Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
İnsan yorulduğunu ne zaman anlar, bilir misiniz?
Umutlarını kaybettiğinde, artık daha iyisini umut etme ihtimalinin kalmadığını düşünmeye başladığında.
Bu çok mu kolay bir cevaptı, bilmiyorum. Ancak çok iyi bildiğim bir şey var; insan, -her biri kendi başına birer çekici unsur olarak- umutlarının ruhuna giydirdiği heyecanla yaşar, o heyecanla koşturur, o heyecanla çevresindeki bütün olumsuzluklarla başa çıkarak ayakta durur.
Ve -yorulsa da- yorulduğunu düşünmez; yorulduğunu düşünecek bir zamana sahip değildir çünkü.
O geleceğinin zamanında yaşar, geleceğe dair umutları suya düştüğünde de kendi zamanına döner ve yorulur, daha doğrusu yorulduğunu düşünür.
Peki, yorulan insana ne olur, biliyor musunuz?
Yorulan insan aslında zamandan çekilen bir hayalete döner; her şeyi bırakır, belki yemeyi-içmeyi, belki de alıp verdiği nefesleri sorgular hale gelir. Onun için, o güne dek fark etmeden yaptığı her şey artık birer yüktür; o, yüklerinden kurtulmak için de gerekli olan enerjiyi kendinde bulamayacak kadar da yorgundur.
Sonra ne mi olur?
Umutlarını kaybetmiş olan o insan yorgunluğunu da unutur ve farkında olmadan değişmeye başlar.
Bakışlarından süzülür gider önce, insanın çocukluğundan beri gözlerinde taşıdığı o parlak ışık. Sonra uzaklardan yakına bakmaya başlar koyu karanlık gözleri ve dipsiz kuyulardan çıkıp gelen o iç ürpertici umutsuzluğu yayılır, her iyiliğe, her güzelliğe, her masumiyete doğru...
Öfkelenir sonra, içindeki Şeytan’ın fısıltılarına daha çok kulak vermeye başlar. Öfke, şeytanî fısıltılarla nefrete dönüşür; çevresindeki herkes artık daha iyisini hak etmeyecek kadar kötüdür onun için. Kendisi başkaları yüzünden umutlarını kaybettiği için başka hiç kimse umutlarıyla yaşama hakkına sahip olamaz.
Kendisi bir kurbansa, o tek başına bir kurban olarak ölmeyecektir, başka kurbanlar da bedelini ödeyecektir yaşamanın.
En yakınındakilerden başlar; önce hepsine birden kusar öfkesini, sonra her birini ayırarak tek tek içindeki nefreti döşer içlerine. Bunun için ilk darbeden sonra biraz bekler; çünkü şeytanın fısıltıları zihnindeki o çalkantılı zamanda henüz kesintisiz zaferler elde edecek kudrette değildir, henüz kötülüğün dipsiz karanlığından aşağıya yuvarlanmamıştır, içindeki iyiliğin fısıltılarını unutmamıştır.
Daha sonrasını düşünmeye gerek var mı sizce?
Çevrenizdeki, mahallenizdeki şehrinizdeki, ülkenizdeki, dünyadaki insanlara baktığınızda daha sonrasında neler olduğunu görmemeniz imkansız, hepiniz biliyorsunuz.
Kötülük böyle yayılıyor; herhangi bir insan umutlarını kaybettiğinde kötülüğün cezbedici ve şeytanî rahmine yeni bir döl düşüyor.
O döl, rahimde zerre zerre büyüyor ve doğduğunda da o varlık artık insan olarak görünmüyor.
Yorulmayan, yorulduğunu düşünecek bir zamandan yoksun bir kötülük olarak, bir canavar olarak yaşamaya devam ediyor.
Her taraftalar, her yerdeler, her ülkede, her şehirde, her mahallede, her sokakta ve ne yazık ki hemen her evde.
Bu, korkunç; bu, umutlarını kaybetmiş bir insanlıktan bahsediyor olduğumuz anlamına geliyor.
Bu, Şeytan’ın en büyük zaferi belki de.
Belki de insanlığın sonu...
Umudunu kaybetmiş bir insanlığın sonu.
Allah, insanın umudu değilse artık, insanlığın sonu gelmiş demektir.
Öfke, şeytanî fısıltılarla nefrete dönüşmüştür; çevresindeki herkes artık daha iyisini hak etmeyecek kadar kötüdür insan görünümlü o yaratık için.
Bunu da biliyor olmalısınız; bildiğiniz diğer bütün her şey gibi.
Unutmamalısınız;
İnsan umutlarıyla yaşar; herhangi bir insanın umutlarını hırpalamamanız gerektiğini düşünmelisiniz hep, onu şeytanî döl yatağına düşürmemek için.
Mıra | Öznel Şeyler
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.