12 Ekim 2024 Cumartesi

SA11023/SD3281: Sıkıntı (Roman); 9. Bölüm-Irmak 15

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İyilikten bahsettik gecenin karanlığında. Herkes iyilik bekliyordu başkalarından, başkalarına ne verdiğini hiç düşünmeden."

Ândan kopmuştum. Gecenin sessizliği adım adım uzaklara, insanlık tarihinin bütün karanlık noktalarına taşıyordu beni. Annem, babam ve çocuklar yatmıştı. Çalışmalarıma ara verdim, yatsı namazını kıldım. Balkonda karımla sohbet ettim biraz düşüncelerimi toparlamak ve ona zaman ayırmak için. 

İyilikten bahsettik gecenin karanlığında. Herkes iyilik bekliyordu başkalarından, başkalarına ne verdiğini hiç düşünmeden.

Hırpalanmış bir çağın insana iyilik vermesi beklenemezdi. Bazı insanlar susuyor, gözlerini ve kulaklarını kapatıyor, her şeyi ‘geçecek bir acı’ olarak algılıyor ve ilerideki, çok sonradaki belirsiz bir umut noktasına dikiyorlardı ruhlarının iyilik dilenen bakışlarını.

Bazıları da derinden seziyordu başkalarının sezemediklerini, kelimeleri sessizliğin kendi hâline kalan evreninde bitiyordu büyüyerek. Onların gözlerden toparladıkları, gözlere verdikleri nelerdi, kimse bilemezdi, kendi hâlinde sessizliğin gemini tutuyorlardı; yükselen düşüncelerin içine girerek...

Eğer, bu sessizliğe ‘Buddha'nın dinginliği' diyecek olsaydınız, Nirvana saçmalığına bulacağınız ark insanın içinde değildi, ancak kendinden geçmişliğin uyuşturan görüntülerinde ona yer bulabilirdiniz.

İnsan, evet; kendine döndükçe kısırlaşan bir varlıktı, kendinde dinginliğe ulaşan yanı yoktu. Bu çağda Buddha çağında olduğu gibi hedefsizliğin yeni yeri yine insandı, aldatılmış tüm insanlar için verilecek diyeti henüz keşfeden yoktu. 

Bir zamanlar, kendileri kadar küçük insanlara hedef veren zavallılar, "artık, her insan tanrı olarak kendisini seçmeli, kendisine yönelmeli!" dediler. Ama oysa kendilerine tapanlar daima çatışacaktı başkalarıyla. Sonsuz sayıda savaşa meydan olacaktı tanrı katı kavgasına giren düşünceler. Kabala, Tasavvuf ve ondan doğurtulan Hümanizm.

Sonuç olarak bugün bu çağda bir tanrı olarak kabul ettikleri insana döndükçe daraldılar; her insan kendi tanrılığını ilan ettiği yerde gücüne göre vahşet üretti, iyiliği unuttu.

İnsana iyilik yaptıran, insan değildi. İnsan, diğerini sebepsiz sevemezdi; sebepleri birbiriyle ilişkilendiren insan değildi, sebepleri var edemezdi.

İnsanı tüm hedeflerinizin merkezine yerleştirdiğinizde onu asla memnun edemezdiniz; insana iyi düşünmeyi ve davranmayı emreden yaratıcı, emirlerine uyanları tatmin olmuş sayardı ve herkes alamazdı alınacak olanları derinlerden...

Bazı insanlar da derinlerden gelenleri sıyırıp geçerlerdi düşüncelerinden; kaypak zamanda kısımsız kişilikleri görürdünüz; her ne kadar insan için idiyse insanların içleri, siz kaypak kısımlarını daha çok görürdünüz. Sadece acı içinde kıvranırken ancak...

Karım da uyuduktan sonra kaldığım yerden ‘Bekçi’nin notlarını incelemeye devam ettim. Gece 23.12’yi gösteriyordu.

“Türkiye toplumunun 1839'den beri süregelen kötülüğe karşı direnişi, 2002 sonrası muhafazakar ve demokrat bir politika temelinde iktidar erkini kullanan Ak Parti'ye rağmen gerilemektedir.” diyordu ‘Irmak Yazarı’. “Bu insanlığın temel sorunu olduğu içindir ki Ak Parti iktidarları yaşadıkları demokrasi dışı zorluklarla mücadele ederken, Sufizm (Tasavvuf), İslamcılık, Ilımlı İslam ve diğer kurgusal akıntılara alternatif paradigma üretmek için gerekli ve yeterli bir tartışma zamanı bulamamıştır. Stratejik planlamalar yapılmadığı için ne dinî ve geleneksel değerleri doğru eleştirme ve arındırma çabası başarıya ulaşmış, ne de bireylerin bireysel çabası toplumu değiştirebilecek güce ulaşma imkanı bulabilmiştir.”

‘Irmak Yazarı’ kadar iyimser değildim Ak Parti iktidarları için. İnsanın asıl problemine odaklandıklarını düşünmüyordum; sadece düştüğü yerden ayağa kaldırmak istiyorlardı medeniyetimizi. Oysa o medeniyetin düştüğü yerde asıl katiller, akla düşman Tasavvuf ve Batı medeniyetindeki aydınlanmayı esas alan İslamcılık kılığında gösteri yapıyorlardı; onlara tutunarak ayağa kalkmak mümkün değildi. Ancak aklı ve Kur’an’ı esas alarak bize ait olan medeniyeti yeniden inşa edebilirdik.

