yıllık hükümet politikasıyla birleştiğinde OTP, Avrupa'daki çiftçileri ya büyümeye ya da yok olmaya itti. 2005 ile 2020 yılları arasında AB, neredeyse tamamı emekli olan çiftçiler tarafından satılan küçük işletmeler veya daha büyük komşularıyla rekabet edemeyenler olmak üzere 5 milyondan fazla çiftlik kaybetti.

Büyük çiftçiler ise kendi hükümetlerine tarım politikalarını dikte etmeyi amaçlayan güçlü siyasi çıkar grupları halinde örgütlenmişlerdir. Çiftçiler ve onların siyasi müttefikleri AB'nin tarım komitesini dolduruyor. AB çapında büyük çiftçi sendikalarını temsil eden Copa-Cogeca ve pestisit ticaret grubu CropLife Europe gibi lobi kuruluşları, OTP'nin vergi mükelleflerinin parasını fışkırtan sürekli açık bir musluk olarak sürdürülmesi de dahil olmak üzere statükoyu sağlamlaştırmak için hükümetlere baskı yapıyor.

Hükümetlerin vaatlerini yerine getirmediğinin görüldüğü yerlerde, şehirler ve uluslar traktör blokajlarıyla durma noktasına getirilebilir, bu da kamuoyunu harekete geçirmeye ve politikacıları razı olmaya itmeye yardımcı olur.

Avrupa'nın çevre korumaya yönelmesi çiftçilik çıkarlarıyla çatışıyor

Bugün, AB siyasetinde çevresel hedeflerin artan önemi, çiftçilik çıkarları ile hükümetler arasındaki bazen çekişmeli ama çoğunlukla samimi ilişkiye bir kama sokmuştur.

AB sübvansiyonları, sulak alanların korunması veya toprak dostu ürün rotasyonu gibi bazı çevresel şartlarla birlikte gelse de, bunlar genellikle zayıf bir şekilde uygulanmakta ve uyumsuzluk yaygındır. ABD'de olduğu gibi Avrupa'da da tarım, diğer endüstrilere kıyasla daha hafif bir dokunuşla yönetilmektedir ve bu genellikle tarımsal istisnacılık olarak bilinen bir paradigmadır.

Örneğin Hollanda'da çiftliklere on yıllar boyunca azot emisyonları konusunda bir istisna tanınmış ve diğer tüm sektörlerden daha fazla emisyon yapmalarına izin verilmiştir. Bu da yıllar boyunca mandıraların ve yoğun gübreleme yapılan ekin tarlalarının toprağa ve suya nitrojen sızdırarak nehirleri ve sulak alanları zehirlemesi anlamına geliyordu.

2019 yılında Hollanda hükümeti bu boşluğu kapatmaya ve kısıtlamaya uyamayan çiftçileri ikna etmeye çalıştı. Çiftçiler, hükümet bürokratlarına karşı bir güç gösterisi olarak yolları ve kamusal alanları kapatmak için artık her yerde görülen traktör kullanımının damgasını vurduğu bir dizi protesto başlattı. Birçoğu, Hollanda'yı bir tarımsal güç merkezi haline getiren kaynak yoğun endüstriyel tarımı teşvik eden hükümetin, şimdi çiftçilerin suçlandığı çevre sorunlarının yaratılmasına yardımcı olduğu için mağdur olduğunu düşünüyordu.

Ülke genelinde şehirler durma noktasına geldi ve protestocular yeni bir siyasi parti, aşırı sağcı BoerBurgerBeweging (Çiftçi-Vatandaş Hareketi ya da BBB) kurdu. Geçtiğimiz yıl, kırsal kesimden gelen oyların yanı sıra hükümet ve AB karşıtlığı sayesinde ülkedeki eyalet seçimlerini büyük bir farkla kazanan parti, Hollanda senatosundaki sandalyelerin yüzde 20'sini kontrol etti.


Hollanda'nın Hazerswoude kentindeki bir süt çiftliğinde iki haftalık bir buzağı. Hayvancılıkla uğraşan çiftçiler, Hollanda hükümetinin çiftliklerden kaynaklanan kirletici nitrojen emisyonlarını sınırlama çabalarını protesto ediyor. Getty Images aracılığıyla Peter Boer/Bloomberg

Olacakların habercisiydi.

2019 aynı zamanda AB'nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu'nun, tüm sektörlerde emisyon azaltımı, yenilenebilir enerji ve elektrikli araçların benimsenmesi ve yeniden ağaçlandırma programları yoluyla 2050 yılına kadar AB genelinde net sıfır emisyona ulaşmayı amaçlayan Yeşil Anlaşma'yı önerdiği yıl oldu. Planın gıda sistemi bileşeni olan Çiftlikten Çatala, pestisit kullanımının ve gıda israfının önemli ölçüde azaltılmasını ve ürün etiketleme ve okul öğle yemekleri yoluyla daha sürdürülebilir beslenme tercihlerinin teşvik edilmesini gerektirmektedir; bağımsız modelleme, tarımsal emisyonları yüzde 20'ye kadar azaltabileceğini ve biyolojik çeşitlilik tahribatını yarıya indirebileceğini öne sürmüştür.

Çevre politikaları Avrupalı seçmenler arasında genel olarak popülerdir ve bu plana AB'nin son derece bürokratik - ancak yine de demokratik olarak müzakereye dayalı - süreci yoluyla ulaşılmıştır. Ancak üyeleri seçilmemiş olan Avrupa Komisyonu'ndan kaynaklandığı için, bazıları tarafından hesap vermeyen görevliler tarafından yetkilendirilmiş olarak görüldü. Çiftçiler, arazilerinin bir kısmını biyoçeşitlilik ve doğa restorasyonuna ayırmalarının söylenmesi fikrine karşı çıktılar. Tahıl ve şaraplık üzüm gibi tek ürün yetiştirenler pestisitlerin ciddi oranda azaltılmasına karşı çıktılar. Pestisit endüstrisi ve lobisi kârlarının tehdit altında olduğunu gördü.

Ancak bundan en çok etkilenecek sektör, katı çevre ve hayvan refahı standartlarını en az karşılayabilen sektör olan hayvancılık olacaktır. Hayvansal tarım, Avrupa tarımsal üretiminin yüzde 40'ını oluşturmakta, kıtanın tarımdan kaynaklanan emisyonlarının yüzde 80'inden fazlasını salmakta ve 2013 verilerini kullanan yeni bir çalışmaya göre CAP sübvansiyonlarının yüzde 80'inden fazlasını almaktadır.

Tarım lobisi derhal, önerilen pestisit azaltma önlemlerinden başlayarak, önerilen kuralların ertelenmesi veya ortadan kaldırılması için politikacılara dilekçe vermeye başladı. İlk başta, AB politikacıları reformlara desteklerini sürdürerek 2021'de Çiftlikten Çatala'yı uygulamak için oy kullandılar. Ancak gıda tedarik zincirlerini sekteye uğratan Covid-19 sürdükçe ve Rusya Ukrayna'yı işgal ederek gıda kıtlığı tehlikesini gündeme getirdikçe, tarım lobisi grupları, Yeşil Mutabakat'ın gıda güvenliğine ve çiftçilerin geçim kaynaklarına yönelik saldırısı olarak çerçeveledikleri şeye karşı ateş etmek için yeni bir cephane kazandı. Yeşil Anlaşma yanlısı politikacılara yönelik saldırılar, en sadık destekçilerine yönelik şiddet tehditleri de dahil olmak üzere tırmandı. Çiftlikten Çatala'ya verilen siyasi destek yavaş yavaş erozyona uğramaya başladı.

2023 yılının sonuna gelindiğinde, daha Çiftlikten Çatala'nın büyük bir kısmı uygulamaya geçmeden, pestisit azaltma zorunlulukları ve çiftlik hayvanlarının refahının iyileştirilmesi de dahil olmak üzere, temel girişimlerinin çoğu sulandırılmış ya da terk edilmişti. Ayrıca, AB üye ülkelerinin biyolojik çeşitliliği korumak için bozulmuş habitatların yüzde 20'sini restore etmesini gerektiren doğa restorasyon yasası da yürürlükten kaldırıldı; örneğin çiftçiler tarlaların kenarlarına ağaç ve çiçek şeritleri dikmeye çağrıldı. Endüstriyel sığır eti ve süt ürünleri işletmelerine de, gıda sisteminin en büyük emisyon yayıcıları arasında yer almalarına ve tarımsal metan emisyonlarının çoğundan sorumlu olmalarına rağmen, endüstriyel emisyon hedeflerinden muafiyet tanındı.

Sağcı Avrupa Halk Partisi gibi tarım lobilerinin siyasi müttefikleri bu kazanımları "STK çevre diktatörlüğü" heyulası üzerinden kutladılar.

Çiftçi çıkarları sürdürülebilir alternatiflerin geliştirilmesini engelliyor

Hükümeti işin dışında tutmak adına çevresel düzenlemelere karşı çıkan aynı gruplar, rekabetlerini engellemek için hükümetlere başvurma konusunda çok az tereddüde sahipler. Özellikle et üreticileri, gıda sisteminin en büyük salımcıları olarak sadece kendilerini en çok etkileyecek çevre düzenlemelerinden değil, aynı zamanda pazar paylarını azaltma potansiyeline sahip et alternatiflerinden de tehdit altındadır.

Hayvan dokusunu kesilen hayvanlar yerine kök hücrelerden elde edebilen yeni bir teknoloji olan hücre kültürlü et, henüz AB'de satış için düzenleyici onay almadı ve büyük ölçüde teorik olarak kaldı. Bu durum, tarım lobisi gruplarının baskısı altındaki İtalya'daki politikacıların geçtiğimiz Kasım ayında sadece hücresel tarım ürünlerinin satışını değil, aynı zamanda bu teknolojiyle ilgili bilimsel araştırmaları da yasaklayan bir yasa çıkarmasına engel olmadı.

Ülkenin aşırı sağcı iktidar partisi Fratelli d'Italia'nın (İtalya'nın Kardeşleri) bir üyesi olan Tarım Bakanı Francesco Lollobrigida, kültür etini İtalyan kültürü ve medeniyeti için bir tehdit olarak ilan etti. Kısa bir süre sonra, AB'deki İtalyan delegasyonunun üyeleri, diğer 11 ülkenin temsilcilerinin de katılımıyla, Avrupa Konseyi'ne, görünüşte kamu yararına olmak üzere, "yapay olarak laboratuarda yetiştirilen ürünlerin asla otantik gıdalar olarak tanıtılmaması veya otantik gıdalarla karıştırılmaması" çağrısında bulundu.

Çiftçilik, çoğu zaman soğuk ticari hesaplar için bir kılıf görevi gören popülizme yatkındır. İşlenmiş et yasağı, tarımsal lobi gruplarının taleplerinin genellikle devlet müdahalesine ilişkin ilkeli bir tutumdan ziyade reelpolitikle ilgili olduğunu ortaya koymaktadır - kar hanesini korumayı amaçlayan herhangi bir işletmeden farklı değildir. Siyaset bilimci Leah Stokes, Short Circuiting Policy adlı kitabında, bu tür politika mücadelelerini, sosyal veya ekonomik değişim için siyasi destek oluşturmayı amaçlayan yeni seçmenler yerine güçlü iktidarları destekleme eğiliminde olan çıkar grupları arasındaki "organize mücadele" olarak tanımlamıştır. İtalya'da, yerleşik ve siyasi olarak iyi bağlantılara sahip bir tarım lobisi, tercihlerini politikaya yazma gücüne sahipken, hücresel tarım savunucuları bu güce sahip değildi ve bu da potansiyel rekabeti tomurcukta engellemelerine izin verdi.

