16 Şubat 2025 Pazar

SA11268/SD3406: Sıkıntı (Roman); 10. Bölüm-Deniz 22

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"2013’ten altı yıl sonra, 3 Ağustos 2019, Cumartesi, bugün, o zaman saldırıların sağanak gibi yağdığı Ankara’daki günümün tam ortasındaydım. Şirketteki toplantım bitmek üzereydi."

BM, ABD ve Almanya ‘Polis Şiddeti’ni bahane ederek sürekli itidal çağrıları yapıyordu. Rusya ve İran, Türkiye’nin iç konusu diyerek sahne gerisine kaçıyor, İngiltere Başbakanı Cameron, reformlar yaptığı için katledilen III. Selim kostümlü Erdoğan fotoğrafını kullanan The Economist’le karşı sahnede, Erdoğan’a hayran olduğunu dile getiriyordu. Sessiz kalan tek leş yiyici Fransa’ydı.

Almanya Başbakanı Merkel, ‘Gezi Parkı Terörü’nü bahane ederek, Türkiye-AB görüşmelerini engellemeye çalışıyor, Alman medyası ABD’deki gösterilerden alınan fotoğrafları kullanarak kampanya yapıyor ve Türkiye aleyhinde kamuoyu oluşturmaya çalışıyordu. 

Türkiye’nin politikalarını ‘Suriye’nin iç işlerine karışmak’ olarak tanımlayan ve eleştiren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Almanya Başbakanı Angela Merkel’e mektup yazarak, Almanya’yı Türkiye’nin iç işlerine karışmaya davet ediyordu. Almanya, vakıfları ve ajanları aracılığı ile karıştırdığı Türkiye’ye ana muhalefet lideri tarafından davet ediliyordu.

Sebep açıktı. Türkiye Afrika kıtasına ‘iyilik çıkarması’ yapıyordu ve bu kıta leş yiyicilerin açlık, yoksulluk ve sefaletle baş başa bıraktıkları zavallı bir kıtaydı. Küresel leş ittifakına göre Türkiye, Orta Doğu’da ve Afrika’da durdurulmalıydı.

O günlerde ‘Leş Yiyici Küresel İttifak’ dediğim yapı Türkiye’yi durduramadı ve Suriye planları yeniden değişti. AB, 1 Haziran’da süresi dolan Suriye’ye silah ambargosu kararını uzatmadı; ancak ‘Gezi Parkı Terörü’ bastırılana kadar da Suriyeli muhaliflere silah göndermedi. Rusya, AB’ye misilleme olarak Esed’e S-300 füzeleri göndereceğini açıkladı. Hamaney liderliğindeki İran, katliamcı Esed’e 4 milyar dolarlık maddi destek vereceğini ilan etti.

Türkiye, İstanbul’da toplantılar yapan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Milli Koalisyonu (SMDK) üyeleri ile çok ciddi çalışmalar yapmış ve ‘Gezi Parkı Terörü’nün başlangıcında ve en şiddetli zamanlarında SMDK üyeleri üzerinde Cenevre baskısı kuran leş yiyicileri askıda bırakmıştı.

Suriye'de rejimle savaşan muhalifler, ülke dışındaki Suriye muhalefeti koalisyonuna sert eleştirilerde bulunmuştu ve 'Suriye Devrimi'ni temsil etmediklerini ilan etmişlerdi. ‘Suriye'deki Devrimci Hareket’ imzalı yazılı açıklamada, iyice genişletilen Suriye Ulusal Koalisyonu'nun (SUK) 'ulusal ve uluslararası aktörlerin kendisini ele geçirmesine izin verdiği' iddia ediliyordu.

Savaşanların mesajını alan SMDK üyesi Geroge Sabra, İran ve Hizbullah milislerinin Kuseyr'de işgali sürdüğü sürece hiç bir toplantıya katılmayacaklarını söylemişti. Rusya, ABD ve Birleşmiş Milletler temsilcilerinin katılımı ile 5 Haziran’da Cenevre’de Suriye krizinin çözümüne yönelik toplanacak uluslararası konferansın hazırlıkları için yapılan ‘Zirve’den uzlaşma çıkmaamıştı. Rusya, Esedsiz bir çözüme karşıydı; ÖSO’yu terörist örgüt olarak tanımlıyordu. ABD ise katil Esed’in Suriye’nin geleceğinde yeri olmadığına inanıyordu.

Erdoğan’ın, -içeriden ve dışarıdan II. Abdülhamid’in maruz kaldığı kampanyanın aynısı ile tehdit edilse de- kendisini destekleyen halkıyla birlikte dik durarak elde ettiği yeni zafer, onu dünya için bir umut haline getirmişti. Suriye, çok daha hızlı bir yıkımla, çok daha keskin bir dönemece girmişken, tarih leş yiyicilerin maskesini sonuna kadar düşürmüştü.

İran, leş yiyicilerle ittifak yapmış, Türkiye’yi zayıflatmak için büyük çaba sarf etmişti. Bunun karşılığında da Yahudi spekülatör George Soros, İran’da organize ettiği ‘Yeşil Devrimi’ geri çekmiş, İran, 14 Haziran 2013’te, çok sakin geçen bir seçim sonrasında ABD ile ilişkilerini geliştireceğini vaat eden Ruhani’yi cumhurbaşkanı seçtirmişti. Obama ve Cameron heyecanla seçimin sonucunu bekliyordu.

İran İçişleri Bakanı onları bekletmemiş, oy sandıklarının dörtte biri açılmışken Ruhan’inin ilk turda oyların %51’ini aldığını ilan etmişti. Seçim sonucu ‘Leş Yiyici Küresel İttifak’ tarafından sevinçle karşılanmış, Suriye’de Esed’in her gün öldürdüğü ortalama yüz masum insanın cesedi henüz gömülmemişken Obama, İran’la doğrudan görüşmelerin başlayabileceğini ilan etmiş, İngiltere Yüksek Mahkemesi de İran bankalarına uygulanan yasağı iptal etmişti.

Körfez ülkelerine milyarlarca dolarlık silah satan leş yiyiciler, henüz Irak’ta çiğnedikleri masumların etlerini sindirememişken, Suriyeli yüz bin yeni masumun etine dadanmışlardı. İsrail’in, Esed’i desteklemek için muhaliflerin ele geçirdiği ağır silahları savaş uçaklarıyla vurmasına da Türkiye dışında tepki gösteren olmamıştı.

Türkiye, Doha’da Mursi’nin Esed’le diplomatik ilişkilerini kesen desteğiyle daha da dirençli görünüyor ve ÖSO elde ettiği tanksavarlar ve uçaksavarlarla yeni bir akışa doğru savruluyordu. En azından leş yiyiciler, bir sonraki sofra anına kadar muhaliflerin kendilerini savunmalarına engel olmayacaklardı.

Tarih, Erdoğan’ın sırtına yüklediği zafer sorumluluğunu geri almayacaktı. Aldığı darbelerle daha da güçlenen Türkiye’yi ve Suriye’yi daha karanlık günler beklemiyordu. Suriye, Türkiye için İnşirah vakti olmaya devam ediyordu; o günler mutlaka gelecekti.

2013’ten altı yıl sonra, 3 Ağustos 2019, Cumartesi, bugün, o zaman saldırıların sağanak gibi yağdığı Ankara’daki günümün tam ortasındaydım. Şirketteki toplantım bitmek üzereydi. Onlara doğrusal ilişkilerle çözülemeyen sorunların iki boyutlu kartezyen ilişkilerle çözülmeye çalışılması gerektiğini, daha da olmazsa üç boyutlu uzay geometrisine muhtaç olduklarını anlatmıştım. 

Ayrıca, yapacakları denemeler sonuçsuz kalırsa, bağımlı oldukları iş evreninin değiştirilmesinin zorunlu olduğuna da onları ikna etmiştim. İş evreninin değişmesi ‘yerli üretim’e ve mümkün olduğu kadar yerli savunma eko-sistemine dönmek, dış bağımlılıktan uzaklaşmak göreli olarak da küresel hegemonyadan bağımsız olmak demekti; ama onlar bundan çok korkuyorlardı, bağımsız şirket olmanın pazar kaygıları vardı. Kaygılar olmazsa şirketler olmazdı zaten; ayrıca İngiliz yaptırımları onları batıracaktı. En azından kaygılarını giderecek alan arayışı ömürlerini uzatabilirdi.

Toplantı bittiğinde, şirketin tepe yöneticisinin ve yönetim kurulu başkanının yüzündeki gerginliklerin, azalmak yerine, daha da arttığını fark etmiştim. Anlaşılmaz bir gerginlikti bu; nihayetinde yol ayrımında olmak gerginlik değil soğukkanlılık gerektirirdi. Sanırım şirketin sahiplerinin iş kaygılarından başka kaygıları vardı. Bunu da, onlarca yıllık geçmişlerindeki gizli veya açık ilişkilere bağlıyordum... 

Bağımsızlık onları rahatsız ediyordu ve şirketin yöneticilerine bunu yansıttıklarını, gayet akıllı olan yöneticilerin de bu yüzden gerildiğini düşünüyordum. Herkes her toplantıda olduğu gibi bana veda edip dağılırken ben de bir karar verme aşamasındaydım. Salonda sadece yönetim kurulu başkanı ve tepe yönetici ile ben kalmıştık.

Onlara, verecekleri karar göre, benim de sözleşmemiz sona erdiğinde karar vereceğimi söyledim. Çünkü şirket ya var olacak ya da yok olacaktı. İngiltere’de, Fransa’da, İtalya’da, Almanya’da on binlerce şirket kapanıyordu; çağa ayak uyduramıyorlar ve eski ilişkilerinin onları ayakta tutacağını zannediyorlardı. Oysa ‘Yapay Zeka Çağı’nda bu artık imkânsızdı. Savunma Sanayi, yapay zekaya göbek bağı ile bağlanmıştı artık ve kendini yenileyemeyen şirketler tek tek batıyorlardı.

Cevval’in şirketi de bu riski taşıyordu, ama ABD ile olan derin ilişkileri karşılıklı bağımlılık ürettiği için birlikte yol almaya mecburlardı. Cevval durumu fark etmiş ve kısa vadede bulduğumuz çözümü değerlendirmiş ve sonraki dönemler için de yavaş yavaş bağımlılıklarını azaltmaya karar vermeye zorlamıştı patronlarını. Belirsizlik sona ermişti onlar için. Ancak bu şirket öyle değildi.

Ellili yaşlarında, kır saçlı, gözlüklü, koyu lacivert takım elbiseli, açık gri gömleğinin üstten tek düğmesini açık bırakmış olan, beyaz tenli ve bulanık ela gözleriyle sürekli kaygılı bakmaya alışkın olan şirketin tepe yöneticisi, beni anladığını, verilecek karardan beni muhakkak haberdar edeceğini söyledi dalgın bir ifadeyle.


<< Önceki                      Sonraki>>


 [14.02.2025, 10/45 (834))]


Seçkin Deniz, 16.02.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

      

Seçkin Deniz Twitter Akışı