17 Ağustos 2024 Cumartesi

SA10917/SD3220: Sıkıntı (Roman); 8. Bölüm-Dere 19

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Çocukluğum ve gençliğim boyunca şahit olduklarım bu ihanetin varlığına da şahit kılıyorlardı beni. Bilenmiştim benim gibi yüzbinlerce vatansever genç gibi."

Birer hatıra bırakıyorduk birbirimize bugün; çocuklar bugünü asla unutmayacaklardı, çocukken hiç dondurma yememiş olan babam da öyle. Ben ve dondurma birbirimize çok uzaktık. Eskimo yerdik çocukken ve sürekli bademciklerim şişerdi. 

Eskimo, buzdolaplarının buzluğunda kalıplarda tahta çubukla dondurularak satılan şerbetli ya da meyve sulu bir buz parçasına deniyordu. Dondurmalar da buz gibi dondurulurdu dolaplarda. O da bademciklerimi şişirirdi. Hastalanmaktan bıktığım için çok sevdiğim halde eskimo ve dondurma yememeye karar vermiştim. Şimdiki dondurmalar sağlıklı olduğu halde yine de onlardan uzak duruyordum.

2 Ağustos 2019 Cuma günü, dondurmalarının tadını çıkaran dedeyi ve iki torununu hatırlamayacaktı belki ama onlar bu güzel günü hatırlayacaklardı; ben de onların neşeli hallerini unutmayacaktım.

Çay istedim ben, dondurmasını yedikten sonra da kahve isteyen babamla da kahve içtik. 

‘Biliyor musunuz çocuklar?’ dedi Babam. ‘Ben babamla hiç dondurma yemedim; hem dondurma yoktu köyde, hem de ikinci harpte dört sene askerlik yapan babam, askerlik dönüşü ben yedi yaşında iken öldüğü için. Dedemi ise babam çocukken seferberliğe çağırmışlar, gitmiş bir daha dönmemiş!’

‘Dede, sen hiç dedeni görmedin mi?’ diye sordu küçük oğlum. ‘Çok kötü, çok üzüldüm!'

‘Görmedim Paşam!’ dedi Babam dolan gözleriyle. ‘Ama torunlarımı gördüm Allah’a hamdolsun!’

Büyük oğlum dikkatle dedesine baktı ve sordu: ‘Seferberlik nedir, Dede?’

Babam derin bir nefes aldı, ‘Savaşa çağrıdır, Aslanım!’ dedi ve Balkan Savaşlarıyla başlayan, Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale ile devam eden Kurtuluş Savaşını anlattı.

‘Dedemi ilk harp, babamı ise ikinci harp aldı bizden!’ dedi hatıralarının ağırlaştırdığı tok sesiyle. ‘Hepimiz yetim büyüdük; ne baba ne dede gördük!’

Saat 14.47 idi, babam kahvesinden son yudumu içtiğinde; dondurmaların, çayın ve kahvelerin parasını bana ödetmedi, kesin bir dille konuşmuştu. Ben de ısrar etmedim. Dedeleri torunlarına dondurma ısmarlamıştı, babanın bu işte baş aktör olarak görünmesi doğru değildi, Baba kebap ısmarlamıştı, Dede dondurma. 

Pastaneden çıktık ve Abidin Paşa Caddesi’nde batıya, geldiğimiz yöne doğru yürüdük, kebapçının bulunduğu sokağın karşısındaki ara sokaktan arabayı park ettiğimiz yere geçecektik.

Babam, babası ve dedesi dışında o dönemlerden bahsetmezdi. Tek partili CHP iktidarı döneminde, kırklı yılların ortasında köyde okul inşaatında çalıştırmışlardı onu gönüllü olarak, sonra da sekiz on yaşlarında olan babamı okula kaydetmemişlerdi. Bundan yakınırdı. ‘Sahip çıkanımız yoktu!’ derdi hep. 

Cumhuriyet yeni kurulmuş, henüz devlet halkla ilgilenme zamanı bulamamış, Osmanlı’dan kalan her şeyi değiştirmeye çalışmaktan. Resmi nikahı yokmuş imam nikahıyla evlenen dedemle nenemin, babam ve kardeşleri de nüfusa kayıtlı değilmiş, o dönemde hemen herkesin olduğu gibi. Babaları olanlar okula kayıt yaptırmışlardı, Babam da on yedi yaşında iken ilçedeki nüfus memuruna para vererek kendisini babasının üstüne kaydetmişti. 

‘Hakverdi Hocam!’ derdi ona rahmet okuyarak. ‘Bana hem eski yazı hem de yeni yazı öğretti!’

Siyaseti gündelik diline bulaştırmamıştı hiç, ama içinde derin bir sızı vardı Kurtuluş Savaşı veren ve şehit düşen dedelerinin torunlarına layık görülen yoksulluğa, baskıya ve İslam’a yönelik zulme karşı. ‘Memleket yetimdi; çocuklardan, genç ve dul kadınlardan başka kimse kalmamıştı on iki sene süren harplerden sonra! Sağ kalan erkeklerin çoğu harp kaçkınıydı, zalimdi, merhametsizdi, ahlaksızdı!’ derdi. ‘Nasılsa bir şekilde harpten sağ dönenlerin de hükmü yoktu!’

Anadolulu tarlalarda çalışırdı, çağırılınca da savaşa giderdi; Osmanlı İmparatorluğunda hanedan için ve birinci dünya savaşında o yıkıldıktan sonra kurulan cumhuriyetin tek parti diktatörlüğünde CHP için babamın nesli buydu, bu anlama geliyordu. 

Özal iktidarında, 1987 yılında gelmişti babamın köyüne elektrik. Osmanlı hiç hizmet götürmemişti köye. Yeni kurulan Cumhuriyet de taş devrinden kalan, taş ve çamurla yapılmış toprak damlı evlerden oluşan köye elektrik gibi yol da getirmemişti. Bir okul yaptırmıştı sadece, müteahhidin okulun inşaatında gönüllü çalıştırdığı köylülerin hak edişlerini yediklerini öğrenmişti babam çok sonra; o da çocuk olmasına rağmen okul yapımında gönüllü çalıştırılan köylülerden biriydi.

İnsanlar çaresizce susmuştu; susmayı, çalışmayı ve yeri-zamanı geldiğinde ölmeyi öğrenmişlerdi. Kim bilir belki de yüzlerce yıl savaşarak ölmekten bıkmışlardı insanlar; savaş bitsin diye susmuşlardı. Ama savaş hiç bitmemişti; susmak hiçbir işe yaramamıştı. Halkı ve bağımsızlığı temsil ettiklerini iddia edenler NATO’yla uzlaşmıştı. NATO herkesin boynuna çökmüştü ve bir daha asla Türkiye’yi rahat bırakmamıştı.

“Uzlaşı bir ihanettir, serin göğün altında!” diyordu ‘Dere Yazarı’. “Ya da kaskatı bir güneşin kızgın çöl iskelelerinde sere serpe serilmiş bir teslimiyet. Kurumuş dudaklardan sıyrılıp, ruhunu şeytana satmaya giden yolda bir ayyaş, bir merhamet tenakuzu. Hüzünlü bir ihanet. Adı üstünde; vazgeçiştir uzlaşı. İnce ince örülmüş sonsuz bir zincirin ucuna çekilmiş bir teslim paragrafı; çatışan, ayrışan ve dudaklarından alev fışkıran tarafların ilkelerini tek tek yontması, eritmesi ve kalıplara dökmesidir.”

Hepimiz yaşımız kadarınca görmüştük bu uzlaşıyı. Ben 2002 yılında başkaldıran onurlu bir halkın çocuğuydum.

‘Bekçi’ sağanak gibi yağdırıyordu uzlaşıya dair düşüncelerini:

“Toprakla, suyla, havayla uzlaşmayan ateşin, ihanetle soğuması belki de… uç uca eklenmiş pazarlıkların çağ yerinde, çağların ardından sürüklenerek gelen, ölülerin külleri arasından görünen dayatmalara kurban verilen bir dirlik, dirilik… canı çekilmiş bir var oluş. Yeni biçimlere, biçemlere kesilen tiz bir hesap çığlığı. Ve ölen; inim inim inleyerek can çekişen doğrular. Ayrık bütün doğrular adına, kesişmemek üzere bin bir ihtimamla korunan, beslenen doğrular adına her bir doğruyu kendi ruhundan koparıp bir tek düzlemde eğrilerle kesiştiren tozsuz, sessiz ve kokusuz bir ihanet!”

O asil millet her yerinden azalmıştı yaklaşık seksen yıl boyunca. Din dediği her şey saldırı altındaydı, vatan dediği yurdunda aşağılanıyordu, namusu ayaklar altına alınmıştı. Siyasetçilerin NATO ile uzlaşması tarihe ihanetti, insana ihanetti, vatana ihanetti, dine ihanetti. Herkesi suçluyordu ‘Dere Yazarı’:

“Uzlaşılardan habersiz görünüp güvenle yelken açanlar; okyanuslarını boğdurtan, onları daracık derelerden beslenmeye sürükleyenlerin verdiği tavizlerle ışıltılarını yitiren teslimiyetçiler, ihanetin uzağında asla değiller. İhanete, vekalet vererek ortak olanlar onlar çünkü. İhanet olasılığını uzlaşılara sığınmak için göz ardı edenler; onlar, ihanetin başlangıç nedenleridirler… asıl hâin onlardır.”

Çocukluğum ve gençliğim boyunca şahit olduklarım bu ihanetin varlığına da şahit kılıyorlardı beni. Bilenmiştim benim gibi yüz binlerce vatansever genç gibi.

“Geçici çıkarların parlaklığına vurgun binlerce, milyonlarca ölgün dudaklının sayıkladığı hâz, uzlaşısız takdim edilemezdi. Takdim edenlerin gözlerinden dudaklarına inen mistik sihir, şiirlerin, masalların, efsanelerin ve romanların damarlarında gezinirken avladı onları… putperest sunaklarda boyunları kesilirken inkâr ettiler tanrılarını. Uzlaşı isteyen onlardı; delireceklerdi de. Pîr seslerin pazarlıklı, cızırtılı akislerinden yürüyen kukuletalıların, eteklilerin, sarıklıların, külahlıların ve takkelilerin cübbelerinde saklanan ihanet karasıydı; uzlaşı kiniydi. Kindi uzlaşı; sonsuz sonraya doğru uzanan bir seri, asla ‘bir’e yakınsamayan bir karanlık seri!” 



<< Önceki                      Sonraki>>


[15.08.2024, (8/39 (726))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 17.08.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

     

Seçkin Deniz Twitter Akışı