19 Ocak 2025 Pazar

SA11216/SD3380: Sıkıntı (Roman); 10. Bölüm-Deniz 14

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Bir tiyatrocunun dönüştüğü şey şaşırtıcı değildi. Araçlar değişse de amaçlar değişmiyordu: yüz yıl önce yazarlar, şairler ve vaizler araç olarak kullanılmıştı İstanbul’un meydanlarında."

Mahir, işte bu noktada bütün gemileri yakıyordu, ‘Devrim’in bir ahlâkı, bir felsefesi vardır!’ diyordu. ‘Bunlar devrimci değil, teröristtir, bu da gösteri değil, terördür!’

‘Deniz Yazarı’ olup bitenleri -arada bir yorumlasa da- bir gözlemci olarak aktarmaya özen gösteriyordu:

“31 Mayıs ve 1 Haziran günlerinde göstericilerin destekçileri tarafından (gazeteciler ve yazarlar) artık bir isyan olarak tanımlanan gösterilerin, Twitter ve Facebook gibi henüz yaygınlaşan sosyal medya organlarında, İngilizce, ancak manipülatif paylaşımlarla, Reuters, CNN ve BBC gibi küresel medya uzantılarının gösteri destekçisi canlı yayınlarıyla, konu bir demokrasi arayışına dönüştürülmeye çalışıldı.”

Sanat alanı da hiyerarşik bir emir-komuta zincirine tâbi idi; Samirîler için halkı ve iç ve dış siyas’ı süreçleri etkileyecek hiçbir alan boş bırakılamazdı:

“Gösterilerdeki şiddetin dozu artarak yaygınlaşınca, gösterilerin masumiyeti sorgulandı. Bir tiyatro oyuncusunun Twitter’daki kışkırtıcı paylaşımı, gösterilerin örgütlü altyapısı olduğuna dair soruların artmasını sağladı.

Tiyatrocu Memet Ali Alabora’nın, “Ben Gezi Parkı’na 28 Mayıs’ta ağaçları ve İstanbul Kültürü’nü korumak için gittim. Üst üste uygulanan şiddet sonucunda mesele, ifade özgürlüğüne karşı uygulanan şiddeti protesto etmek haline dönüştü. Devamında da oraya gelenler, kendilerini ifade edemediklerini düşündükleri diğer meselelerde kendilerini ifade etmeye başladılar. Bu benim için de geçerliydi. Benim için mesele Gezi Parkı kadar Emek Sineması’nın yok edilişi, Şehir Tiyatroları’ndaki yönetmelik değişikliği, Devlet Tiyatroları’nın kapanmak üzere oluşu, Kadıköy’deki Kuşdili Çayırı, Haydarpaşa Garı gibi birçok meselenin ifade edilmesi haline geldi. Mesele “sadece” Gezi Parkı değil derken, bunu kast ediyordum.” diyerek açıklamaya çalıştığı paylaşım şöyleydi: "Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı? Hadi gel. #direngeziparkı"

Oysa işin başka yönleri tiyatrocunun gerçeği sakladığını gösteriyordu:

“Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Gezi Parkı olaylarının bir numaralı aktörü olarak sanatçı Mehmet Ali Alabora’yı suçlamıştı. Mehmet Ali Alabora'nın Sırbistan merkezli, Mısır, Tunus gibi ülkelerde de yönetimlerin devrilmesinde aktif rol oynayan Otpor adlı örgüt temsilcisiyle İstanbul'da görüştüğünü ve olayları planladığını öne süren Gökçek, "Alabora, 2 yıl önce aynı konuyu deneme olarak 'Ayaklan İstanbul' adı altında yaptı. Yani Gezi Parkı'ndaki bu olayın daha küçüğünü, provalarını arkadaşlarıyla birlikte yapmış. Orada neler istediklerini, aynı bugünkü gibi söylüyorlar. Kendisinden bu Gezi Parkı'ndaki olayların olması için eğitim yapması isteniyor ve Alabora oynadığı 'Mi Minör' oyununda Gezi Parkı eylemlerinin provasını yapıyor. Burada halkı işin içine katıyorlar. Olaylar başlıyor ve CNN Alabora'yı buluyor, ekrana çıkartıyor. Bunların tesadüf olması mümkün mü?" diye sormuştu.

Mehmet Ali Alabora’nın 11.11.2011’de Taksim Gezi Parkı’nı sahne olarak kullanıp çektiği ‘Ayaklan İstanbul’ adlı video sonradan gelişen olaylarla birlikte  protesto gösterilerinin altyapısının varlığını kanıtlamak için kullanıldı. Kurulan bağ mantıksız değildi.”

Bir tiyatrocunun dönüştüğü şey şaşırtıcı değildi. Araçlar değişse de amaçlar değişmiyordu: yüz yıl önce yazarlar, şairler ve vaizler araç olarak kullanılmıştı İstanbul’un meydanlarında.

“Gene Sharp’ın ‘Diktatörlükten Demokrasiye’ adlı öğretisinin uygulaması olan The Revolution Business - Devrim Eğitimleri  ile ilgili video, ‘Ayaklan İstanbul’ videosu ile organik bir bağ olduğunu kanıtlayan içeriklere de sahipti. Gezi Parkı gösterilerinde uygulanan senaryoya göre, iktidarı temsil eden binaların ve alanların işgali, göstericilerin arasına hızla sürülen araç, polise gül verme, duran adam ve tiyatrocu Memet Ali Alabora, İktidar Partisi Ak Parti’nin Gezi Parkı olaylarının araştırılması için Meclis Başkanlığı'na verdiği önergenin konusu olacaktı.”

Gezi Parkı konusu açıldığında İD, Erdoğan’ın Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde olduğunu öğrenen göstericilerin bağırtılarla ofise doğru yürüdüğü o gün, gösterilerden habersiz bir halde Dolmabahçe’den Beşiktaş’a yürümek istediğini, ama o vahşi kalabalığın içinden geçerken çok korktuğunu söylemişti. ‘Sana bir şey yapmazlardı!’ demiştim ben de İD’ye. ‘Terör senaryoya uygun bir şekilde ilerliyordu; hedefte başörtülüler, camiler ve Erdoğan vardı!’’ 

Erdoğan, farklı siyasî organizmalardan artakalanları ve dışlananları da dahil ettiği partisinin içerisindeki çatlağın ya da ihanetin ilk sesli yansımalarını o günlerde duyacaktı:

“Gezi Parkı olaylarında TBMM’de basın toplantısı düzenleyen, AK Parti’nin ‘resmi’ söyleminin dışına çıkarak dikkat çeken eski Kültür ve Turizm Bakanı, Ak Parti Milletvekili Ertuğrul Günay, “Kuşkusuz ülkenin birçok yerinde sokağa dökülen insanlar tümüyle o parkı, yeşil alanı, o ağacın isyanını bilmiyor. Ama her birinin bir itirazı, hayatına başkasının karışmasından hoşnut olmadığı bir söz bir durum var. Gezi Parkı, bütün bu hayata karışan, onu kuşatan söylem ve ortama itiraz edenlerin, korkusuz bir toplumda özgürce yaşamak isteyenlerin toplandığı bir alan. ‘Mesele Gezi Parkından ibaret değil arkadaş!’ mesajıyla anlatılmak istenen de bu” diye konuştu. 

1992-1994 yılları arasında CHP Genel Sekreterliği yapan, 2004 yılında CHP'den ihraç edilen ve 2007'de AK Parti'ye geçen Ertuğrul Günay, gazetecilerin sorusu üzerine parti içinden bazı vekillerden eleştiri aldığını ancak istifasının gündemde olmadığını söyledi. 

Fakat yapılan karşılaştırmalar Gene Sharp Öğretisi ile Gezi Parkı Eylemleri’nin örtüşmesi hemen her gün bir açıklama yapan Ertuğrul Günay’ı doğrulamıyordu.”

‘Deniz Yazarı’, Erdoğan’ın yaptığı bu türden tercihleri sorgulamadan gözlemlerine devam ediyordu:

“ABD Temcilciler Meclisinde yapılan oturumda göstericilerin talepleri ‘ince demokrasi talepleri’ olarak lanse edilecekti. Gerçek öyle değildi ya da değildi; göreceğiz. ‘Sessiz Kitle’nin incesinden daha azına razı oldukları demokrasi, ‘Sesli Kütle’nin ‘arzu konforu’na yetmiyordu.

‘Sessiz Kitle’ ve ‘Sesli Kütle’ arasında çok derin bir ayrışma olduğunu başka türlü anlatamazdı ‘Bekçi’:

“Alkollü içeceklerin 22:00-06:00 saatleri arasında marketlerde satışını yasaklayan sıradan bir yasal düzenleme, yaşam alanlarına müdahale olarak algılandı. Yansıtılan ‘Alkol yasaklanıyor’ şeklindeki abartılı tepkiler gerçekçi değildi. Oysa bu düzenleme daha sert önlemler alan AB üyesi iskandinav ülkelerinden daha yumuşaktı; Cumhuriyet’in kuruluş kanunlarından biri olan medenî kanunun alındığı ülkelerden İsviçre’deki standardın aynısı olma özelliğini taşıyordu. Eylemler sürerken Sırbistan’ın Belgrad şehrinde, oteller dahil her yerde 22:00-06:00 saatleri arasında içki satışı yasaklandı.

Gezi Parkı’nda biriken negatif enerji, ‘Kürtaj ve Alkol Satış Saaatleri’ne ilişkin düzenleme, Beyoğlu Emek Sineması’nın reformasyonu gibi konular ‘Beyaz Türk’ olarak tanımlanan gösterici kitlenin  dışa vurum şeklini değiştirmişti. İktidar gücünün el değiştirmesi  ile diledikleri sektörel değişiklikleri yapma güçleri ellerinden alınmıştı.”

‘Kitle’ ve ‘kütle’ arasındaki farka da ustalıkla dikkat çekiyordu:

“Sessiz kitlenin hayatına doğrudan müdahale eden, onlara, üstelik onları aşağılayarak kendi hayat biçimlerini dayatan bir özgeçmişe sahip bir kütleydi bu. Nesnel olması beklenemeyen bir kütle. Hareket ettirici güç olarak ‘bencil’ taleplerini kullanan ve ‘öteki’nin hayat ve tercih hakkına asla izin vermeyi düşünmeyen bir kütlenin, otokontrol kaygısı gütmeyen pervasız tepkileri, sosyolojik analizlerden önce ‘Bireysel Psikoloji’nin alanına girecek boyutlardaydı.

Başbakan Erdoğan’ın kanatlarının kısılmasını ve istifaya zorlanmasını amaçlayan gösterilerin, ilk ve son araçları arasında sistematik bir ilişki vardı; çevreye karşı duyarsız bir ‘Başbakan’dan, taleplere duyarsız, geniş tabanlı bir iktidar partisinin lideri olmasına rağmen iktidardan zorla indirilmesi gereken bir ‘Diktatör’e.”


<< Önceki                      Sonraki>>


 [17.01.2025, 10/29 (818))]


Seçkin Deniz, 19.01.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

      

Seçkin Deniz Twitter Akışı