‘Bekçi’yi dikkatle okuyordum:

“Okumayan bir toplum olmak, okunan materyallerden taşınan kötülüklerden, şizofren yahudi kültüründen uzakta kalmak imkânı da doğurmuştur; ancak bugün okuma eylemi sadece kitaplarla yapılmadığı için muhafaza duvarları internet yoluyla delinmekte ve bireyler hızla değişebilmektedirler. Bu değişimin nefse doğru gelişmesi aslında bütün medeni değerlerden uzaklaşmak anlamına da geldiği içindir ki internet içeriklerinin değerlerle donanması ve bireylerin eğitiminin, değişiminin doğru, tutarlı ve hakka uygun bir şekilde gerçekleşmesi için devlet politikasına ihtiyaç vardır.

Gelecekten kaygı duyan insanlar bu farkındalıkla yol alırken maalesef yeterince geniş bir alanda bireylere ulaşma imkanına da sırf yalnızlıkları yüzünden sahip değildirler. Paylaşılmamış bir strateji, anlamsız bir söylenme biçimidir. Düşünen insanlar, devleti, bireylerin sağlıklı ve dengeli bir şekilde yetiştirilmesi için stratejik planlamalar yapmaya davet etmelidirler. Önümüzde çok fazla bir zaman yok; geçen her nesil sonraki zamana değersiz bir kütle olarak fırlattığımız bir toplum anlamına gelmektedir.”

Hem Türkiye’de hem de Batı’da gördüklerim ‘değersiz kütle’ olgusunun somut örnekleri olarak şu anda yaşıyorlardı; ancak Türkiye biraz daha gerideydi Batı’ya göre, belki bir, belki de iki nesil.

“İyilik ve kötülük, doğru ve yanlış artık kontrol edemeyeceğiniz bir boyuta ulaştığında yaklaşık 20 yıldır zombi ve porno filmleri ve dizileri ile psikolojik olarak hazır hale getirilen nesiller birbirlerine tecavüz etmeyi ve birbirlerini öldürmeyi hayatta kalmanın temel gerekçesi olarak kabul edecekler.” diyordu ‘Irmak Yazarı’.

Zombi filmlerinin arka planına dair bilgim vardı. ‘Irmak Yazarı’nın pornoya yaptığı vurgu dikkatimi çekmişti. İnternette yaptığım araştırma karşıma yine aynı şeytanî ağı çıkarmıştı, sosyal medyada anonim bir hesaptan yapılan paylaşımları Türkçe’ye çevirerek ‘Sıkıntı’nın akışına dahil etmeye karar verdim:

“Pornografi Amerika'da nasıl böyle bir sorun haline geldi ve dahası bunu kim tasarladı? Çoğu kişi için bu yabancı bir kavram gibi gelebilir, ancak 1940-50'lerde pornografi ABD'de yasaktı ve gereç olarak kabul ediliyordu. Bu durum, ilki 1957'de Roth vs United States olmak üzere birkaç çığır açan dava ile değişti. 1893'te Ukrayna'da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Samuel Roth, 1928'den başlayarak 1957'ye kadar birçok kez 'müstehcen materyal' dağıtmaktan tutuklanmıştır. 1957'deki suçlamaları Amerika Birleşik Devletleri'ne dava açmasına neden oldu ve bu da 'müstehcen materyallerin' yasal tanımının değişmesiyle sonuçlandı. Toplumu şekillendiren bu vakadan kısa bir süre sonra, müstehcen dergiler, seks oyuncakları ve çok daha fazlasını satan 'yetişkin eğlence sahnesinde' birkaç önemli figür ortaya çıktı. Ahlaki değerlere karşı bu isyanın önde gelen isimlerinden biri, "Pornonun Walt Disney'i" olarak anılan Rusya doğumlu Yahudi Reuben Sturman'dı. Reuben, Doc Johnson adlı bir seks oyuncağı şirketinin kurucularındandı. 60'lı yıllarda müstehcen materyal dağıtımı nedeniyle FBI tarafından takip edildi ve tutuklandı. 

Daha fazla araştırmaya değer bir diğer lider figür ise Al Goldstein'dı. Al, 1968 yılında Amerikan tarihinin en yıkıcı dergilerinden biri olan 'Screw'ı çıkardı. Amerikan bayrağını ve İsa’nın Son Akşam Yemeği'ni aşağılayan karikatürler yayınladı... Daha modern yıllarda Al, pornografinin yasallaştırılmasındaki rolüyle övünüyor ve cinsel davranışlarının çoğunu Yahudi kökenlerine bağlıyordu. Bir röportajda Al'a Yahudilerin pornoda neden orantısız bir şekilde fazla temsil edildiği sorulduğunda şu yanıtı vermiştir: "Yahudilerin pornografide yer almasının tek nedeni İsa'nın berbat olduğunu düşünmemiz. Katoliklik berbat. O (porno) ana akıma nüfuz ettikçe, yıkıcı karakteri daha da güçleniyor." 

Modern çağda Goldstein'ın mirasının, şu anda var olan en büyük pornografi sitelerinden biri olan Pornhub'ın sahibi bir avukat ve haham olan Solomon Friedman gibi figürler tarafından sürdürüldüğünü görüyoruz. Bu durum, şu anda OnlyFans'ın sahibi ve işletmecisi olan Ukrayna doğumlu Yahudi Leonid Radvinsky gibi karakterlerle hız kazanmıştır. Radvinsky aynı zamanda AIPAC'e (American Israel Public Affairs Committee: Amerikan İsrail Halkla İşleri Komitesi, Amerika Birleşik Devletleri'nin yasama ve yürütme organlarında İsrail yanlısı politikaları savunan bir lobicilik grubu) en çok bağış yapan kişiydi ve Amerikalı siyasetçileri kirli parayla satın alıyordu.” 


<< Önceki                      Sonraki>>


[08.10.2024, (9/31 (759))]


Seçkin Deniz, 12.10.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

     

Seçkin Deniz Twitter Akışı