Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
İnsan çok basit bir varlıktı, sürekli aç ve sürekli azgın olmaya müsaitti; öyle yaratılmıştı. Ölene dek bir savaş içindeydi, ne kadar arınırsa derinliklerinden seslenen İblis’in fısıltılarından, o kadar iyiydi. Ben, ancak Kur’an’la daha çok zaman geçirirsem aç ve azgın olma illetlerinden uzakta kalabileceğimi biliyordum.
Şirket büyürken de hep daha fazlasını isteyen bu sürekli açlıktan etkilenmemek için çok çaba sarf etmiştim; artık işaretler sürekli azgın şirket algısıyla başa çıkma zamanının geldiğini gösteriyordu. Kapitalizmle yoğrulu bir küresel sistemde kapitalist olmamak imkansızdı çünkü. Bunu istemiyordum.
Nihayetinde iş kapasitemiz belliydi ve bunu yönetmek bize yetecekti. Hızlı büyümek her zaman kontrolün zayıflaması ve sonrasında da tamamen kaybolması demekti, durmak da gerilemek anlamına geliyordu. Stratejimizi ‘kontrollü büyüme’ merkezli olarak tespit etmiştik.
Çalışacağımız şirketleri, gelen tekliflere göre biz seçiyorduk, ihtiyaç duyduğumuz iş arkadaşlarımızı da birer birer alıyor ve yetiştiriyorduk. Herhangi bir zaafa, hataya veya ertelemeye tahammülü olmayan bir meslekti bu.
‘Sıkıntı’nın sırtımda oluşturduğu yirmi günlük yük, şirketin iş yüküyle birlikte bir tür orantısız baskıya dönüşmüştü. İD de bu orantısız baskının zihnimin kıvrımlarına doğru bükülmesine neden olmuştu. Şükür ki zihnimdeki sarsıntıları azaltmıştım, ama bu sarsıntıların durduğunu söylemek mümkün değildi; işin kötüsü ne zaman tamamen sona ereceğini de bilmiyordum.
Cevval, beyaz spor arabasıyla bekliyordu güvenlik kapısının dışındaki misafir araç otoparkında. Şoföre Cevval’in arabasını işaret ettim, o da aracı onun yanına park etti. Beni gören Cevval de bagaj kapağını açarak arabasından indi. Eşyalarımı onun bagajına yerleştirdik. Sonra şoföre teşekkür ederek onu uğurladım.
‘Bir asır geçmiş gibi aradan, Mühendis!’ diyerek tokalaşmak için uzattı elini. ‘Oysa çarşambadan bu yana geçen zaman sadece üç gün!’
Gülümsüyordu, ben de gülümseyerek elimi uzattım ve ‘Senin zihninde çok şeyler değişmiş olmalı ki, üç günü bir asır kadar uzun zannetmişsin, Cevval!’ dedim.
‘Hiç sorma!’ dedi şoför mahalline geçerken. ‘Sana anlatacağım çok şey var!’
Ben de ön yolcu koltuğuna oturdum. Arabanın içi serindi, beni beklerken keyfini bozmamış, motoru rölantide çalıştırmıştı.
Otoparktan çıkmadan önce, üstü kapalı kağıt bir bardakta taze sıkılmış meyve suyu uzattı bana:
‘Nar, sarı havuç ve elma suyu; senin için özel hazırlattım, Mühendis!’ dedi içtenlikle. ‘Sana çay ve kahve içirmişlerdir bu kadar zaman; çok kalınlar bu Ankaralılar; incelik bekleme!’
Sonra cevap vermemi beklemeden arabayı otoparktan çıkararak ana caddeye doğru sürmeye başladı. Ben de inceliği için teşekkür ettim ve bardağın kapağını açarak meyve suyunu yudumlamaya başladım.
‘Genelleme yapma bence, Cevval!’ dedim. ‘Her şehrin, bölgenin, ülkenin kendine özgü nitelikleri var, Ankara’da da ince insanlar var tanıştığım; evet, belki haklısın, ölümcül rekabet ortamında şirketlerde şahit oldukların yüzünden!’
Güldü Cevval:
‘Kendini kandırma, Mühendis!’ dedi. ‘İkimiz de biliyoruz; başkentler kalın olmak zorundalar, aksi halde ayakta kalamazlar; kalın ve şeytan!’
‘Kendi halinde yaşayan halkı bu tasnife dahil etmemelisin ama!’ dedim ısrar ederek. ‘Politikacılar, asker ve sivil bürokratlar, medya cehennemi, şirket sahipleri ve yöneticileri için söylenebilecek şeyleri halk için söylememelisin!’
‘Mart 2019 yerel seçimlerini Ankara ve İstanbul’da kim kazandı, Mühendis?’ dedi sertleşen sesiyle Cevval. ‘Tarihte ilk kez askerî darbe durduran bir lider olarak Erdoğan’ın Ak Partisi değil, darbeci CHP kazandı, kazanmasını sağlayan da o ayırmak istediğin, ince olduğunu iddia ettiğin halk!’
‘Dikkatle bakmalısın, haklı olsan bile!' dedim sakince. 'Kısmen de diğer partilerden bazı muhafazakarların ve vatanseverlerin desteklediği Ak Parti adayının aldığı oyun oranı %47, terör örgütleri FETÖ, PKK, DHKP-C dahil organize olan bütün muhaliflerin desteklediği CHP adayının aldığı oyun oranı %51. Ben %47’nin ince olduğunu iddia edebilirim, sen karşı taraftaki %51’in tamamının kaba olduğunu düşünsen de!’
‘Tamam Mühendis, tamam!’ dedi Cevval ‘Anlamlı sonuçlara yol açacağını düşünmediği için oy kullanmayan apolitik biri olarak Erdoğan’a sempati duysam da, benim etrafım beyazlarla dolu ve hemen hepsi de çok kaba. Hatta meyve suyunun hazırlanmasını beklerken beni görenler de, ‘Hangi şanslı fıstık için bu?’ diye dalga geçiyorlardı. Düşün, senin için hazırlattığımı bilseler ne derlerdi? Bunlarda dostluk yok, dost inceliği de yok kardeşim, artık anla! Ve... o %47’ye de fazla güvenme!’
Meyve suyumu küçük yudumlarla içmeye devam ettim:
‘Olabilir, bizim Gezgin de, ‘ucuz kavuncular’ diyor bazılarına!’ dedim sakin bir sesle ve sonra ekledim:
‘Sağ ol Cevval, Allah razı olsun!. Allah seni çoluk çocuğa karıştırsın da incecik çocuklar yetiştir; beyazlarda da incelik olsun artık! Onlar da bu ülkenin vatandaşları; beyazlara da yazık!’
‘Çoluk çocuk bir kenarda dursun da, Gezgin de kim?’ diye heyecanlandı Cevval. ‘Senin bu arkadaşlarının bir adı yok mu kardeşim!’
Güldüm, ‘Senin de adın yok Cevval!’ dedim. ‘Romanda sen Cevvalsin, o da Gezgin!’
Tutamadı kendini, doygun bir kahkaha patlattı:
‘Anlaşıldı Mühendis, anlaşıldı; senin de adın yok, sen de Mühendissin zaten!’ dedi. ‘Ama senin şu Gezgin bu işleri senden iyi biliyor, haberin olsun; Erdoğan başkenti kaybetti, İstanbul’u da kaybetti. Bunu unutma; bu çok basit bir olay değil. CHP ve ortaklarının patronları Erdoğan’ı çok yıpratacaklar, sen bunun için kaygılan. 2023 seçimleri bıçak sırtı. Beyazlar gece-gündüz toplanıyor, planlar yapıyorlar; tek amaçları var, Erdoğan’ı devirmek ve Cumhurbaşkanlığını elde etmek! Bence başarılı olma şansları yüksek!’
‘Allah bilir!’ dedim geriye yaslanarak. ‘Meyve suyu gerçekten lezzetli imiş. Nereye gidiyoruz?’
‘Acıkmadın mı sen?’ dedi. ‘Saat üçe geliyor; ben açlıktan ölüyorum, Balıkçıya gidiyoruz!’
‘Acıktım, ama...’ dedim. ‘Öğle vakti geçiyor, namaz kılmadan hiçbir yere gitmem!’
Bir an duraladı, ‘Küçük bir cami ya da mescid olsa olur mu?’ diye sordu. ‘Balıkçı’nın yakınlarında var bir tane yanılmıyorsam!’
‘Fark etmez!’ dedim gülümseyerek. ‘Kocatepe Camii’ne gitmemize gerek yok, namaz kılmam lazım, bildiğin güzel bir çimenlik ve bir de çeşme varsa o da yeter!’
‘Hey, Allah'ım!’ dedi Cevval. ‘Nasıl bir adamsın sen ya? Ne kadar doğalsın, ne kadar komplekssiz! Üzerindeki bu kıyafetlerle, şu elit duruşunla çimenlerin üstünde namaz mı kılacaksın? İnşaat işçisi misin sen?’
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.