29 Mart 2025 Cumartesi

SA11342/SD3442: Sıkıntı (Roman); 11. Bölüm-Çöl 3

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Araba durdu. Gelmiştik; sağda uzun bir yokuş vardı, o yokuşun ortalarında da bahçe duvarları da taş olan asmaların gölgelik ettiği bir taş ev... Mahir kapıya çıkmış, bekliyordu."


‘Psikologlar terapi dedikleri görüşmelerde insanın çocukluğuna iniyorlar!’ dedi Cevval. ‘Yaşadıkları ruhsal bunalımların köklerine inmek için... Sen de insanlığın bunalımlarının köklerine iniyorsun dostum, ama bunu umursayan kim ki?’

‘Ben umursuyorum, milyonlarca insan da umursuyor!’ dedim sertleşen bir sesle. ‘Aksi halde bütünüyle korkaklardan oluşan kötülerin canına okuyan milyonlarca cesur ve gözü pek insandan bahsedebilirdi bütün medya!’

Sonra ona Âl-i İmrân Suresinin 132-136. ayetlerini okudum:

‘Allah’a ve resulüne itaat edin, umulur ki merhamet edilenlerden olursunuz. Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun. Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever. Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri  üzerinde ısrar etmeyenlerdir. İşte onların mükâfatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı ne güzeldir!’

‘İnanılmaz!’ dedi Cevval şaşkınlığını derinden hissettirerek. ‘Allah’ın emirlerine ve tavsiyelerine uyuyorlar ve uydukları için öfkelerini yeniyor ve insanları affediyorlar; ama bu Müslümanların yaşadığı korkunç acıların bir açıklaması olmamalı. Müslümanlar, Hristiyan öğretilerdeki gibi bir yanaklarına tokat atana diğer yanaklarını çevirme ilkesini nasıl uygularlar?’

‘Haklısın, ama durum sandığın gibi değil!’ dedim sakin bir sesle. ‘Burada kastedilen Müslümanlara saldıran, onlara zulmeden insanlar değil, onlar için ayrı bir kurallar çerçevesi var; yine Müslüman olanların kendilerine ve birbirlerine karşı tutumlarından bahsediyor Kur’an. Mesela sen, affedilmek istemez misin kalbini kırdığın bir başka insan tarafından? ‘Bebek’ kadını seni affetse içindeki kördüğüm çözülmez mi? Ya da sen bir daha tekrarlamamak üzere işlediğin günahlardan dolayı Allah’tan af dileyip bağışlanmak istemez misin?’

‘İsterim tabi!’ dedi Cevval dikkat kesilerek. ‘Ama bu değişmemi sağlayacak mı?’

Artık yol bitmişti, Seyranbağları’ndaydık; ama ortada bir bağ kalmamıştı; her yer yüksek binalardan ya da müstakil evlerden oluşuyordu.

Cevval’e, ‘Şimdi dikkatle düşünelim, yasaların suç saydığı ya da saymadığı bütün kötülükleri tek tek irdeleyelim!’ dedim. ‘Bu kötülüklerin her birini, ayrı ayrı ya da bütünleşik olarak işlemiş olan herhangi birinin değişmesi mümkün müdür? Mümkündür elbette, ancak değişimin mümkün olması insanların bu imkanı kullanıyor olduğu anlamına gelmediği için, insanlar insanların değişmeyeceğine inanırlar... Allah bu imkânı insana veriyor!’

‘Tamamen insan iradesi ile ilgili bu durum, evet!’ dedi Cevval rahatlayan bir sesle. ‘Ancak yine de her seferinde, ‘İnsanlar değişirler mi?’ sorusu dalgalanıyor zihnimde!’

Gülümsedim ve  ‘Kötüler değişmez, ama...’ dedim. ‘Değişsinler istiyorum, kötülüklerden vazgeçsinler istiyorum, çünkü Allah insanı sonsuz merhametiyle yaratmıştır ve yaşatmaktadır, Allah’ın sonsuz merhametine saygı göstermek için değişsinler istiyorum. Çünkü insanlar değişirlerse kötülük biter!’

Cevval kasılmış zihniyle itiraz ediyordu:

‘Nasıl değişir insan? Kişiliğinin bir parçası olan kötülükten nasıl bütünüyle sıyrılabilir insan?’

Araba durdu. Gelmiştik; sağda uzun bir yokuş vardı, o yokuşun ortalarında da bahçe duvarları da taş olan asmaların gölgelik ettiği bir taş ev... Mahir kapıya çıkmış, bekliyordu.

‘Oysa o kadar kolaydır ki değişmek; kötülüklerden vazgeçmek!’ dedim Cevval’e son olarak. ‘Tıpkı iyilikten vazgeçerek kötüleştiği gibi, başladığı yere geri dönerek, Allah’a ortak koşmaktan ve Allah’ı inkar etmekten vazgeçerek değişmeye başlar insan... Sonrası kendiliğinden gelir!’

Cevval eğilmiş, sağımdaki pencereden yokuşa doğru bakıyordu:

‘Orada mı, burada mı ineceksin, Mühendis?’ dedi gülümseyerek. ‘Dostlarını tanıştırmaktan hoşlanmadığını biliyorum.’

‘Burada iniyorum!’ dedim ben de gülerek. ‘Birbirinizi tanıyınca bana kumpas kuruyorsunuz!’

‘Doğru Valla!’ dedi Cevval sesindeki suçluluk duygusu kabarırken. ‘Tamam in hadi, haber vermeyi unutma! Çok da gecikme; daha işimiz bitmedi!’

‘Yalnız...’ dedim arabadan inerken. ‘Bu servis ücretleri terapi ücretini karşılamaya yetmez. Besili bir koç keseceksin, ‘Sabır Taşı’nla hayırlı yolculuklara açıldığınızda. Ben yemesem de olur!’

Neşesi yerine gelmişti Cevval’in, ‘Tamam!’ dedi gülerek. ‘Koç dediğin nedir ki, iste deve keseyim!’

‘İnşallah, dostum inşallah!’ dedim onu uğurlarken.

Uzaktan ikindi ezanı okunurken asfalt döşeli yokuşu tırmanmaya başladım. Mahir, sağ elini güneşe siper etmiş bana bakıyordu. Gözlerinde her zamanki kalın çerçeveli gözlüğü vardı. Siyah sert saçları, özenle çerçevelenmiş siyah bıyıkları, kravatsız, açık renk gömleği ve lacivert takım elbisesiyle uzaktan ufuklara bakan bu orta yaşlı adam ilk tanıdığım günden beri hiç değişmemişti.

On üç yıl geçmişti aradan. Nereye gitse, ne yapsa hep takım elbisesi üzerindeydi. Bazen kravat takardı resmi işlerle ilgilenirken, bazen de sakal bırakırdı, uçları kırçıl beyaza sürüklenen.

‘Geceleri de takım elbiseyle mi yatıyorsun?’ demiştim bir gün takılarak.

O da gülümsemiş ve, ‘Gündüzleri koltukta öylece uyuduğum oluyor bazen ama...’ demişti. ‘Eğer o gece okumayacak ve sabahlamayacaksam, pijamamı giyer öyle yatarım, ben düzeli bir adamım!’ 

Ona yaklaştığımda sesi neşeyle çıktı:

‘Azizim, nerede kaldın?’ dedi aydınlanan yüzüyle. ‘Gözlerim gördüğün gibi yollarda kaldı!’

Selam verdim ve gülümseyerek, ‘Gözlerini yollardan alırız, Ağa!’ dedim ona Mahmure’yi hatırlatarak. ‘Ama sende yol bitmez, mahmur mahmur bakacak, gözlerini yollarda bırakacak bir bahane bulursun!’

Yanına varmıştım. 

‘Aleykümselam. Dur hele güzel kardeşim, dur hele!’ dedi heyecanla. ‘Yüzüme vurup durma, daha hoş geldin bile demedik!’

Tokalaştık, sarıldık. ‘Hoş geldin, Gardaş!’ dedi.

‘Hoş bulduk, Ağa!’ dedim durup etrafa bakarken. ‘Nasılsın?’ 

‘İyiyim, iyiyim,Allah’a hamdolsun!’ dedi Mahir kaçamak gözlerle. ‘Sen nasılsın?

‘Elhamdülillah!’ dedim. 'Senin bağ evin çölde bir ağaç gibi kalmış bu apartmanların, beton yığınlarının ortasında. Çökmediler mi buraya?’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[27.03.2025, 11/7 (857))]


Seçkin Deniz, 29.03.2025, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı