16 Haziran 2024 Pazar

SA10808/SD3149: Sıkıntı (Roman); 8. Bölüm-Dere 2

         Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Kadınların güce olan aşırı ilgisi ve güç üzerindeki orantısız etkisi, onları aynı zamanda güç için kullanılan birer araç haline de getiriyordu."


Mahir, geniş kapsamlı bakmaya çalışırdı, ama ona defalarca geniş kapsamın okuduğu kitaplar tarafından sağlanamayacağını, analitik düşüncenin en temel hammaddesi olan bilginin edebiyat, şiir dahil sanat, psikoloji, sosyoloji, felsefe ve politika alanlarında yayınlanan kitaplardan elde edilemeyeceğini söylemiştim.

Bu alanlar tamamen spekülatif niteliklere sahipti ve derinlerde çok kollu bir ahtapot gibi dünyayı saran şeytanî bir koalisyon tarafından koordine ediliyordu, amacı iyilik değildi bu koalisyonun. İşin içinde olduğu için o da biliyordu her şeyin iç yüzünü; ama kötülük üreten bu yapıyı sonradan fark etmek kalıcı hale getirilmiş algıları ve özenle oluşturulmuş yanlış yargıları değiştirmeye yetmiyordu çoğu zaman.

Din değiştirmek gibi bir şeydi gerçeği fark etmek ve bu farkındalığa bağlı olarak zihinsel arınma sürecine girmek. Yerine doğrusunun konmadığı binlerce yanlış bilgi ve yargı vardı kitap okurlarının zihinde; hangisini tespit edecekti, onun yerine hangi doğru bilgiyi  ve yargıyı yerleştirecekti ömrü kitap okuyarak geçen bir insanın? Bu yüzden yeniden okuması, zihinsel katmanları görmesi ve düşünmesi gerekiyordu.

Ben de çok kitap okumuştum yetişkinlik çağlarına dek, ancak hafızamda Kur’an vardı; okuduğum her metnin doğru bilgiyi nasıl çarpıttığını görebiliyor ve seçebiliyordum, ama Mahir’in ve onun gibi milyonlarca insanın bunu yapma şansı yoktu. Ben söylüyordum o tepki veriyordu. Sohbet ettiğimiz zamanlarda ortaya çıkan gerilimin temel nedeni de buydu.

‘Azizim!’ demişti durgun durgun. ‘Nereden geldin buralara, nereden geldik? Kadın sevmek suç mu oldu şimdi?’

İD’den de benzer bir şey duymuştum Mahir’le yaptığımız o sohbetten çok sonra; sevmek suç değildi tabi, ama sınırsız aşk hikayelerinin kahramanı olmak suçtan da büyük bir şeydi.

‘Senin istediğin gibi seni sevmelerini istemen, senin de onları istediğin gibi sevmen bir baskı, bir zorbalık değil midir?’ demiştim.

‘Allah’ını seversen az dur!’ demişti. ‘Sen beni ne ettin böyle?’

‘Bir şey etmedim!’ demiştim. ‘Sadece bir analiz yapıyorum. Romantik baskının onların kadın olarak gerçek egemenliğini yok edeceğini sanıyorsun. Oysa sık sık aldandığını fark ediyorsun, fark ettikçe de hırçınlığın artıyor ve kaçıyorsun. Kaçtıkça bağımlılıklarının arttığı başka ne var ki hayatında? Sen, seni senin istediğin gibi sevmeyen, kendi istedikleri gibi seven kadınlardan uzaklaşmak istedikçe, başka kadınların geniş güç dairesine girmiyor musun? Bu aşk oyunlarının gerçek mağduru olduğunu hiç mi düşünmedin? Hiç mi kendine acımıyorsun?’

Mahir bana küserdi sık sık. Kendisi için dokunulmaz olan bir şeye dokunduğumda içine çekilir, uzun uzun muhasebe yapar, eğer haklı olduğuma inanırsa bir süre sonra küslüğünü hiç bahse konu etmeden benimle iletişim kurmaya devam ederdi.

O gün yine küsmüştü. ‘Bak ben Kazanova değilim Mühendis, Allah’tan korkarım!’ demişti. ‘Mesafemi hep korumuşumdur, ama ben de insanım yahu! Ne bir kadın beni bıraktı ne de ben bir kadını bıraktım. İlk planda bir şey başlamış ve bitmiştir, ama derinde biten bir şey yok gibidir. Ben unutmam, ama bir o kadar da unutulmam. Sıkıntının başladığı ve bittiği yer de buradadır; diğer yandan benim hikayemin rengi de buradadır... garip şey... belki romantik bir yük!’

Böyle bir şeydi işte kadının gücü; en azından iki erkeği bu gücü tartışırken bile birbirine küstürecek kadar etkiliydi. Kaçışımızın olmadığı bir dünyada yaşıyorduk. Hayat süremizin başlangıcından sonuna kadar, uğruna didindiğimiz yegâne insan kadındı. ‘Değil’ diyenlere kendi hayatlarının geride bıraktıkları kısmına bakmalarını önermek ya da hayâllerinin neresinde kadın olmadığını sormak gerekiyordu.

Bunca güç potansiyellerine rağmen, kadınların çok azı bunun farkındaydı, ancak çoğu farkında olmadan bütün güçlerini orantısız bir şekilde kullanıyorlardı. Ne var ki güçlerinin farkında olsalar bile, bütün kadınların erkeklerin olmadığı bir dünya tasarlamaları da imkânsızdı.

Garip bir sarmalın içinde yaşıyorduk. Kadınlarla erkekler arasında garip olan o kadar çok şey vardı ki artık Mahir’i de eskisi gibi hırpalayacak gücü bulamıyordum kendimde. İD bana bunu yapmıştı işte.

Karımı üçüncü çocuğunu doğurmadan önce ‘boşanma/ boşanmama’ denilen karanlıktan bahseder hale getiren, İD’yi ‘boşanma’ya neden olma riskinden kaçınır gösteren, Fırtına’yı sabahlara kadar sokaklarda dolaştıran etkileşim zincirinin varlığını artık nasıl reddedebilirdim ki?

Bir şeyin içinde olmak içinde iken onu analiz etmeyi imkânsız hâle getirmese bile çok zorlaştırıyordu. Denetim, süreç izleme ve önerilerde bulunma sözleşmeleri imzaladığımız şirketlerin yaşadığı gerilim de böyle bir şeydi. Dışarıdan bir gözün sistem akışındaki, işleyişindeki sorunları çok daha kolay gördüğünü artık orta ve üstü büyüklükteki birçok şirket biliyordu.

Bazen şirket yönetimleri kasıtlı olarak sorun üretiyorlardı; biz de bu kasıtlı müdahaleleri gördüğümüz zaman her eklediğimiz madde gereği bu tür sözleşmeleri hemen sonlandırıyorduk ve hak edişlerimizi alarak ilişkimizi kesiyorduk. Ancak okur-kitap ilişkileri gibi erkek-kadın ilişkileri de bambaşkaydı; soğuk hukukî yollarla sona erecek ilişki türleri değildi bunlar. Mahir her iki konuda da mengeneye sıkışmış görünüyordu, bense mengenenin bir kolundan kurtulsam da diğerine yakalanmıştım.

Tasarladığım gibi ‘Sıkıntı’ hem doğrudan hayatımla hem de bekçilerin verdiği notlarla paralel olarak akıyordu. Servet-güç/makam-kadın üçgeninde başkentleri, büyükşehirleri diğer şehirlerden ayıran ‘Dere Yazarı’ gücün merkezi olan dağdan faydalanan çıkar gruplarını, holdingleri, medyayı, siyasi partileri, meslek kuruluşlarını ve sivil toplum kuruluşlarını birer dere olarak tanımlıyor ve bu derenin ana yatağını da kadınların oluşturduğunu söylüyordu.

Kadınların güce olan aşırı ilgisi ve güç üzerindeki orantısız etkisi, onları aynı zamanda güç için kullanılan birer araç haline de getiriyordu. Sinema-televizyon-basılı medya ve internette sürekli beslenen ve gündemde tutulan moda, giyim-kuşam, kişisel bakım ve temizlik ürünleri reklamları, kadın hakları, eşitlik, cinsel özgürlük-çıplaklık tartışmaları bu derelerin dağdan beslenmesini sağlayan birer ticarî meta olarak kadınları nesneleştirdiği gibi, kadın merkezli cinsel olgular siyasette ve istihbaratta birer şantaj dolgusu olarak kullanılıyordu.

‘Boşanma, mal paylaşımı, nafaka, velayet, aile içi şiddet ve babalık davaları gibi yıllarca süren davalardan avukatların kazandığı, ancak biraz geç de olsa aldığı paraların haddi hesabı yok!’ demişti İstanbul’da yaşayan ‘Avukat’ dediğim hukukçu arkadaşım. ‘Kanunlar sanki bu davalar ortaya çıksın diye düzenlenmiş gibi; oysa çok basit bir şekilde çözülebilir birçok dava var, bu yüzden hukukçuların milletvekili olmalarını doğru bulmuyorum!’

Toplumların gerilim ve çatışma yüklü ailelerle dolması bir rastlantı değildi. ‘Dere Yazarı’ kişisel görüşlerini içeren metinler de eklemişti notlarına:

“Geçmiş veya şimdi, herhangi bir dünya zamanında arzulanmama olasılığı çok düşük olan insanlar... kadınlar. Binlerce yıl, erkeklerin genlerindeki şey ile kadınların genlerindeki şey aynı olmadı; arzulanan erkek de kadın da kendileri gibi değildiler. Erkek kadında horladı kendini; kadın erkekte kaybetti kaybedilmeyeceklerini. Ve kadın, kaybedilmeyeceklerin tepesindeki 'ar'ı kaybetti ilk... yüzlerce yıl giysilerin bolluğunda utanmanın asaletinde saklanan ar, fahişelerin giydiği kıyafetlerin yaygınlaşmasında eridi. Kadınlar, bedenlerinin özel ayrıntılarıyla bütün gözlerin önündeler. Ar, giysilerin uzağında kahırla demleniyor. Ar'dan alınmış öze sahip kadınlar ile fâhişeler giysilerinin yokluğunda aynılaşıyorlar.” 


<< Önceki                      Sonraki>>


[15.06.2024, (8/5 (692))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 16.06.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı