15 Temmuz 2024 Pazartesi

SA10858/SD3182: Nezdîra | Nesnel Dokunuşlar 23: İslam'a Ne Oldu?

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Her bir disiplinin sözde genel amacı aynıdır; Kur'an'ı anlamak, Allah'ın varlığını, emir ve nehiyleri doğru tespit etmek. Ne yazık ki ortaya çıkan sonuçlar bugün sizin de gördüğünüz gibi Kur'an'ı anlamaya hizmet etmediği gibi, emir ve nehiylerin sınırlarını belirsizleştirmiş, her bir alan Kur'an'ı ve İslam'ı anlamanın önündeki dev engellere dönüşmüş ve böylece İslam'ın hayat alanı daraltılarak, Allah'tan başkasının bilemeyeceği zahir-batın hususlarında yetkinliğini dayatan, ayetleri ve hadisleri kaynak olarak kabul etmeyen, tamamen 'keşf' dedikleri uydurmalardan oluşan Sufizm Dini'nin hayat alanı haline getirilmiştir."

Bin iki yüz yıldır olagelen ve adına İslâm denen geleneksel ve donmuş bir yapıyı bir çırpıda, nefes bile almadan bir kenara atmak çok büyük cesaret ister mi gerçekten? 

Korku giydirilmiş ve her biri dokunulmaz alanlar olarak İslam’ı kaskatı bir geleneğe dönüştürmüş olan sacayaklarının ne kadar çürük olduğunu görmesi için herhangi bir insanın cesarete ihtiyacı yoktur; analitik bir bakışa, akıl yürütme becerisi gelişmiş basit bir insan bakışına sahip olmak yeterlidir diye düşünüyorum.

Peki, entelektüel kaygıları olanlar için temeli sağlam bir cesaret gerekiyor mu? Bu kadar korku giydirilmiş olmasının sebeplerini anladığınızda ve bu yapıdan beslenen ruhbanları gördüğünüzde, herkesin gerçeği görmesi adına bu ruhbanlarla mücadele etmek için elbette cesaretin gerekli olduğunu da anlarsınız; bu yazıda olduğu gibi.

Bu cesareti entelektüel olsun ya da olmasın herhangi biri nereden tedarik edecek? 

Allah’a iman etmek ve onun buyruklarına koşulsuz itaat etmek yeterince ve en üst seviyede cesarete sahip olmak demektir. Gerçekte Kur’an merkezli soru-cevap sistematiği, Allah’ın bize ihsan ettiği ve hepimize sonsuz rahmetinden ışık tuttuğu sade, basit ve tek kurtuluş yolu çünkü. 

Şimdi korku giydirilmiş ve her biri dokunulmaz alanlar olarak bin iki yüz yıldır İslam’ı kaskatı bir geleneğe dönüştürmüş olan Kelâm, Akaid, Fıkıh, Sünnet-Hadis, Tefsir, Tasavvuf gibi artık dokunulmaz hale getirilmiş, taşlaşmış ve insanlara herhangi bir aydınlanma sağlamayan sacayaklarının ne olduğunu görelim. ( Tartışmaların önünü kesmek için İslam Ansiklopedisi kaynak olarak kullanılmıştır, TÜBİTAK ve Wikipedia'dan da derleyici birer pasaj aktarılmıştır.)

A- Kelâm:

İslam Ansiklopedisine göre: 

Kelâm, “İslâm dininin inanca ve davranışlara dair ilkelerini naslardan hareketle belirleyen ve aklî yöntemlerle temellendirip destekleyen bir ilim” diye tarif edilebilir.

Fârâbî’nin tanımı şöyledir: “Kelâm sanatı, din kurucusunun açıkça belirttiği belli düşünce ve davranışları teyit edip bunlara aykırı olan her şeyin yanlışlığını sözle gösterme gücü kazandıran bir tartışma yeteneğidir” (İḥṣâʾü’l-ʿulûm, s. 71)

İbn Haldûn da kelâmı, “inanç esaslarını aklî delillerle tartışarak üstün kılmaya ve akaid alanında Selef ile Ehl-i sünnet yolundan yüz çeviren bid‘atçıları reddetmeye dair bilgileri içeren ilim” diye tanımlamıştır (Muḳaddime, III, 1069).

Mâlik b. Enes, Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel gibi müctehid âlimler kelâmın aleyhinde bulunmuş, kelâmı Müslümanlar arasında fikir ayrılıklarını ve taassubu körükleyip dinî-ahlâkî hayatı zayıflatan, Müslümanların birbirini tekfir etmesine yol açan, zihinlerde şüpheler uyandıran ve dolayısıyla insanı arzularına tâbi kılıp zındıklığa sevk eden bir ilim olarak kabul etmişlerdir.

Kelâm aklı nasların önüne geçirmiş, insanı duyular dünyasından uzaklaştırıp Kur’an’a aykırı bir akılcı yöntem izlemiş, felsefî ve mantıkî kıyaslara dayanarak zayıf deliller geliştirdiği halde Kur’an delillerini zannî saymış, akıl yürütmeye aşırı derecede güvenip aklı metafizik alanda tamamen yetkili görmüş, çok defa özgün düşünceler üretmek yerine filozofların görüşlerini taklit etmiştir. (1) 

B- Akaid:

İslam Ansiklopedisine göre:

İslâm akaidinin üç ana konusu (usûl-i selâse) ulûhiyyet, nübüvvet ve âhiret esaslarıdır. Akaid, “İslâm dininin temel kaideleri, inanılması zaruri hükümleri” mânasına gelir. Bu temel kaidelerden bahseden ilme de akaid ilmi denilmiştir. (2) 

C- Fıkıh:

İslam Ansiklopedisine göre:

Ana kaynaklardan zihnî çaba ile elde edilen dinî bilgilerin hemen tamamına (kişinin hak ve yükümlülüklerinin bilgisine) fıkıh isminin verilmesi ve bu mânada fıkhın terim haline gelmesinin tarihini Ebû Hanîfe zamanına kadar götüren kayıtlar vardır (el-Fıḳhü’l-ebsaṭ, s. 40). (3) 

D- Sünnet-Hadis:

İslam Ansiklopedisine göre:

Fıkıh usulü terminolojisinde sünnet öncelikle şer‘î hükümlerin meşruiyet delillerinden ikincisini ifade eder ve “Resûlullah’ın söz, fiil veya tasvipleri” (takrirleri) şeklinde tanımlanır (Teftâzânî, II, 2). (4) 

E- Tefsir:

İslam Ansiklopedisine göre:

Tefsir “Sarf, nahiv ve belâgat gibi dil bilimlerinden; esbâb-ı nüzûl, nâsih-mensuh, muhkem-müteşâbih gibi Kur’an ilimlerinden; hadis ve tarih gibi rivayet ilimlerinden; mantık ve fıkıh usulü gibi yöntem bilimlerinden yararlanılarak Kur’an’ın mânalarının açıklanmasını ve ondan hüküm çıkarılmasını öğreten ilimdir.” (5)

F- Tasavvuf:

İslam Ansiklopedisine göre:

Batı’da tasavvuf “kâinatın sırlarını, kanunlarını ve bunların üzerinde tasarruf etme yollarını öğreten akım” anlamında “theosophy” veya herhangi bir dinin derunî, ruhanî yönünü belirten “mistisizm” (mystisisme) şeklinde algılanarak İslâm mistisizmi diye ifade edilmiş, ancak tasavvufla mistisizm arasında belirgin farklar bulunduğunun anlaşılması üzerine “sufizm” kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. René Guénon tasavvufun aktif biçimde icra edilen bir usulünün oluşu, bir rehber (şeyh, mürşid) önderliğinde yaşanması, rehberlerin Hz. Peygamber’e kadar varan silsileleri, kişinin zevk, anlayış ve kavrayış seviyesine uygun bularak girdiği bir tasavvufî yolun (tarikat) kendine mahsus âdâb, erkân ve ezkârının olması gibi özelliklerinden dolayı mistisizmden tamamen ayrı bir hayat tarzı sayıldığını ortaya koymuştur. (6) 

Gazzâlî, ilk önce klasik mantığı İslâm ilimleri arasına alarak mantık kurallarına aykırı düşen in‘ikâsü’l-edilleyi reddetmiş, akaidle örtüşmeyen felsefî görüşleri eleştirmek amacıyla bu disipline ağırlık vermiş, ayrıca tasavvufla kelâmı uzlaştırmaya çaba göstermiştir. Gazzâlî’nin kelâm ilminde başlattığı bu yenilikler kendisinden sonra gelenler tarafından benimsenip daha ileri boyutlara götürülmüştür. İsbât-ı vâcibde imkân delilini öne çıkaran Fahreddin er-Râzî, Seyfeddin el-Âmidî ve Kādî Beyzâvî ile kelâm eserlerinin muhtevasında felsefî bahisler kelâmî konulardan fazla bir hacim işgal etmeye başlamıştır (İbn Haldûn, III, 1082-1083). Bu dönemde İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye gibi müteahhir Selef âlimleri kelâm, felsefe ve tasavvuftan oluşan İslâmî düşünce alanına eleştiriler yöneltmiş ve muhafazakâr geleneği aklı da büsbütün ihmal etmeden hâkim kılmaya çalışmıştır. Tasavvufî düşünce Muhyiddin İbnü’l-Arabî ile felsefeleşerek geniş bir çevre bulmuştur. Diğer İslâmî ilimlere paralel olarak kelâmda Adudüddin el-Îcî’den itibaren şerh ve hâşiye geleneği başlayıp Teftâzânî, Cürcânî ve Devvânî ile zirveye ulaşmış, dolayısıyla kelâm ilmi gerileme dönemine girmiştir. Bu zihniyeti temsil edenler arasında Senûsî, Lekānî, Siyâlkûtî, Bâcûrî gibi isimler zikredilebilir (Topaloğlu, s. 34-35). (7) 

Kelamcılar ve Mistik Platon- Akılcı Aristo ekolleri arasındaki ilişki

TÜBİTAK’a göre:

Kindî, Fârâbî, İbn Sinâ, İbn Bâcce ve İbn Rüşd gibi filozofların Meşşâîlik adı altında toplanmasının esas sebebi onların yöntem olarak Aristoteles mantığını kullanmalarıdır. (8) 

Meşşâîlik-Meşşâîler (Çok Yürüyenler) Kimlerdir?

İslam Ansiklopedisine göre:

Sözlükte “yürümek” anlamındaki meşy kökünden türemiş olup “çok yürüyen” demek olan meşşâ’ kelimesine nisbet eki getirilmek suretiyle üretilen meşşâî, Aristo doktrinini benimseyen kimseyi ifade eden Grekçe peripatetikos terimini karşılamak için kullanılmakta, söz konusu doktrine de meşşâiyye (peripatetizm) denilmektedir. (9) 

Antik Yunan Felsefesinin Kelâm’a etkisi

Aristo'nun Arapçaya çevrilmesi, İslam düşüncesinde hem Meşşailik denilen akımın ortaya çıkmasına hem de atomculuk ve kuşkuculuk dönemlerinin ardından kelam felsefesi denilen Rasyonalist eğilimin oluşmasında rol oynamıştır. Özellikle Organon ve Metafizik yapıtlarının ehl-i sünnet öğretisinin gelişiminde temel bir rol oynamış olduğu söylenebilir. Sokrates öncesi felsefeler ile dinin uyuşmazlığı söz konusu iken, Aristotales felsefesi, uzun bir aradan sonra da olsa medreselerde okutulabilmiş ve sonuç olarak resmî İslam felsefesi olarak şekillenmiştir. (10) 

Ehl-i Sünnet Tartışmaları

İslam Ansiklopedisine göre:

Kelâm ekollerinin ortaya çıkmasından itibaren çoğunluğunu hadisçilerin teşkil ettiği muhafazakâr âlimler kelâm hareketine tepki göstererek Kur’an ve Sünnet’e bağlı kalmak gerektiğini savunmuş, dinin ana ilkelerini aklın veya Şîa’da olduğu gibi siyasî tercihlerin ışığında yorumlamaya karşı çıkmışlardır. III. (IX.) yüzyılda belirgin bir şekilde ekolleşen Ehl-i sünnet iki gruba ayrılarak gelişmiştir. Bunların ilki Ahmed b. Hanbel’in öncülüğünde, ayrıca Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî, İbn Kuteybe, Ebû Saîd ed-Dârimî gibi hadisçilerin de katkısıyla gelişen Selefiyye’dir. Bu ekol naslarla yetinip aklî bilgilere başvurmayı reddetmiş, gittikçe mensupları azalmakla birlikte her asırda çeşitli âlimlerce temsil edilerek ve zamanla naslarda yer alan aklî bilgilerle sınırlı bir akılcılığa kapısını aralayarak devam etmiş; tabiat felsefesi, ulûhiyyet ve iman konularında ana görüşlerini koruyup farklı bir Sünnî ekol olma hüviyetini sürdürmüştür.

Ehl-i sünnet’in ikinci ve en büyük grubunu Eş‘ariyye ile Mâtürîdiyye’den oluşan Sünnî kelâm ekolü oluşturmuştur. Nasları hareket noktası kabul etmekle birlikte dinî ilkeleri aklî bilgiler ve dil kurallarına dayanan yorumlarla temellendirme yöntemini benimseyen Sünnî kelâm hareketinin III. (IX.) yüzyılın ilk yarısında Hâris el-Muhâsibi, İbn Küllâb el-Basrî ve Abdülazîz el-Mekkî’nin çalışmalarıyla başladığını söylemek mümkündür. Bunların ardından münferit Sünnî kelâmcılar olarak Ebü’l-Abbas el-Kalânisî ve Ebû Ali el-Kerâbîsî dikkat çeker. Sünnî kelâmın o dönemlerde İslâm dünyasının en önemli kültür havzasını oluşturan Ortadoğu’daki asıl kurucusu Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî olmuştur. Mu‘tezile’nin önemli bilginlerinden Ebû Ali el-Cübbâî’den kelâm dersleri alan ve kırk yaşına kadar Mu‘tezilî düşünceyi savunan Eş‘arî, başta “vücûb alellah” ilkesi olmak üzere Mu‘tezile’nin görüşlerini nasların yanı sıra aklî bilgilere de aykırı bularak bu ekolden ayrıldığını ve Ehl-i sünnet’e geçtiğini açıklamıştır (Eş‘arî, Maḳālât, s. 297). Eş‘arî akaid konularında hadislerin delil olarak kullanılmasını benimsemiş, es-sıfâtü’l-meânîyi ispat etmiş, insanların fiilleri de dahil olmak üzere her şeyin kaderin kapsamına girdiğini ve insanların kesb yoluyla tesir ettiği fiillerinin Allah tarafından yaratıldığını kabul etmiş, rü’yetullahın, naslarda açıklanan diğer âhiret hallerinin akıl açısından mümkün olup mutlaka vuku bulacağını savunmuş, büyük günah işleyenlerin imandan çıkmadığını söylemiş ve Hulefâ-yi Râşidîn’in meşruiyetine hükmetmiştir. Eş‘arî, genelde Mu‘tezile tarafından reddedilen bu görüşlerini aklî bilgilerle temellendirmeye çalışmıştır. Ayrıca atomculuğa dayanan tabiat felsefesini Ehl-i sünnet’e taşımıştır (Eş‘arî, el-Lümaʿ, tür.yer.; İbn Fûrek, s. 10-23, 30-79; İbn Asâkir, s. 104-105). (11) 

Ehl-i Sünnet nedir?

İslam Ansiklopedisine göre:

Ehl-i sünnet’i, “Hz. Peygamber ile ashab cemaatinin dinin temel konularında takip ettikleri yolu benimseyenler” diye tarif etmek mümkündür. (12) 

Değerlendirme:

İslam'a ne olduğu açıktır;  yukarıda kısa tanım  ve özetlerle ortaya koyduğumuz kavramları ve disiplinleri üretenlerin İslam'ı bugünkü donmuş ve geleneksel hale getirilmiş yapısının sorumluları olduğunu söylemek dosdoğru bir şekilde hakikati ortaya koymuş olmak demektir. 

Bugün İslam olarak bilinen yapı eğer özüne yönelik saldırılara karşı kısmen de olsa insanları Müslüman olduklarına inandıracak etkileriyle sürüyorsa bu Kur'an'ın sapasağlam korunmuş olmasından kaynaklanmaktadır, elbette bin iki yüzyıllık süreçte samimi Müslümanlar Kur'an esaslı dini korumak için çok çaba sarf etmişlerdir, ancak bugün çatışık birçok ekolle, mezheple, yorumla hiçbir birleştirici niteliği bırakılmamış olan İslam yukarıda tek tek sayılan faaliyetlerin baskısı altında can çekişmektedir.

Her bir disiplinin sözde genel amacı aynıdır; Kur'an'ı anlamak, Allah'ın varlığını, emir ve nehiyleri doğru tespit etmek. Ne yazık ki ortaya çıkan sonuçlar bugün sizin de gördüğünüz gibi Kur'an'ı anlamaya hizmet etmediği gibi, emir ve nehiylerin sınırlarını belirsizleştirmiş, her bir alan Kur'an'ı ve İslam'ı anlamanın önündeki dev engellere dönüşmüş ve böylece İslam'ın hayat alanı daraltılarak, Allah'tan başkasının bilemeyeceği zahir-batın hususlarında yetkinliğini dayatan, ayetleri ve hadisleri kaynak olarak kabul etmeyen, tamamen 'keşf' (13) dedikleri uydurmalardan oluşan Sufizm Dini'nin hayat alanı haline getirilmiştir.

Kur’an bize Allah’ın ayetlerini esas alarak akletmemizi emreder; zaten sonradan evrile çevrile hırpalanan ‘Fıkıh’ da bu çerçevede doğmuştur. Daha sade bir şekilde ifade edersek; Kur’an’ın bütün hükümlerini esas alarak akıl yürüteceğiz, sorumlu olduğumuz, hesaba çekileceğimiz Kur’an’ı hayatımızın temel kaynağı olarak okuyacak ve düşüneceğiz.

Kur'an'ı anlamak için yukarıdaki karmakarışık 'şeyleri' bilmek zorunda değiliz.

'Sen sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin. Şüphesiz o (Kur’an), sana ve kavmine bir zikirdir (öğüt ve bir şereftir), ondan hesaba çekileceksiniz." Zuhrûf Suresi, 43-44.ayetler.

Düşünmeye ve Kur'an'la şereflenerek ondan öğüt almaya devam edeceğiz.


<<<Önceki                           Sonraki>>>


Seçkin Deniz, 15.07.2024, Sonsuz Ark, Nezdîra | Nesnel Dokunuşlar


Nezdîra | Nesnel Dokunuşlar

Seçkin Deniz Yayınları


Referanslar:

(1) https://islamansiklopedisi.org.tr/kelam--ilim 
(2) https://islamansiklopedisi.org.tr/akaid  
(3) https://islamansiklopedisi.org.tr/fikih 
(4) https://islamansiklopedisi.org.tr/sunnet--peygamber 
(5) https://islamansiklopedisi.org.tr/tefsir
(6) https://islamansiklopedisi.org.tr/tasavvuf 
(7) https://islamansiklopedisi.org.tr/kelam--ilim 
(8) https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/messailik 
(9) https://islamansiklopedisi.org.tr/messaiyye 
(10) https://tr.wikipedia.org/wiki/Me%C5%9F%C5%9Fa%C3%AElik 
(11) https://islamansiklopedisi.org.tr/kelam--ilim 
(12) https://islamansiklopedisi.org.tr/ehl-i-sunnet 
(13) https://islamansiklopedisi.org.tr/kesf


Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı