Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Yörük çadırının ağası diyelim hadi, Tanrı misafirini çadırın kapısında karşılamış. Yani kapının zili veya tokmağı olmadığından, ayak sesi üzerine kapının önüne çıkan Yörük ağası gelen misafiri karşılamış, başköşeye oturtmuş."
Bir varmış, iki yokmuş.. Çook ama çoooook eski zamanlarda, padişahlığın hüküm sürdüğü, yedi kıtada at oynatıp, yedi düvele korku saldığımız o ‘muhteşem’ zamanlarda geçiyor hikâyemiz.
O zamanlar padişahların tebdil-i kıyafetle halk arasına karışması adeta bir gelenekmiş. Bu şekilde halkın arasına karışır, halkın dertlerini, sıkıntılarını, sorunlarını ilk elden alırlarmış. Şimdiki gibi padişahlar kendi halkından korkmaz, yüzlerce hatta binlerce korumalarla çay- şeker almaya gitmezlermiş.
Hatta tuvalete bile yalnız başına gidecek kadar da korkusuzlarmış yani!
İşte öyle zamanlardan birisinde padişahlarımızdan birisi tebdil-i kıyafet ederek halkın arasına karışmış ve yolu bir Yörük çadırına düşmüş.
Ama başı kırılmamış.
Rüyada değilmiş, düşmüş.
Yörük çadırının ağası diyelim hadi, Tanrı misafirini çadırın kapısında karşılamış. Yani kapının zili veya tokmağı olmadığından, ayak sesi üzerine kapının önüne çıkan Yörük ağası gelen misafiri karşılamış, başköşeye oturtmuş.
Yani padişah oturmayı biliyormuş da, Yörük ağası sadece yer göstermiş, yoksa kolundan tutup bir köşeye oturtmamış.
Gelen misafirin kim olduğunu, neci olduğunu, nereden gelip, nereye gittiğini ahiret sorularıyla sorup bir güzel öğrendikten sonra sofrayı donatıp, misafirine elinin erdiği, gücünün yettiğince ikram etmiş.
Padişah sofrada bulunan çeşit çeşit yiyecekten mahcup olmuş ve Yörük ağasının neden bu kadar masraf ettiğine acımış. Acımakla kalmamış bir de bunu Yörük ağasının yüzüne karşı söylemiş ve işte olanlar ondan sonra olmuş.
-Ağam, neden bu kadar zahmet etmişsin, demesiyle boynunun köküne okkalı bir tokat yemiş.
Padişah daha ne olduğunu anlamadan başının üzerinde dönen civcivleri bir yana kovalamış ve Yörük ağasının neden tokat attığını öğrenmekte de gecikmemiş;
-Bizde ev sahibinin işine karışılmaz.
Padişah içinden “amma da yavan adammış ha” demiş ama dışından susmuş. Mecburen çeşit çeşit yiyeceklerden yiyerek aç karnını doyurmaya uğraşmış ama tokadın cevabını vermek için de için-için yanmış, tutuşmuş. Ah ulan, şimdi tebdil-i kıyafet olmayacaktı, “bre zındık” diye bağıracak, celladı çağırıp boynunu vurduracaktı.. diye diye ne yediğini de anlamamış.
Ağama söyleyeyim, padişah içine dert ettiği tokadın acısıyla yemeğini yemiş, kahvesini yudumlamış ama fala baktıramamış, çünkü fala bakan kadın dereye çamaşır yıkamaya gitmiş.
Padişahıma söyleyeyim, yemek, kahve ve sohbet derken zaman epey ilerlemiş, nezaket icabı padişah olan tebdil-i kıyafetli vatandaş Yörük ağasına;
-İstanbul’a gelirsen seni de bizim fakirhaneye beklerim, diyerek davet etmiş.
Yörük ağası bu teklife olumlu cevap vermiş. Padişah bir kâğıda adını ve adresini not etmiş. Tabii ki adreste Padişah sarayı olduğu belirtilmemiş, ama verdiği posta kodu padişahlığın konağını gösteriyormuş zaten. Burada bazı gıcıklar “yav o zaman posta kodu ne geziyormuş” deyip beni sinirlendirmesin.
Efendime söyleyeyim, tebdil-i kıyafetli padişahımız boynunun köküne yediği tokadın yürek acısıyla memleketinin yolunu tutmuş, bir türlü bırakmamış.
Bir süre sonra köşke geldiğini fark ederek, tuttuğu yolu bırakıp konağına girmiş.
Gel zaman, git zaman bir gün Yörük ağasının yolu İstanbul vilayetine uğramış. Belki de ithalat ihracat yapacaktır canım size ne?
Yörük ağası eline tutuşturulan kâğıtta yazılı adresi bulmak için deli dana gibi bir o yana, bir bu yana dönmüş durmuş.
Sonunda adreste yazılı semti bulmuş, bulmasına ama ortada fakirhaneye benzer bir yer yok, kocaman bir saray varmış.
Sarayın önünde sek sek sekerek, ara sıra bade dizerek bekleyen askerlerin dikkatini çekmeyi başaran Yörük ağasının imdadına yetişmişler.
-Bre ne deli dana gibi dönüp durursun, belanı mı arıyorsun, diye nazikçe sormuşlar. Hazır konuşmayı bilen birisini bulduğuna sevinen Yörük ağası, elindeki kâğıdı gösterince askerlerin rengi benzi atmış.
-Sana bu kâğıdı kim verdi?
-İşte kâğıtta adı yazan kişi verdi, benim misafirim ol dedi, demiş.
Askerlerden birisi derhal padişahın huzuruna çıkmış ve “bir Yörük ağası sizin misafiriniz olduğunu söylüyor” demiş.
Padişahın kaç gündür unutmak için çırpınıp durduğu tokadın acısı yeniden nüksetmiş ve sevinçle;
-Çabuk alın onu içeriye, diye kükremiş.
Padişah ellerini ovuşturarak, boynunun köküne yediği tokadın intikamını almak için sinsi planlar kurmaya başlamış.
***
Ağama söyleyeyim, Yörük ağasının geldiğini öğrenen padişah, askerlerine içeriye almasını emretmiş.
Padişahın huzurundan ayrılan asker derhal kapıya gidip, Yörük ağasına;
-Buyur, padişahımız seni bekliyor?
-Hııııı!!!!!
-Buyur dedik ya, padişahımız seni bekliyor.
-Yav ne padişahı. Ben kim padişah kim. Ben aynen benim gibi bir garibanla görüşmeye geldim. Şimdi padişahı boş yere sinirlendirip boynumun üzerinde duran kelleden olmayalım.
-Olmazsın olmazsın meraklanma. Bir kerem sen padişahımız efendimizin konuğusun, buyur sağdan git belki bir kese altın bulursun.
Yörük ağası ne olduğunu anlamamış ama mecburen önüne düşen askerin peşinden ıkına-sıkıla yürümüş, merdivenleri dizleri titreyerek çıkmış ve huzurun kapısında kalp krizinden ölecek hale gelmiş.
Asker, Yörük ağasından önce huzura girip, el pençe divan etmiş, müsaade istemiş. Padişah sinirlenerek;
-Kesin şu merasimi de konuğumuzu içeriye alın, diye aceleciliğini ortaya koymuş.
Ağama söyleyeyim, neyse sonunda Yörük ağası huzura alınmış, bir de ne görsün, çadırında misafir ettiği adam bu adam, pardon padişah.
Selam, kelam, hal hatırdan sonra tokadın intikamını almak için yemek salonuna geçilmiş.
Sofrada kuş sütü hariç her şeyin olmasına özen gösteren padişah daha ilk etapta konuğunun “yav niye zahmet ettiniz” demesini boş yere beklemiş.
Konuk Yörük ağası sessizce sofraya bağdaş kurup oturmuş, padişahla birlikte yemeğe başlamış.
Karnın alabildiği kadar tıkınmış da tıkınmış.
Zavallı Yörük ağası hayatında görmediği yemeklerin hepsini birden midesine indirmek istiyor ama mübarek karın bu depo değil ya. (Demek ki o zaman da malın iyisini yüksek makamda oturanlar götürüyor, halkın ne yediğine ise bakmıyorlarmış. Yav bu fakirlerin kaderi niye böyle?)
Padişah boş yere “yav niye zahmet ettiniz ki” cümlesini yemeğin sonuna kadar sabırsızlıkla beklemiş ama konukta tık yok.
Padişah bu, başka planı mı yok.
Neyse yemekten sonra muhafızın kulağına eğilmiş, talimatını vermiş.
Altın fincanda kahveler gelmiş, Yörük ağası yine “yav niye zahmet ettiniz ki” dememiş, padişah kendi kendisini yemiş.
Ardından meyveler, tatlılar ve daha neler neler gelmiş ama bizim Yörük ağasının ağzından padişahın beklediği o sihirli cümle bir türlü çıkmamış.
O ara huzura padişahın yaverleri, sadrazamı falan filan herkes gelmiş, maksat “yav niye zahmet ettiniz ki” cümlesini almak için.
Padişah bakmış böyle olmuyor.
İşi abartmaya niyetlenmiş.
-Bizde konuklara ikram diye değerli eşyalar kırılır, diyerek önce pahalı pahalı meyve tabaklarını kırarak kendince eğlenmiş ama Yörük ağasının hiç değilse “zahmet etmeyin” demesini istemiş ama yok. Yörük ağası asla padişahın ne yaptığına, ne ikram ettiğine karışmıyormuş. Evinde olabildiğince yavan olan bu adam, burada ağır uslu bir abi olup çıkmış.
Padişah da tokadın karşılığını vermek için fırsat kolluyor. Bu defa;
-Bizde değer verilen konuklara bir küp altın verilir demiş ve altını da ikram etmiş ama Yörük ağasının “yav niye zahmet ettiniz ki” demesi mümkün olmamış, sadece kuru bir teşekkür etmiş.
Padişah bu defa en değerli eşyaları kırmaya girişmiş, resmen işi dağıtmış.
İşte tam o sırada Padişah, babasından yadigâr kalan çok önemli bir vazoyu kırmak üzereymiş ki, sadrazam birden ortaya zıpçıktı şekilde atılmış;
-Aman Padişahım yapmayın! O babanızdan hatıra, demiş ve demesiyle de boynunun köküne okkalı bir tokat yemiş.
Sadrazam da başının üzerinde dörtnala giden civcivleri elinin tersiyle yana iterek, neden tokat yediğini anlamak istemiş, merakını Yörük ağası gidermiş;
-Ev sahibinin işine karışılmaz!
Naif Karabatak, 20.02.2025, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Maarif-i Vekâyi', Mizah
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.