25 Şubat 2025 Salı

SA11284/SD3413: Mıra | Öznel Şeyler 55: Döngüsel İç Tartışmalar Evrenine Akmak İnsana Ne Kazandırır?

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Var oluş tartışmalarının -bir yaratıcıya inanan bir insan için- tehlikeli aşamaları vardır, çünkü sorduğu sorunun çok ciddi sonuçları ortaya çıkabilir."

Biraz var oluşla ilgili tartışmalara bakmak gerek, diye düşünüyorum. 

Hayır, kastettiğim, içi geçmiş, hatta kokuşmuş, insanları düşünmekten nefret ettiren ve paranoid şizofreni dışında hiçbir şey üretmeyen felsefî tartışmalar değil, her insanın, zaman zaman içine fısıldayan seslerin etkisinde kalarak ve bazen korkarak, bazen de sonsuz bir isyan duygusuyla içinde yaşadığı tartışmalar.

Her insanın içine girip bu tartışmalara tanık olmaya gerek olduğunu da düşünmüyorum, çünkü her insan için geçerli ve olağan tartışmalar bunlar ve hepiniz bunları belirli dönemlerde ve belirsiz yoğunlukta yaşıyorsunuz; olan biten her şeyi zaten biliyorsunuz. Başkasının iç tartışmalarına tanık olmanıza ihtiyacınız yok.

'Belirli dönemler' diyorum, çünkü bu tür iç tartışmalar genellikle mutsuz, huzursuz ve çaresiz kaldığınız zamanlarda ortaya çıkıyor; bunların 'belirsiz yoğunlukta' olması da, yaşadığınız bu iç tartışmaların zihninizde ne kadar yer ve zaman işgal ettiğini sizin de fark edemiyor oluşunuzdan.

Evet; var oluşla ilgili tartışmalar. Hangi dinden olduğunuzun hiçbir önemi yok. 

Eğer bir yaratıcıya inanıyorsanız, onu hiç görmediğiniz için boşluğa, sonsuzluğa doğru isyankâr bir dille seslenerek, ‘Beni neden yarattın?’ diye sorduğunuz zamanlara dikkat kesilmenizi öneriyorum. 

Bu anlarda yaşadığınız sıkışmayı sağlayan her şey, bahsettiğim o iç tartışmaların hem sonucu hem de nedeni; paradoksal, yani döngüsel bir tartışmalar evreninde bulursunuz kendinizi. Çok fazla çözümsüz kalınca o tartışmalardan zihninizi çekip alırsınız bir süreliğine.

Eğer bir yaratıcıya inanmıyorsanız işiniz çok daha zor; herhangi birine ‘neden var olduğunuzu’ soramayacağınız için, yaşadığınız şey döngüsel tartışmalardan daha çok kaosa benzer; içinden hiç çıkamazsınız. 

Bir yaratıcıya inanmak, çaresizlikten ona sığınma imkânına da sahip olmanızı sağlar, inanmamak da bu imkânı kullanamamanıza neden olur.

Var oluş tartışmalarının -bir yaratıcıya inanan bir insan için- tehlikeli aşamaları vardır, çünkü sorduğu sorunun çok ciddi sonuçları ortaya çıkabilir.

Müslümanlar için bu soru, Kur’an’da, Zâriyât Suresinin 56. ayetinde açık bir şekilde cevaplanmıştır:

“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk (ubûdiyyet) etsinler diye yarattım.” Ya da, “Ben cinleri ve insanları bana kulluk etmeleri dışında (bir şey için) yaratmadım.” şeklinde çevrilebilir Arapça aslından. 

Ubûdiyyet, bütün ibadetleri de içeren, sonsuz itaati ve imanı çerçeveleyen kulluk anlamına gelmektedir; Allah’ın yarattığı cinlerden ve insanlardan istediği tam olarak budur. Ve zaten tek yaratıcı olan Allah için, yarattığı varlıklardan dilediği her şeyi isteme hakkı vardır.

Ne yazık ki Allah’ın verdiği bu cevap, bir insanın -Müslüman da olsa- girdiği iç tartışmalarında yeterince ikna edici gelmiyor nedense...

Aksine paradoksal, yani döngüsel bir tartışmalar evrenine akıyor ve şöyle diyor insan:

“Eğer beni yaratmasaydın, ben böyle bir zorunlulukla yaşamayacaktım; yaptığım, yapıyor olduğum ve yapacağım hiçbir şey için sorumlu tutulmayacak, dünyadaki yaşadığım acılara ek olarak cennet ve cehennem gibi iki seçenekle karşı karşıya kalmayacaktım.’

Var oluşla ilgili bu büyük tartışma, bana göre, insanın dünyadaki ilk varoluşundan beri sürüyor, dünyadaki hayat sona erene kadar yaratılacak olan her insan için de sürmeye devam edecek.

Oysa bahse konu ayet, bir yaratıcının yarattığı varlıklardan istediği şeyleri net bir şekilde açıklıyor, yaratılan varlığın bunu sorgulaması ya da reddetmesi bir anlam taşımıyor, ki bu sorgulama o varlığın -insanın- Allah’a kulluk dışında, yaratılış amacı dışında başka bir şeyle meşgul olduğunu, kendisini yaratanı sorguladığını gösteriyor. Yani, insanın Allah’ın ‘yaratıcı tanrı’ olmasına itiraz ettiğini kanıtlıyor.

Yaratıcı tanrıya itiraz etmek insana hiçbir şey kazandırmadığı gibi, yaptıklarını, yapıyor olduklarını ve yapacaklarını da engellemeyecektir. 

Bu anlamsız iç tartışmalar, ubûdiyyet çerçevesinde değildir, aksine ubûdiyyete isyandır. Allah’a ortak koşmaya (başka tanrı arayışına çıkmaya) ya da onu reddetmeye doğru sürüklenecek şeytanî zeminde düşünmeye ikna olmak demektir.

İnsan yaratılmasaydı böyle bir soruyu da soramayacaktı. Yaratılmış olması onun var oluşla ilgili sorularını doğurduğu gibi, yaratılma şerefinin kendisine bahşedildiğini de gösteriyor. 

Yaratılmış olmak aşağılanmak olarak algılandığına ve istenmediğine göre, insan, yaratılmasını ve Allah tarafından bütün varlıklara üstün kılınmasını istemeyen Şeytan’ın istediği gibi düşünüyor demektir.

İşte en büyük tehlike budur.

İnsanı yaratan Allah, vahiylerle ve gönderdiği ilahi kitaplarla yaşadığı hayatı her açıdan insanın kendi yararına düzenlemesini istemiştir; ona aklını kullanarak hayatı boyunca faydalanacağı bir kılavuz vermiştir; hata yapsa da hatasından dolayı af dileme hakkı bağışlamıştır, onu sonsuz merhametiyle kuşatmıştır.

Allah kendisinden başka bir tanrı olmadığına inandığınız zaman, hatalarınızı azaltmanıza da yardım ediyor. 

Bu kadar açık ve anlaşılır, üstelik yerine getirilmesi çok kolay bir şart için Allah’ı ‘Beni neden yarattın?’ diye sorgulamak anlaşılabilir, ancak kabul edilebilir nedenlere sahip değildir.

Yaratıcısına meydan okuyan bir insan, her şeyden önce diğer bütün varlıklardan üstün olma hakkını yitiriyor. Bundan dolayı bu türden var oluş tartışmalarında döngüsel sonuçlara ulaşanları anlayamıyorum. 

Yaratılmış olan bir insanın, ‘Ben neden yaratıldım?’ diye sorması ve verilmiş açık cevabı ikna edici bulmaması gerçekten çok şaşırtıcı.

Yarattığı zamana bağlı olmayan bir yaratıcıdan bahsediyoruz ve zamana bağlı olarak yaratılan insanın kendisinin neden yaratıldığını sorguladığına -kendi içimizde de- tanıklık ediyoruz. 

Geçmiş zaman, şimdiki ve gelecek zaman gibi, insan içindir yaratıcı olan Tanrı için değil. Allah için değil.

‘Allah’tan başka tanrı yoktur!’ demek bu kadar zor olmamalı diye düşünüyorum; döngüsel iç tartışmalardan daha zor asla değil, biliyorsunuz. 

Sizce de bu böyle değil midir?

Hiç sordunuz mu kendinize? 

'Döngüsel iç tartışmalar evrenine akmak insana ne kazandırır?'

İçi geçmiş, hatta kokuşmuş, insanları düşünmekten nefret ettiren ve paranoid şizofreni dışında hiçbir şey üretmeyen felsefî tartışmalardan ne farkı var, var oluşla ilgili bu döngüsel iç tartışmaların?


<<<Önceki                           Sonraki>>>


Seçkin Deniz, 25.02.2025, Sonsuz Ark, Mıra | Öznel Şeyler


Mıra | Öznel Şeyler

Seçkin Deniz Yayınları




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

Seçkin Deniz Twitter Akışı