Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Divanlardan birine oturdum, küçük yudumlarla suyumu içtim. Şirketin işlerini son kez kontrol ettikten sonra uyumam gerekiyordu; cumartesi günü son on dokuz gün gibi çok yoğun geçecekti.
İD’ye geceye nokta koyacak, su kadar sade bir cevap yazdım: ‘Sen de!’
Çalışma odama döndüm ve yirmi dört saat çalışan şirketin iş akışlarını kontrol ettim. Günü tamamlamadan önce de ‘Irmak Yazarı’nın kendine özgü tespitlerinin yer aldığı Yahudi ve Hristiyan kültürünün kuşattığı Batı Medeniyetinin çöküş sürecini analiz eden notlarına bakacaktım.
Hilafet’ten yaklaşık yüz yıl sonra, dört yüz yıllık satanist aydınlanma sürecinin sonucunda Kilise de çökmüştü:
“Bilgiye ilişkin manipülatif paradigmalar değişiyor.” diyordu ‘Bekçi’. “Eğer elektronik iletişimin açtığı güçlü, akışkan, etkileşimli bilgi ağında bulunan ulaşılabilir bilgi türleri, hackerlar aracılığı ile farklı manipülasyon teknikleri geliştirilerek engellenmezse, insanlık çok uzun bir geçmişi acımasız bir şekilde tarihin görünmeyen noktalarına gömecek gibi görünüyor. Papa XVI. Benedictus’un istifası, (Vatikan tarafından yayınlanan ‘Annuario Pontificio-Papalık Yıllıkları’na göre XVI. Benedict 265. papadır) iki bin yıllık kozmopolit bir kültürün sonuna gelindiğini anlatıyor insanlığa.”
Ölene kadar İsa’nın ya da Tanrı’nın vekili olarak Hristiyanlara hükmeden, papa olduğunda XVI. Benedictus adını alan ‘yanılmaz papa’ Joseph Ratzinger, 11 Şubat 2013'te Papalık görevinden ayrılacağını duyurarak büyük bir şaşkınlığa yol açmıştı. Katolik Kilisesi'nin tarihinde ender görülen papaların istifa etmesi süreci, 598 yıl aradan sonra tekrar yaşanmıştı.
İslam düşmanlığı tescilli Ratzinger daha sonra gerçeği saklayacak ve temel sebebin yıllardır yaşadığı uykusuzluk sorunu olduğunu söyleyecekti.
‘Irmak Yazarı’ yorumlarına devam ediyordu:
“İstifanın Avrupa ve Amerika dahil dünyadaki bütün Katolik kiliselerinde kontrol edilemez, hatta soruşturulamaz boyutta yaygınlaşan kilise içi cinsel-eşcinsel tâciz-tecâvüz vakalarının örtbas edilmesi ve bu durumun davalara konu olması ile Vatikan’ın yasadışı kapitalist faaliyetlerle olan çok boyutlu ilişkisi dolayısıyla gerçekleştiği iddiaları, Kardinal Ratzinger’in sağlık sorunlarından kaynaklanan nedenleri önemsizleştiriyor.
Ratzinger’in istifası çok önemli; Batı-Hristiyan kültürünün temel eserleri ile birlikte oluşan iki bin yıllık zihinsel-bilgisel kir her türlü dezenfekte faaliyetlerine, manipülasyonlara rağmen artık saklanamıyor. ‘Yüksek Hristiyan kültürü’ ve ‘seçkin medeniyet titri’ yerini örtülü gerçeklerin açığa çıkardığı büyük bir çöküş dönemine ve utanç verici içeriğe terk ediyor.
Kilise, misyoner yazarlarının yanı sıra, kolonyal kültür kurbanı/hayranı yazarların tasvir ettiği, parlattığı ve özendirdiği bir büyülü paradigmayı koruyabilecek ahlaki kapasitesinin kalmadığını kabul etti. Batı, Kilise'nin içinde başlayan eşcinsel ilişkileri antik Yunan’ın ve Roma’nın karanlıklarından çıkarıp yasama organlarında yasalaştırırken, Kilise bir başkasına bütün bunların kötü şeyler olduklarını anlatabilecek gücünü yitirdi.”
Din, insanın kendisiyle, diğer insanlarla, doğayla ve Tanrı’yla ilişkilerini düzenleyebilme özelliğini yitirmiş, insanların Tanrı adına insanlara hükmetmesini sağlayan acımasız politik bir kisveye büründürülmüştü. Bu elbette tek Tanrı olan Allah’ın razı olacağı bir süreç değildi.
Vatikan, insanın doğasına aykırı olarak rahiplerin ve rahibelerin evlenmesini yasaklayarak aslında satanist bir müdahalede bulunmuştu Hristiyanlığa; ‘Bekçi’ye göre bu şaşırtıcı bir sonuç değildi.
“Vatikan’ın sekülarist/laisist enerji merkezlerine karşı kullandığı ahlak kozu, Hristiyan toplumları ikna edebilmekten uzak. İngiltere Katolik Başpiskoposu Kardinal Keith O'Brie, 1980’lerde rahibelere uygunsuz harekette bulunmakla suçlandığı için istifa ederken, rahiplerin evlenebilmeleri gerektiğini söylemekteydi. 2011 Fransız yapımı, yönetmenliğini Dominik Moll’ün yaptığı ‘Şeytan’ın Yüzü - The Monk - Le Moine’ adlı film, evlilik yasağının rahiplerin ve rahibelerin biyolojik//hormonal ihtiyaçlarına karşı direnişlerini eleştiren on yedinci yüzyılda Madrid’de temellenen bir senaryo ile çekilmiş. Rahatsız edici kurgusu, aykırı tutulmuş cinsellikten üreyen sapkınlıkları ‘ruhunu şeytana satmak’la eş değer tutan Katolik kültürünü yerden yere vuruyor.
‘Şeytan’ın Yüzü’, anlamsız ritüellere boğulmuş, insan ruhunu doyurmayan öğretilerin sıkıştırdığı tatminsiz manastır insanının yaşadığı travmaları anlatıyor. Bütün bir hayatı manastırda geçmiş olan kusursuz bir vaizin güdülerine yenik düşmesiyle başlayan ve felaketle sona eren bir dram, artık manastır hayatını arzulamayan bir neslin tanımına gönderme yapıyor. Kilise, medeniyet çıkrığı olarak insanlığa iyi hiçbir şey vaat etmediğinin de farkında. Tarih yazanlar değiştiği için, batı bu kirli yükü taşıyacak güce artık sahip değil.”
Batı’daki aydınlanma aslında akıl ve insanlık dışı kurallarıyla insanlara zulmeden Katolik Kilisesi'ne karşı aklın meydan okumasıyla başlamıştı. Bu haklı bir meydan okumaydı; ancak o aklı başlatan ve sürükleyen akıl insanın iyiliğini esas alan insan aklı değil, aklı kullanan şeytanî bir akıldı, masonluğu gizli bir akıntı olarak kullanan samirîlerin aklıydı.
“Ruhbanlığın, tarihe düştüğü utanç verici kayıtlarla birlikte, kirli bilginin insan zihnini ve dolayısıyla ahlakını muhafaza etmesinin imkânsız olduğunu en yüksek temsilcilerinin istifası ile ilan etmesi, 21. yüzyılda batılı toplumların yeni bir arayış içerisinde olacağına işaret ediyor. Bu arayış, hem kültürel, hem ahlakî hem de dinî bir arayış olacak.” diyordu ‘Irmak Yazarı’. “Kilise, Kabala’nın ve Siyonizm’in mimarisini hazırladığı ve inşa ettiği ateizme haklı olarak yenildi. Kilise’nin çöküşü, batılı değerler üzerine konumlanan medeniyet algısının da erimesine yol açıyor. Bu çöküş üç yüz yıl önce Müslüman dünyanın yaşadığı çöküşle tıpatıp aynı. Osmanlı medresesinin Kabala etkisindeki Tasavvuf tekkelerine, dergâhlarına karşı yaşadığı hazin yenilginin şeriat hukuku üzerinde kurduğu baskı, cinsel sapkınlığın boyutlarının sorgulanmasını engellemişti.”
Bugünü anlamak için tarihi bilmek gerekiyordu; her şey birbirine sıkı sıkıya bağlıydı.
“Kabala, Kilise karşısında ikinci zaferini yaşarken, insanlık ekonomik, psikolojik ve sosyolojik çok ciddi bir bunalımın eşiğinde. İnsan aklının itirazları dünyanın bütün noktalarına eşit hızla yayılıyor ve bugünü üreten karanlık geçmişe karşı ortak bir akıl oluşuyor.
Kabala’nın etkilediği ve ateistleştirdiği Yahudi yazar, filozof ve bilim adamlarının ürettiği bilimsel, felsefî ve edebî eserler, on birinci yüzyıldan başlayarak, Batı dünyasında otokratik yönetimlerle birlikte çalışan Kilise'ye karşı ateist bir bilinç üretmişti. Kilise'nin vazettiği bütün değerler karma bir din anlayışından besleniyordu ve kutsallaştırılarak dokunulmazlaştırılan duvarlarında büyük boşluklar vardı.
Mitolojik Yunan ve Roma dinlerinden devşirilen simgeler ve ilkelerle donanmış Hristiyanlık, insan aklının haklı itirazlarına cevap vermekte yetersiz kalınca, Kabalistik organizasyonların yönlendirdiği seküler algılar daha özgür bir düşünce alanı açmıştı ve insanlar kiliselerden uzaklaşarak mutlu olmanın yollarını aramaya başlamışlardı.
20. yüzyılda ağır rasyonel saldırılar altında kalan kilise, insan doğasına ve aklına aykırı dayatmalarla köleleştirdiği insanları koruyamadı; iki dünya savaşına engel olamayarak itibar kaybetti. Kabala’nın sosyalizm manivelasıyla devirdiği inanç çarkı, Kilise’nin sorgulanmasını hızlandırdı ve nihayetinde mahkemeler kiliselerin işlerine ve mensuplarının ilişkilerine yönelik şikâyetleri izleme cesaretini gösterdi.”
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.