13 Ekim 2024 Pazar

SA11024/SD3282: Sıkıntı (Roman); 9. Bölüm-Irmak 16

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Umudumuz gençlerdeydi; bizlerden öğrendiklerini kullanabilme ve yükselme kapasitelerini güçlendirecek olanlar onlardı; kokmuş ve üretme yeteneklerini kaybetmiş yetişkinlerin karamsar ve yılgın görüşlerinin hiçbir anlamı ve önemi yoktu."

Geç kalıyorduk; daha fazla geç kalma hakkımız artık yoktu; gelecek nesillere bunu borçluyduk ve işimiz kolay değildi. Dünyayı ele geçiren şeytanî güç samirîlerin elinde insan nesline karşı acımasız bir saldırı başlatmıştı. Biz insanlara her şeyi anlatmalıydık, en az samirîler kadar çok çalışmalıydık.

Babamın vaiz olmamı istemesinin sebeplerini biliyordum, ama çağ değişmişti, iletişim ve etkileşim teknolojisi insanın ruhunu acımasızca ele geçiriyordu; vaizler kılık değiştirmişti, şeytanın tekniklerini kullanarak insanın zaaflarından fısıldıyor ve onların canavarlaşması için gerekli kodları bilinçaltlarına yerleştiriyorlardı.

Tarihsel düzeneğin nasıl işlediğini biliyorduk. Bir vaiz bir yerde bir topluluğa bir şeyler anlatır; ona orada bir şeyler 'anlatma' yetkisini veren güç veya güçler, o topluluğa da gidip o vaizin anlattıklarını dinleme görevi verirler; o yer de, yine o güçlerin belirlediği, kimi zaman bir ibadethane, kimi zaman bir meydan, kimi zaman bir salon, kimi zaman da medya araçlarından (gazete, dergi, televizyon, sinema, edebiyat, internet siteleri gibi) bir yerdir. Her şey belirlenmiştir ve 'vaiz' orada belirlenmiş olanlardan bahsetmekle mükelleftir.

Bu hep böyle olmuştur. Peki şimdi, internet ve iletişim çağında bu yine böyle miydi? Elbette değildi. İnsanlığın ortak geleneğinin sürüklediği bu belirgin çerçeve artık dağılmıştı. Vaiz de, yer de, topluluk da artık geleneksel anlamını yitirmişti. Çünkü bilgi, artık hiç olmadığı kadar kontrolsüz bir şekilde, hiç beklenmeyen kişiler tarafından, hiç olmadığı kadar belirsiz sayıda muhataba ulaşma becerisine ulaştırılmıştı.

Mahir ve Gezgin’le aynı internet sitesinde yazıyorduk; bir başka yerden bakabilenlerin ve düşünebilenlerin de düşündüklerini yazmalarını ve insanlara ulaştırmalarını sağlayabilecek güvenilir bir mekan tasarlamaya çalışmıştık; üretmekti amacımız, ama artık konu bir başka yerden bakabilenlerin ve düşünebilenlerin düşündüklerini insanlara ulaştırmaktan daha fazlasını ifade etmeye başlamıştı.

Ki amacımız, câri medya araçlarında egemen olan güçlerin belirlediği vaizlerin, belirlediği yerlerde belirlediği topluluklar inşâ etmelerine veya toplamalarına karşı bir bilinçli meydan okumaydı. İnsan doğru olanı kendi aklıyla bulabilme becerisine sahipti, ancak yerleri veya anlamları değiştirilmiş kavramlarla, insanların alabilecekleri fazla bir yol yoktu, her genç her seferinde hazır bulduğu kültürün, ortamın ya da dayatmaların kendisine sunduğu ekmekle besleniyordu ve  belirlenmiş bu çerçevelerden gençlerin çıkabilmesi çok zordu. 

Doğru sorgulama yapabilmek için doğru bilgiye ve sorgulama bilincine sahip olunması gerekiyordu. Bir şeyin doğru olup olmadığını denetleyebilecek beceriler kolay elde edilemiyordu, vaizlerin bir yerlerde birilerine anlattığı bilgi manipülatifti, kirliydi; aşağılık bir karakter kahraman olarak pazarlanabiliyor, bir kahraman bir tetikçi olarak aşağılanabiliyor, doğru yanlış denilerek eskitiliyor, yanlış övülerek değerli kılınıyordu. Bir genç için bu prangaları kırmak imkansıza yakındı..

Bugünü düne doğru bakarak, dünü doğru sorgulayarak ders alırken yaşıyor, geleceğin de aldığımız bu derslerle inşâ etmek gerektiğini dillendiriyorduk. Yaşadığımız olağan dışı her şey bize 'olağan'ın tanımını değiştirtmiş, yaşadığımız bu karmaşayı, belirsizliği olağan sanmaya başlamıştık.

Dedelerimizin dedelerinin dedelerinden kalma bir karmaşaydı bu. Şimdi hepimiz görebiliyorduk artık bu karmaşa normal değildi, bu güvensizlik normal değildi ve biz çocuklarımıza bu karmaşadan arındırılmış bir bugün elde etmezsek, devraldığımız karmaşayı yarın onlara daha da kirlenmiş bir şekilde devredecektik.

Bugünden önceki dünden başlayarak geriye doğru gün gün karşılaştırmalı analizler yaparak bugünün aktörlerini takip etmek zorundaydık, şu anda aktif olanlar ortalama 50-80 yaşları arasındalar, bu bize 1938 doğumlulara kadar sorgulama zorunluluğu dayatıyordu, bu dönemi doğru soruşturabilirsek daha geriye doğru gitme imkanımız doğacaktı, çünkü her bir soruşturma kendi içinde geriye doğru derinleşiyor ve aradaki bağlar net bir şekilde ortaya çıkıyordu.

1938 doğumluların 1958'de, 1948 doğumluların 1968'de, 1958 doğumluların 1978'de yirmi yaşında oldukları düşünülürse, bugünün etkin isimlerinin hangi atmosferde, kimlerle, ne tür ilişkilerde bulunarak bugüne geldiklerini görebilirdik.

Yakın tarihin değil sadece, 1938'den bu yana gelen tarihin acılarını bize yaşatanları tanımak zorundaydık, bu sorunu halledebilirsek daha geriye doğru bakma becerimiz gelişecekti. 

Bu memleketin çocuklarını paramparça ederek birbirlerine düşman kılanlar kimlerdi? 

1950'den sonra ABD ile girilen kolonyal ilişkinin sorumluları tek tek bulunmalıydı ve bu memleketin yaşadığı karmaşanın her geçen on yılda tabana daha çok yayılmasını sağlayan her türlü yapı açığa çıkarılıp tarihin çöplüklerine atılmalıydı. 15 Temmuz 2016 bu yüzden bir milat olmalıydı, çünkü getirilen irin dolu yükün kökünde Amerikan emperyalizminin tasarımları vardı.

Kanlı Amerikan Yüzyılı'nın sona erdiğine şahit olduğumuz bu günlerde Türkiye'nin kendisine, geleceğine ve dünyaya bu kanlı, kirli geçmişi sorgulama ve yargılama borcu vardı. Pentagon-CIA vaizlerinin anlattıklarını onların belirledikleri yerlerde dinlemek zorunda kalan topluluklar değildik artık.

Amerikan emperyalizmine ve vahşetine karşı güçlü bir direnişle 2002'den beri büyük bir yol almıştık, bize bu yolu aldıran da bu vahşi gücün bize yaşattığı acıları sorgulama bilincimizdi, bu bilinci geliştirmeye ve olgunlaştırmaya kararlıydık. 

Allah’tan yardım istiyorduk; ne yazık ki organize olma yeteneği yok edilmiş Müslümanlardan alacağımız çok fazla yardım yoktu. Bekçilerin bana ilettikleri her türlü analiz ve not bu anlamda ciddî bir destek olarak yolumuzdaki yükleri kısmen alıyordu sırtımızdan.

Umudumuz gençlerdeydi; bizlerden öğrendiklerini kullanabilme ve yükselme kapasitelerini güçlendirecek olanlar onlardı; kokmuş ve üretme yeteneklerini kaybetmiş yetişkinlerin karamsar ve yılgın görüşlerinin hiçbir anlamı ve önemi yoktu. Gezgin’in onlara kızmasına alışmıştım, ama ben de kendisini geri çektiği için ona kızıyordum.

Bir mesaj gönderdim ona gece yarısını daha da karanlığa iterken zaman:

‘Artık bir roman karakteri olarak ‘Gezgin’den bahsediyoruz.’

Biliyordum; erkenden uyumazdı, balkonunda geçirdiği zamanların hesabını da tutmazdı. Neredeyse doğduğu andan itibaren aklının yatmadığı her şeye sesli ya da sessiz bir şekilde itiraz eden Gezgin’in gönderdiği, yanında bir gül görseli bulunan mesaj çok basitti:

‘:)’


<< Önceki                      Sonraki>>


[09.10.2024, (9/33 (761))]


Seçkin Deniz, 13.10.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

     

Seçkin Deniz Twitter Akışı