AB'nin yeşil gündeminin çözülmesinde de benzer bir durum söz konusudur. Çevre mevzuatının savunucuları, teknik olarak bilim ve kamuoyu desteğine sahip olsalar da, savaşta kendini kanıtlamış tarım lobisiyle mücadele etmek için ya hazırlıksızdılar ya da cesaretleri yoktu.

Tüm bunlar Avrupa protestolar tarafından yutulmadan önce gerçekleşti. Sonra traktörler geldi.

Geçtiğimiz Aralık ayında, Almanya'da çevre düzenlemelerinden ziyade ülkenin bütçe kriziyle ilgili olan dizel sübvansiyonlarında (traktör ve diğer tarım makinelerine güç sağlamak için kullanılan) önerilen kesinti, mağdur çiftçileri sokaklara döktü. Avrupa çapında belirli ulusal sorunlardan kaynaklanan düzinelerce başka protesto patlak verdi. Ancak protestolar büyüdükçe, hükümetin ve AB'nin çiftçileri yeterince desteklememesiyle ilgili genel bir şikâyete dönüştü ve yeni çevre politikaları öfke için özellikle kolay bir hedef sundu.

İrlandalı bir ekonomist ve OTP konusunda önde gelen bir uzman olan Alan Matthews, geçtiğimiz günlerde sorunun bir kısmının çiftçilerin değişen sosyal sermayesi olduğunu savundu: "Çiftçiler, yaşamsal bir malın kahraman üreticileri olarak görülmek yerine, giderek daha fazla çevre düşmanı ve iklim yıkıcı olarak tanımlanıyor. ... Çiftçiler bu sorunların sorumluluğunu üstlenmek yerine, genellikle savunmacı bir inkar pozisyonu benimsiyorlar."

Protestolar, büyük-küçük, organik-konvansiyonel her türden çiftçiyi sokaklara döktü. Aralarındaki farklılıklara ve küçük çiftçilerin AB politika yapım sürecinden tarihsel olarak dışlanmasına rağmen, Avrupa'daki çiftçilerin çoğu sübvansiyonların sürdürülmesi ve düzenlemelerin azaltılması konusunda ortak bir çıkarı paylaşıyor.

Ayrıca, hayvan refahının korunmadığı ülkelerde üretilen veya Avrupa'da yasaklanan büyüme uyarıcıları kullanılarak yetiştirilen çiftlik hayvanları da dahil olmak üzere, Avrupa'dakinden daha düşük standartlarda üretim yapan yabancı rakiplere karşı daha fazla koruma çağrılarında olduğu gibi, AB politikasındaki çelişkiler hakkında bazı geçerli noktaları da dile getiriyorlar. Ancak bu argüman, çiftçilerin bu standartları zayıflatma çağrıları ile baltalanmaktadır.

Şubat ayının sonlarına doğru kıtanın dört bir yanından gelen çiftçilerin kitlesel protestoları AB'nin merkezi Brüksel'i kasıp kavururken, kıtanın dört bir yanındaki politikacılar çiftçilerin taleplerine boyun eğiyordu. AB'de, protestolara rağmen AB Parlamentosu'ndaki oylamadan geçen doğa restorasyonu yasasının sulandırılmış versiyonu bile Belçika ve İtalya gibi ülkelerin desteklerini çekmesiyle -belki de süresiz olarak- durduruldu.

Ancak belki de en endişe verici olanı, AB politikacılarının 10 hektardan küçük tüm çiftlikler için çevresel koşulların ve raporlama gerekliliklerinin gevşetilmesi de dahil olmak üzere mevcut çevre standartlarını zayıflatma konusundaki isteklilikleridir.

Bu kararların alınmasında yaklaşan AB seçimleri de etkili olmuş olabilir. Pek çok Avrupalı çiftçilerin davasını destekliyor ve Hollanda örneğinin de gösterdiği gibi, protestolar seçmenleri "çiftçi yanlısı" olarak görülen partileri desteklemeleri için harekete geçirme potansiyeline sahip. Önümüzdeki ay yapılacak AB Parlamentosu seçimlerinde sağ ve aşırı sağ partilerin büyük kazanımlar elde edeceğine dair yaygın endişeler, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de dahil olmak üzere görünürde Yeşil Anlaşma yanlısı olan siyasetçileri bile protestoculara karşı uygun bir şekilde saygılı davranmaya zorladı.


Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, protestocu çiftçilere taviz olarak pestisit kullanımını azaltmaya yönelik bir planın rafa kaldırılmasını önerdiği gün, 6 Şubat'ta Avrupa Parlamentosu'nda konuştu. Getty Images aracılığıyla Frederick Florin/AFP

Er ya da geç, iklim değişikliği tarım uygulamalarında bir hesaplaşmayı zorunlu kılacak

Avrupa İklim Değişikliği Bilimsel Danışma Kurulu tarafından Ocak ayındaki protestoların ortasında açıklanan AB'nin karbon nötrlüğü arayışına ilişkin son ilerleme raporu, özellikle tarım alanında çok az gelişme olduğunu gösterdi. Raporda et ve süt ürünleri üretiminin azaltılması, yüksek emisyonlu gıdaların tüketici fiyatlarının arttırılması, çiftçilerin yeşil uygulamaları benimsemeleri için daha fazla teşvik edilmesi ve siyasi bir ipucu olarak daha iddialı politika planları yapılması çağrısında bulunuldu. Kısacası: sahadaki durumun tam tersi.

Çiftçilere destek, yeşil hedefler ve liberal ticaret politikalarını bir araya getiren uygulanabilir bir tarım politikasına ulaşmak, çok az net çözümü olan zor bir dengeleme hareketidir. Korumacılık, politika dürtmeleri ve düzenlemelerin bir karışımı yoluyla Avrupa'da gıdanın nasıl üretildiğini şekillendirmeye devam eden devlet ve AB müdahalesi olmadan bunların başarılması pek olası değildir. CAP, şu ya da bu şekilde, hiçbir yere gitmiyor.

Ancak esas olarak bir sübvansiyon programı olarak kaldığı ölçüde, katı iklim ve çevre hedeflerine ulaşma koşullarının zayıflatılmak yerine büyük ölçüde güçlendirilmemesi ve uygulamanın artırılmaması için hiçbir neden yoktur. Ayrıca, üretimi et ve süt ürünleri gibi yüksek derecede kirletici endüstrilerden daha az zararlı olanlara doğru yönlendirmek için politika kullanmamak için de hiçbir neden yoktur.

Daha sürdürülebilir tarımdan yana olmak çiftçilere karşı olmak değildir; sürdürülemez tarım uygulamalarına karşı olmaktır. Bu ikisinin birbirine karıştırılmasına izin vermek, AB'nin şu anda yaptığı gibi mücadeleyi kaybetmek demektir. Sonuçta, çiftçiler kendilerini iş adamı olarak gördükleri ölçüde, iş zekasının bir işareti de düzenleyici ve piyasa kısıtlamaları dahilinde kar elde etmektir.

Kesin olan bir şey var: Tek çıkarları tarımsal istisnacılığı sürdürmek olan özel çıkar gruplarının taleplerine boyun eğmek, çiftçiler istese de istemese de tarımı değişime zorlayacak olan çevresel krizlerle daha erken hesaplaşmaya yol açacaktır. Ancak AB, kendi yarattığı bir parazitten emir alıyor gibi görünüyor ve en başta tarım politikalarının oluşturulmasına yol açan kamu yararı kavramlarını terk ediyor.

Jan Dutkiewicz, 2 Mayıs 2024, VOX

(Jan Dutkiewicz, Pratt Enstitüsü Sosyal Bilimler ve Kültürel Çalışmalar Bölümü'nde yardımcı doçent olarak görev yapmaktadır. Hem akademik dergilerde hem de Vox, Guardian, Wired ve New Republic gibi yayınlarda gıda ve politika hakkında geniş çaplı yayınlar yapmıştır.)


Eyüp Kaan, 03.06.2024, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Sonsuz Ark Çevirileri


Eyüp Kaan Yazıları


Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı