15 Eylül 2024 Pazar

SA10970/SD3252: Sıkıntı (Roman); 9. Bölüm-Irmak 8

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Herkes aşkın peşindeydi ve zaten Mahir’le aşk konusunda hiç anlaşamıyorduk."

Bugünkü devleti anlamakta güçlük çeken gençlerin geçmişi doğru yorumlayamadıkları gerçeği de ortadaydı. Çünkü geçmiş doğru bir şekilde anlatılmamış ve aklın alacağı özgürlük yolu hoyrat bir şekilde tıkanmıştı. Üniversiteler bilim yerleri değildi, masum gençleri almış, ideolojik örüntülerle beyinleri yıkanmış birer terörist olarak yetiştirmişlerdi.

Anlatıyordu ‘Irmak Yazarı’: 

“Batı’nın aksine Rusya on dokuzuncu yüzyılın kapitalist devlet politikalarına tepki olarak, bireyin ve toplumun mutluluğunu hedeflediğini iddia eden sosyalizmi tercih ederken, hedeflediğinin tam tersine kurduğu Sovyet devletini tarihsel merkeziyetçiliğinin ve her ırktan ve dinden insanı kolhozlarda eşitleyerek faşizmin zirvesine ulaştırmıştır. Bu çelişki, yirminci yüzyılın gerçekleri içinde fazla direnemeyen ve yıkılan Sovyet devletler bloğunun yaşadığı dramı açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bununla beraber, Rusya ve bitişik devletleri insan merkezli yirmi birinci yüzyıl devlet sistemlerine dönmekten başka seçenekleri olmadığını kavramış görünmektedir. Her ne kadar bu kolay bir dönüşüm olmamışsa da en azından devlet kavramının sorgulanmış olduğunu kanıtlamaktadır.”

Dünyanın her yerine bakıyordu ‘Bekçi’:

“Komünist Çin ve kapitalist-liberal Japonya'daki mistik orijinli devlet anlayışı değişim olasılıklarına çok kolay sahip olmayacaktır. Özellikle Japonya, bireylerinin ulaştığı bilgi düzeyine karşılık, 'özgürlük eylemsizliği' dolayısıyla insan merkezli bir dönüşüm geçirmekte zorlanacaktır -devlet hâlâ kutsaldır-. Hindistan ve Çin binlerce yıllık medeniyetlerinin sağladığı tek dezavantajları olan aşırı bağımlılık dolayısıyla da kolayca değişemeyecektir. Afrika ülkelerinde ise, temel kabile ve lider kavramları sanılanın aksine sorgulanmaktadır. Afrika'da, sömürge imparatorluklarının dağıttığı kutsal mekanizmalar zayıflamış ve bu durum bilgiye ulaşan bireyin değişim yönünü kamçılamıştır. Yirmi birinci yüzyılda Afrika'daki ülkelerin çoğu insan merkezli devletlere dönüşecektir!”

Müslümanlar ne durumdaydı?

“İslâm ülkelerinde mevcut olan 'kutsal devlet ve kutsal emir' algısı devleti sorgulamayı sürekli geciktirmiştir. Aslında Müslümanlar, her zaman insanların mutluluğu için var olan devlette yönetici olarak devleti insanların hizmetinde çalıştırabilecek insanları görmek istemişlerdir.” diyordu ‘Irmak Yazarı’. “Ne yazık ki; Müslüman ülkelerde yanlış bir şekilde ilk dört halife dönemlerine de genişletilerek ‘Asr-ı Saadet’ olarak adlandırılan, ancak Allah’ın elçisinin yaşadığı ve sadece var oluş savaşlarının bittiği çok kısa süren bir dönem ve Osmanlı’nın yükselme dönemi dışında insan mutluluğunu ‘hedefleyen’ mekanizmalar oluşmamıştır. On dokuzuncu yüzyılda Batı'dan esen özgürlük rüzgarları, doğuda olduğu gibi, özenle örülmüş kutsal ve mistik duvarlara çarparak dağılmışlardır.”

Ama umutsuz değildi ‘Bekçi’:

“Sonuçta; İslâm ülkeleri, İslâm’ın emirleri karşısında 'kutsal devlet ve kutsal emir' ikilisini daha fazla tercih edemeyeceklerdir; doğru bilgiye ulaşmayı emreden İslâm, kendi insan merkezli devlet anlayışını Allah’ın emirleri doğrultusunda tekrar formüle edecektir. Türkiye, coğrafî konumun gerektirdiği şekilde kafası karışık bir şekilde davranarak tarihteki yerini alacak olsa da, diğer İslâm ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de değişimi ve gelişmeyi erteleyen devlet mekanizması sürekli sorgulanmıştır. Bilgiye ulaşma yolları tıkanan insanlar, tebaaya dönüştürülmüş; tıpkı çağdaşları olan diğer ülkeler gibi devlet, hakimiyetini sürdürmek için bireyleri feda etmekten çekinmemiştir.”

Tarihe süreç analizi yaparak doğru çıkarımlar yapmak için bakmanın vazgeçilmez olduğunu gösteriyordu bu notlar:

“Batı’dan esen özgürlük rüzgarlarının ve materyalist düşüncenin etkilediği insanlar üç yüz yıl boyunca imparatorluk bünyesinde zaman zaman etkin bir şekilde ortaya çıkmış olsalar da Osmanlı hanedanının ve devlet adamlarının direnişi ve aralıklı ayaklanma süreçleri dolayısıyla Batı tarafından kontrol edilen gizli yapılanmalar 1908’e kadar tarihi değiştirecek sonuçlar elde edememişlerdir. Meşrutiyet ve daha sonra yaşanan İttihat ve Terakki diktası devleti var olan zalim kimliğinden uzağa taşıyamadığı gibi, parçalanma, terör, savaş ve çöküş gibi felaketlere karşı halk savaşta ölmekten başka bir seçeneği olmayan tebaa olarak kalmaya devam etmiştir. Halk için gerekli olanı devlet tercih etmiş ve halkın yerine karar vermiştir. Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan Cumhuriyet devleti de ‘halk’ için kurulmuş ve tüm değişiklikler hayalî bir ‘halk’ için yapılmış, ancak gerçek halka kimse bir şey sormamış ve her şey halka rağmen yapılmıştır. Çünkü on sekizinci yüzyıldan sonra ulaşılmak istenen asıl hedef insanların mutluluğu değildir, ideolojik örüntülerle donatılmış bir çerçeveyi olduğu gibi devlete giydirmektir.”

Mahir’le kimi zaman anlaşamadığımız kimi zaman da ortak noktalarda buluştuğumuz devleti ve insanları doğrudan etkileyen kamusal siyasetin katmanlı ve kaotik yapısı bize Batı hayranı yöneticilerimizden miras kalmıştı. Mahir aktif bir şekilde sağ platformlarda geçirmişti gençliğini, okuduğu kitapların ve ait olduğu kültürün kendisine kazandırdığı eleştirel bakış onu yol arkadaşlarından ayrıştırmıştı. 

Ona ‘Kalbin solda senin demiştim, ama aklın sağda!’ 

O da gülmüş ve ‘Galiba artık kalbimin ve aklımın nerede olduğundan emin değilim’ demişti. ‘Aşk güzel be Gardaş!’

Herkes aşkın peşindeydi ve zaten Mahir’le aşk konusunda hiç anlaşamıyorduk.

“Cumhuriyet devleti, insanlar için iyi olduğunu düşündüğü her şeyi, insanları zorlayarak, halkı inançlarından ve geleneklerinden kopararak, eleştirileri de cezalandırarak öğretmiştir. Batı'nın, kendi insanlarının refahı için diğer insanları sömürmeyi hedefleyen ve politikalarına yansıyan kararlı tutumları, Türkiye'nin devlet gücünün insanların tepesinde ‘ciddi bir tehdit’ olarak durma sürecini de uzatmıştır. Batı’yla bütünleşmiş ideolojisi, güvenlik stratejisi ve ekonomisi dolayısıyla sömürü araçlarına fazla direnemeyen Türkiye darbeler ve terör dolayısıyla büyük kaos dönemleri yaşamıştır; bu kaos dönemlerinin hiçbirinde sorumlu olarak halk yoktur. Buna rağmen ezilen ve baskı altına alınan yine halk olmuştur. Bilgiye ulaşım mekanizmaları hiçbir zaman istenen/planlanan düzeye ulaşmamış olduğundan halk kendisi için iyi olanı isteyecek potansiyele sahip olamamıştır.” diyordu ‘Irmak Yazarı’ ve soruyordu:

“Peki, Türkiye ve insanlık için halkın devletle ideal ilişki türü nasıl olmalıdır? Halka kendisi için iyi olan sorulmadığı sürece, devlet ve halk ilişkileri asla hayal edilen boyutta olamayacaktır. Halk elektronik çağı olan yirmi birinci yüzyılda, seçtiği vekillerin ve hükümetlerin verdiği kararlara koşulsuz bir şekilde uymak zorunda kalmamalıdır; seçilenlerin her kanun için halkın fikirlerini alabileceği bir elektronik sistem uygulanabilir hale getirilmeli ve halk kanunları değiştirme yetkisini asla bütünüyle devretmemelidir; vekiller kanun teklif edebilme hakkı dışında hak sahibi olmamalıdırlar. Doğal olarak bu durum referandumun sürekliliğini zorunlu kılmaktadır; bundan başka bir çözüm yoktur. Bu yöntemle Avrupa Birliği’nde olduğu gibi baskı gruplarının veya lobilerin etkisiyle sık sık kanun değiştirmek zorlaşacaktır; halk kendi kültür düzeyi ve ihtiyaçları nispetince değişimi onaylamadığı sürece onu zorla değiştirmek mümkün olmayacaktır.”

‘Bekçi’nin önerdiği sistem doğrudan demokrasi demekti, ne var ki görünüşte ideal bir reform içeren bu sistem, temel anayasal riskler taşıyordu. Halkı tanrılaştırmak gibi bir riskti bu ve halk yanılmaz değildi, yanlışta da uzlaşabilirdi. 



<< Önceki                      Sonraki>>


[14.09.2024, (9/17 (745))]


Seçkin Deniz, 15.09.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

     

Seçkin Deniz Twitter Akışı