31 Ağustos 2024 Cumartesi

SA10943/SD3236: Sıkıntı (Roman); 9. Bölüm-Irmak 3

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Şarkın asaleti, yoksulluğun rezaletiyle silinmişti, garbın vahşeti ise varsıllığın neonlu ışıklarıyla siliniyordu."

İnsan'ın bu kadar zavallı iken bu kadar küstah sözlü ve granit yürekli olmasını anlamlandıramıyor insan; anlamlandırsa bile bu anlamı saygıdeğer bulamıyor çoğu kez. Sonra düşünüyor, insan bunu neden yapıyor? 

Sordukça bulduğunuz cevaplar içinizi acıtıyor. Evet; insan sınanıyor ve sınanmalarında maalesef çoğunlukla kaybediyor. İşte bu büyük kayıp hüzün veriyordu bana.

Bir fotoğraf görüyorum bazen; her türlü ahlâkî sınırlardan yoksun bir insan yüzüne bakıyorum. Görünen ayrıntılar, onun bedeni ve aklıyla neler yaptığını saklıyor olsa da, gözlerinin derinliklerine sinmiş olan kaybetmişliğin hüznünü fark ediyorum. İnsan hafızası ile yaşıyor ve hafızası onu rahatsız eden yığınla olumsuzlukla dolu olduğunda, o insanın gözlerinden bir çocuğun gözlerinden yayılan masum ışıltılar yayılmıyordu artık.

Yirmi birinci yüzyılın insanı, yirminci yüzyılın arsız ve ahlaksız insanından devraldığı ilkesizliği, sınırsızlığı doğasının ısrarlı retleriyle karşılıyor olsa da, normalleşmiş sınırsızlıkların kıskaçlarından kurtulamıyordu. Şaşkın bir şekilde kendisine öğretilen ahlaksızlığı önceleyen normların içinden bazen o masum itiraz parıltılarını gördüğümde içimdeki hüzün daha da genişliyordu. 

Bilmiyor olmak, bilince geriye dönüşün, arınmanın yollarından habersiz olmak o insanı, yirmi birinci yüzyılın insanını çaresiz bırakıyordu.

Bir Budist'in, Hindu'nun bir heykelin önündeki duruşlarına baktığımda ne hissediyorsam, bir Hristiyan'ın İsa ve Meryem heykellerinin önünde yaşadığı duygulara baktığımda da aynısını hissediyordum. Mum yakıyorlar, başlarını öne eğerek yardım dileniyorlar, anlaşılmak ve mazur görülmek istiyorlardı. 

Türbelerde mum yakıp dileklerde bulunarak onlara benzeyen Müslümanları gördüğümde ise, umut olarak sapasağlam duran İslam Dini'nin perdelerin arkasına itildiğini düşünerek kahroluyordum. 

Bir Yahudi'nin bir Budist'ten, bir Hindu'dan, bir Müslüman'dan genetiksel ve geleneksel olarak daha farkında olduğu 'Din Çerçevesi'ni bu kadar insafsızca hırpalamasını anlayamıyordum.

Ateistler ise her türlü sınırsızlığı savunuyorken, her türlü dine karşı çıkıyorken ve her türlü dine düşmanlık ediyorken, gözlerime daha çok kaybetmiş, daha çok acınmaya mahkûm görünüyorlardı; anlaşılma ve onanma kaygıları diğerlerinden çok daha büyüktü, ama bunu bastırarak yalnızlıklarından fırlıyor ve bağırarak insanlara üstün gelmeye çalışıyorlardı. Oysa bedenlerinin açlıklarına o kadar mahkumlardı ki. Bu yüzden hâzza ve öldürmeye yönelik bakışları sınırsızdı.

İnsan, kendisine görünmeyen ve kendisinden kendisi için bir şey istemeyen Allah'ı neden bilmek istemezdi ki? İnsan Allah'a ibadet ederken, gerçekten Allah'a bir şey verdiğini mi sanıyordu? 

Ya da insan Allah'ın koyduğu bireysel ve toplumsal kanunları reddederek o kanunların dışına çıkabileceğini mi sanıyordu? Sanıyorsa yirmi birinci yüzyılın insanı, Allah'ı en çok reddedenlerin bulunduğu bu yüzyılda neden bu kadar çok mutsuz insan olduğunu neden sorgulamıyordu? Allah'ın kanunlarını reddetmek mutsuzluğa neden oluyorsa bu neden-sonuç ilişkisi de Allah'ın bir kanunu değil miydi?

İnsan ne yaparsa yapsın Allah'ın koyduğu kanunların dışına çıkamıyordu. İşte insanın reddetmekten hoşlandığı, ama kaçınılması mümkün olmayan sınanma buydu. 

Ve tuhaftı; insan bunun farkında bile değildi. İnsan, "Öldürme!" diyen Allah'ı dinlemeyerek insanları öldürdüğünde, sonsuza dek zihnine üşüşen sorulara mahkûm oluyordu. 

"Zina yapma!" emrini dinlemeyen insan, kendi içindeki huzursuzlukları tetiklediği gibi, yaşadığı toplumdaki huzursuzlukları da arttırıyordu.

Benim insanların gözlerinde gördüklerim bunlardı. İnsan çiğnediği her ilahî emrin sonucunda olabilecekleri aşamıyordu, uyduğu her ilâhî emrin sonucunda olabilecekleri aşamadığı gibi.

Evet; herkes bana ‘gıcık, geri kafalı, çağdışı, ilkel’ diyebilirdi, bu onların kendi sınanmaları içinde bir çıktıydı sadece. Ancak izah etmeleri gereken bir şey vardı; insan milyonlarca yıldır öldürüyor, zina yapıyor ve daha birçok ilâhî kanunu çiğniyordu, bu ilkellik, geri kafalılık ve çağdışı olmak değil miydi geriden gelip bu çağa yapışmış hâliyle? Yeni bir şey miydi?

Gelişmiş olmakla övünen Batı Medeniyeti, insana değer vermek için, insanları öldüren, onların bedenlerini hâz ve ticaret malzemesine dönüştüren, kralları ya da hükümdarları engelleyen kanunlar çıkardıkları için gelişmiş sayılmıyor muydu? 

Geldiği noktada bütün dinlerin insanlara verdiği değere ulaşabilmiş durumda olmadığı halde Batı Medeniyeti nasıl gelişmiş olduğu iddiasında bulunabiliyordu?

Şarkın asaleti, yoksulluğun rezaletiyle silinmişti, garbın vahşeti ise varsıllığın neonlu ışıklarıyla siliniyordu.

İnsanı hâzların kölesi haline getirmek, kendi topluluklarını gelişmişlik yanılgısının verdiği hâzla avutmak ve onların dışında kalan insanları karın tokluğuna çalıştırarak sömürmek ya da kendi ürettikleri silahlarla öldürülmeleri için savaşlar çıkarmak mıydı gelişmişlik?

Çocukluktan ergenliğe, oradan da yetişkinliğe sürüklenen insan tüm özgeçmişini yüzünde taşıyordu; bakabilen herkes görebilirdi, hangi dinden olurlarsa olsunlar insanlar mazur görülmek ve anlaşılmak gibi bir zaafa mahkûmlardı.

Kusursuz insanı ancak kusursuz olan arayabilirdi. Kendi kusurlarını görmezlikten gelenlerin kusursuz insan arama hakları da yoktu. Bizi kusurlu yaratan Allah bizden kusursuz olmamızı değil, kusurlarımıza rağmen kendisine kulluk etmemizi istiyordu. Bu kadar basitti her şey.

Karım ‘Sıkıntı’nın nasıl gittiğini sordu, Kô uzaktan görünürken.

‘Sıkıntılı!’ dedim gülerek.

İD’yi kastettiğimi anlamıştı.

‘Bence bundan sonrası sıkıntılı geçmemeli!’ dedi o da gülümseyerek. ‘Sen artık özgür bir adamsın!’ 



<< Önceki                      Sonraki>>


[30.08.2024, (9/7 (735))]


Seçkin Deniz, 31.08.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

     

Seçkin Deniz Twitter Akışı